kaybolmak

listen to the pronunciation of kaybolmak
Türkisch - Englisch
get lost

You don't want to get lost, so take your mother's hand. - Kaybolmak istemiyorsun, bu yüzden annenin elini tut.

It's better to walk back than to get lost. - Kaybolmaktansa geri dönmek daha iyidir.

lose

I don't want to lose. - Kaybolmak istemiyorum.

go astray
to get lost, to lose ones' bearings; to disappear
disappear

I wanted to disappear. - Ortadan kaybolmak istedim.

I just want to disappear. - Ben sadece ortadan kaybolmak istiyorum.

(deyim) lose oneself
lose ones' bearings
become lost
evanish
melt
clear away
smear
die away
go
be lost
to be/get lost; to disappear from sight
lose out
wander
wither
die down
lose one's bearings
sag
go west
lyse
evaneece
gözden kaybolmak
disappear

Tom wants to disappear. - Tom gözden kaybolmak istiyor.

gözden kaybolmak
vanish
kaybol
disappear

Tom disappeared without leaving a trace. - Tom bir iz bırakmadan ortadan kayboldu.

To my amazement, it disappeared in an instant. - Benim için sürpriz oldu, o bir anda gözden kayboldu.

görünüp hızla kaybolmak
flash
gözden kaybolmak
fade
kaybol
got lost
kaybol
melt away
kaybolma
disappearance

Tom is a person of interest in Mary's disappearance. - Tom, Mary'nin kaybolmasında ilgi çeken bir kişidir.

Tom didn't have anything to do with Mary's disappearance. - Tom'un Mary'nin ortadan kaybolmasıyla ilgisi yoktu.

aniden kaybolmak
disappear
kaybol
(Argo) bite me
kaybolma
merger
zamanla kaybolmak
dissolve
kaybol
become lost
kaybolma
loss

The loss of their mother grieved them very much. - Annelerinin kaybolması onları çok üzdü.

Experts are worried about the loss of sea ice in the Arctic. - Uzmanlar, Arctic'teki deniz buzunun kaybolmasından endişe ediyorlar.

giderek kaybolmak
seep away
görünüp kaybolmak
glimpse
gözden kaybolmak
evanesce
gözden kaybolmak
fade away
gözden kaybolmak
whisk away
gözden kaybolmak
to disappear, to dissolve, to fade away
içinde kaybolmak
1. to vanish within (a place). 2. to be practically unnoticeable in. 3. (for an article of clothing) to be much too big for, swallow: Servet, Semih'in eski trençkotu içinde kayboldu. Semih's old trench coat swallowed Servet
kaybol
get lost!

I have a good sense of direction, so I don't get lost. - Ben iyi bir yön duyusuna sahibim, bu yüzden kaybolmam.

Why did you get lost in the woods? - Ormanda niçin kayboldun?

kaybol
get lost

You can't get lost in big cities; there are maps everywhere! - Büyük kentlerde kaybolmazsın, her yerde haritalar var!

I have a good sense of direction, so I don't get lost. - Ben iyi bir yön duyusuna sahibim, bu yüzden kaybolmam.

kaybolma
disappear

The fog began to disappear around ten o'clock. - Sis saat on civarında kaybolmaya başladı.

You have to disappear. - Ortadan kaybolmak zorundasın.

kaybolma
failure
ortadan kaybolmak
make oneself scarce
ortadan kaybolmak
to disappear
ortadan kaybolmak
to disappear, to fade away
ortadan kaybolmak
dissolve into thin air
ortalıktan kaybolmak
to disappear
uzayda kaybolmak
disappear into space
yavaş yavaş kaybolmak
shade away
yavaş yavaş kaybolmak
trickle out
yavaş yavaş kaybolmak
tail away
zamanla kaybolmak
grow out of
Türkisch - Türkisch
Yitmek: "Bu okuyuşta mısranın asıl mahiyeti olan deruni ahenk kaybolmuştur."- Y. K. Beyatlı
Görünür olmaktan çıkmak, görünmez olmak
Yitmek
Görünür olmaktan çıkmak, görünmez olmak: "Kocası bu karanlıkta kaybolmuştu."- Ö. Seyfettin
(Osmanlı Dönemi) İFTİKAD
(Osmanlı Dönemi) VAKB
(Osmanlı Dönemi) AFK
Kaybolma
(Osmanlı Dönemi) MAGİB
Kaybolma
(Osmanlı Dönemi) MUGAYEBE
kaybolma
Kaybolmak işi
kaybolmak
Favoriten