Tom gerçekten şaşkındı.
- Tom was genuinely puzzled.
Tom'un yüzünde şaşkın bir ifade vardı.
- Tom had a puzzled look on his face.
Fadıl'ın tepkisi dedektifleri şaşırttı.
- Fadil's reaction puzzled the investigators.
Soru onu şaşırtmıştı.
- He was puzzled by the question.
Herkes şaşırmış görünüyordu.
- Everyone looked puzzled.
Tom şaşırmış görünüyordu.
- Tom seemed to be puzzled.
Tom bir şey tarafından kafası karışmış gibi görünüyor.
- Tom seems to be puzzled by something.
Tom hafifçe kafası karışmış görünüyor.
- Tom looks slightly puzzled.
Tom bana kafası karışmış olduğunu söyledi.
- Tom told me that he's puzzled.
Tom bir şey tarafından kafası karışmış gibi görünüyor.
- Tom seems to be puzzled by something.
Tom sonunda bulmacayı çözdü.
- Tom finally solved the puzzle.
Biraz daha sabırlı olsaydın, bulmacayı yapabilecektin.
- You'd be able to do the puzzle if only you had a little bit more patience.
Mary ona birkaç ipucu verdikten sonra Tom bilmeceyi çözdü.
- Tom solved the puzzle after Mary gave him a few hints.
Tom bilmeceyi nasıl çözeceğini bulamadı.
- Tom couldn't figure out how to solve the puzzle.
Onun davranışı beni şaşırttı.
- His behavior puzzled me.
Onun sorusu beni şaşırtıyor.
- His question puzzles me.
Tom yapbozu tamamladı.
- Tom completed the jigsaw puzzle.
Birazcık daha sabırlı olsaydın yapbozu bitirebilirdin.
- You'd be able to do the puzzle if only you had a little bit more patience.
Fadıl Sadık'ın öldürülmesi araştırmacıları hayrete düşürdü.
- The murder of Fadil Sadiq puzzled the investigators.
Beni en çok hayrete düşüren şey Mary'yi görmeye gitmek için Tom'un bile neden rahatsız olduğudur.
- What puzzles me most is why Tom even bothered to go see Mary.
He puzzled out the mystery by weighing the facts.
... probably puzzled as to why they're there. ...
... puzzled she was the heart of the hip to be empire ...