kolluk

listen to the pronunciation of kolluk
Türkisch - Englisch
(Otomotiv) arm rest
oversleeve
cuff; armband, armlet
arm floats
cuff
waterwing
kol
{i} sleeve

Tom wears long sleeves when working in the garden. - Tom bahçede çalışırken uzun kollu giyer.

She held him by the sleeve. - O, onu kolundan tuttu.

kol
arm

He caught me by the arm. - O beni kolumdan yakaladı.

I perspired under the arms. - Kollarımın altında terledim.

kolluk kuvveti
formerly police force, police department
kolluk kuvveti
(Askeri) law enforcement agency
kolluk kuvvetleri
(Politika, Siyaset) law enforcement officer
kolluk nöbeti
(Askeri) sentry go
kolluk suportu
(İnşaat) fixed arm-rest bracket
kolluk tabanı
elbow-rest frame
kol
{i} handle

This car handles very easily. - Bu araba çok kolay kullanılır.

I put a new handle to the door. - Kapıya yeni bir kol taktım.

kol
offtake
kol
branch

Which branch of the armed forces were you in? - Silahlı kuvvetlerin hangi kolundaydın?

Those branches break easily. - O dallar kolayca kırılır.

kol
{i} foreleg
kol
{i} flipper
kol
post

I don't have a stamp collection, but I have a Japanese postcard collection that I could use as an excuse to invite him. - Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bir mazeret olarak kullanabildiğim Japon kartpostal koleksiyonum var.

The post office is not far from your college. - Postane kolejden uzak değildir.

kol
lever handle
kol
shank
kol
team

Our team can easily beat your team in the first game. - İlk oyunda takımımız takımınızı kolayca yenebilir.

Beating the other team was no sweat at all. - Diğer takımı yenmek hiç kolay değil.

kol
(Coğrafya) affluent
kol
bellcrank
kol
truss
kol
bell crank
kol
leg

Marijuana is now legal in Colorado. - Esrar Kolarado'da artık yasaldır.

Many had lost their arms or legs. - Birçok insan kollarını ya da bacaklarını kaybetmiş.

kol
(Havacılık) col

I don't have a stamp collection, but I have a Japanese postcard collection that I could use as an excuse to invite him. - Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bir mazeret olarak kullanabildiğim Japon kartpostal koleksiyonum var.

Memories of my college days come to my mind. - Kolej günlerimin anılarını hatırlarım.

kol
hand

I put a new handle to the door. - Kapıya yeni bir kol taktım.

Tom broke some bones in his arm and hand. - Tom kolundaki ve elindeki bazı kemikleri kırdı.

kol
section

Mary cleared the platforming section with ease. - Mary, platformlama bölümünü kolaylıkla temizledi.

I asked for a seat in the no-smoking section. - Sigara içilmeyen bölümde bir koltuk istedim.

kol
(Mimarlık) annex
kol
bracket
kol
subsection
kol
fin

Finding his office was easy. - Onun ofisini bulmak kolaydı.

Finding his office was easy. - Onun bürosunu bulmak kolaydı.

kol
(Tıp) chol

Tom had to get a cholera shot. - Tom bir kolera aşısı yaptırmak zorunda kaldı.

Tom was worried that his cholesterol level might be a little high. - Tom kolesterol seviyesinin biraz yüksek olabileceğinden endişeliydi.

kol
stay

Let's stay somewhere with easy airport access. - Havaalanına kolay erişimi olan bir yerde kalalım.

It's easier to stay out of jail than to get out of jail. - Hapishanenin dışında kalmak hapishaneden çıkmaktan daha kolaydır.

kol
{i} crank

Tom's car has crank windows. - Tom'un arabasının pencere açma kolu vardır.

I grind my coffee by hand with a coffee grinder with a crank handle. - Ben kahvemi bir çevirme kollu kahve değirmeni ile öğütürüm.

kol
wing

Tom took me under his wing. - Tom bana kol kanat gerdi.

She took me under her wing and taught me everything she knew. - O bana kol kanat gerdi ve bildiği her şeyi bana öğretti.

kol
phylum
kol
brachion
kol
embranchment
kol
tappet
kol
department
kol
tributary
kol
limb
kol
brachial
kol
{i} Rod
kol
{i} offset
kol
arm of
deniz kolluk kuvveti
(Askeri) maritime law enforcement
kol
strand (of a rope)
kol
sleeve; handle
kol
arm (of a chair)
kol
brace

Whenever an accident happens, the first thing the doctors look for is a bracelet, a necklace, or some accessory that can provide some information about the patient. - Ne zaman bir kaza olsa doktorların aradığı ilk şey hasta hakkında bazı bilgiler sağlayan bir bilezik, bir kolye, veya bir aksesuardır.

Tom noticed the bracelet on Mary's arm. - Tom Mary'nin kolundak bileziği fark etti.

kol
lever

You can adjust the seat height by moving the adjustment lever up. - Ayar kolunu yukarı doğru hareket ettirerek koltuk yüksekliğini ayarlayabilirsiniz.

Press down on the lever. - Kolun üstüne bastırınız.

kol
handle; lever
kol
rounds
kol
neck (of a musical instrument)
kol
(giysi) sleeve
kol
side (direction)
kol
arm; sleeve; foreleg; flipper; branch; bar, handle, crank, lever; (okulda) club; team, gang, troupe; patrol; column
kol
butchery shank
kol
club (in a school)
kol
phys. arm
kol
division, branch
kol
(bitki) branch
kol
formerly wing (of an army)
kol
ramification
kol
gang; troupe
kol
(Askeriye) column
kol
patrol
kol
stick

Your arms are more important than that stick, so instead of using your arm, use the stick. - Kollarınız o çubuktan daha önemlidir, bu nedenle kolunuzu kullanmak yerine çubuğu kullanın.

kol
stolon; subsection
kol
arm; foreleg
kol
limb, large branch (of a tree)
kol
outfall
kol
bar

I can barely bend my left arm. - Sol kolumu zar zor bükebiliyorum.

I know from experience; playing soccer barefoot is a bad idea. You could easily end up with broken toes. - Ben deneyimimden biliyorum; yalın ayak futbol oynamak kötü bir fikir. Kolayca kırık ayak parmaklarınla son verebilirsin.

kol
stolon
kol
(Anatomi) brachium
kol
detent
sivil kolluk kuvvetlerine askeri destek
(Askeri) military support to civilian law enforcement agencies
Englisch - Englisch

Definition von kolluk im Englisch Englisch wörterbuch

KOL
sign of affection (in Internet chats)
Türkisch - Türkisch
Kollara takılan ve dikkati çekmesi istenen görevlilerin kimliklerini gösteren şerit
Gömlek kollarının ucundaki iliklenen bölüm, manşet
İş yaparken giysiyi korumak için bilekten dirseğe kadar kola geçirilen, ekseri koyu renkli bir kumaştan dikilmiş parça
Güvenliği sağlamakla görevli polis veya jandarma, zabıta
kolluk kuvveti
Güvenlik güçlerinin oluşturduğu birlik
kol
İnsan vücudunda omuz başından parmak uçlarına kadar uzanan bölüm
Kol
dal
kol
Bir şeyin ayrıldığı bölümlerden her biri, dal, kısım, branş
kol
İş takımı, ekip, grup
kol
Flasaların bir tarafa bükülmeisi sonucu halatta elde edilen elemanlar
kol
Ön ayağın üst bölümü
kol
Kanat
kol
Makinelerde tutup çevirmeye veya çekmeye yarayan ağaç veya metal parça
kol
Giysinin kolu saran bölümü
kol
Rahatça eğlenebilirlerdi."- R. H. Karay. İş takımı, ekip, grup: "Öteki koldaki iki hamlacıdan birisi acınacak bir zayıflıktaydı."- S. F. Abasıyanık
kol
Güvenliği sağlamak amacıyla dolaşan polis, jandarma veya asker topluluğu, karakol, devriye: "Lakin böyle kardan yolların örtüldüğü bu gecede, koldan korku yoktu
kol
şube, dal
kol
Bir halat oluşturan bükülmüş lif demetlerinden her biri
kol
Giysinin kolu saran bölümü: "Kara yağız oğlan yalandan gözlerinin yaşını pembe mintanının kollarına siliyordu."- O. C. Kaygılı
kol
Dizi, düzen
kol
Avcılıkta gözetleme deliğinin çevresine ve bu giden yolun iki yanına konan çalı çırpı
kol
Bir koltukta, bir divanda kol dayamaya yarayan parça
kol
Koyun, dana, kuzu vb.nde ön ayağın üst bölümü
kol
Ağaçlarda gövdeden ayrılan kalın dal
kol
Güvenliği sağlamak amacıyla dolaşan polis, jandarma veya asker topluluğu, karakol, devriye
kol
Bazı çalgıların elle tutulan sap bölümü