The old man had craggy, uncultured features, but had bright, intelligent eyes.
I hung the laundry out to dry last night and by morning it had frozen hard as a rock.
- Dün gece kurutmak için çamaşırı dışarı astım ve sabaha kadar kaya gibi donmuştu.
The ship was wrecked on the rocks.
- Gemi, kayalara çarpmış.
Tom sat down on a rock and removed a stone from his shoe.
- Tom bir kayanın üzerine oturdu ve ayakkabısından bir taş çıkardı.
If plants and stones are in the water then this will happen: the plants float and the rocks sink.
- Eğer bitkiler ve taşlar suda ise o zaman bu olur: bitkiler yüzer ve kayalar batar.
Tom sat alone on a boulder.
- Tom bir kaya parçasının üzerine tek başına oturdu.
Uranus has eleven known rings, which contain dark, boulder-sized particles.
- Uranus'un kara, kaya parçaları şeklinde nesneleri içeren, onbir bilinen halkası vardır.