kötüleşmekte

listen to the pronunciation of kötüleşmekte
Türkisch - Englisch
on the down grade
kötü
wicked

Don't do wicked things. - Kötü şeyler yapmayın.

Once there lived a very wicked king in England. - Bir zamanlar İngiltere'de çok kötü bir kral yaşarmış.

kötü
poor

We had a poor harvest because of the lack of water. - Su yokluğu nedeniyle kötü hasat hasat yaptık.

The rice crop is poor this year. - Pirinç hasatı bu yıl kötü.

kötü
evil

Money is the root of all evil. - Para tüm kötülüklerin anasıdır.

The Twitter bird is evil. - Twitter kuşu kötüdür.

kötü
bad

He is such a bad person that everybody dislikes him. - O kadar kötü birisi ki kimse ondan hoşlanmaz.

Don't say bad things about others. - Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme.

kötü
nasty

His brother was nasty to me. - Onun kardeşi bana göre kötüydü.

Tom can't seem to get rid of his nasty cold. - Tom kötü soğuk algınlığından kurtulamıyor gibi görünüyor.

kötü
worse

Tom speaks French worse than English. - Tom, Fransızcayı İngilizceden daha kötü konuşur.

Shylock is greedy, and what is worse, very stingy. - Shylock aç gözlü, ve daha kötüsü,çok pintidir.

kötü
haunted
kötü
lousy

Adil is very good at studying, but when it comes to athletics, he's a bit lousy. - Adil çalışmada çok iyidir fakat atletizme geldiğinde, o biraz kötüdür.

I'm a lousy fisherman. - Ben kötü bir balıkçıyım.

kötü
miserable

The weather was miserable yesterday. - Hava dün çok kötüydü.

The experiment resulted in a miserable failure. - Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.

kötü
frightful
kötü
dissolute
kötü
evildoer

He is an evildoer, are you aware of that? - O bir kötülük eden bir kimse, bunun farkında mısın?

kötü
angrily; malevolently; maliciously
kötü
perverted
kötü
fatal
kötü
gross
kötü
baneful
kötü
dreadfull
kötü
eviler
kötü
(Konuşma Dili) really (used as an intensifier): Kötü acıyor. It really hurts
kötü
evilest
kötü
bleak

My prognosis is bleak. - Benim prognozum kötü.

kötü
not good
kötü
badly

It would be unfair if we treated him so badly. - Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.

He behaved badly to his sons. - O, oğullarına kötü davrandı.

kötü
adverse
kötü
poorly

One problem translators face is that sometimes the source document is poorly written. - Çevirmenlerin karşılaştığı bir sorun kaynak belgenin kötü yazılmasıdır.

The lubrication system was poorly designed. - Yağlama sistemi kötü dizayn edilmişti.

kötü
{s} horrible

Tom couldn't shake the feeling that something horrible was about to happen. - Tom kötü bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.

This medicine tastes horrible. - Bu ilaç çok kötü tadıyor.

kötü
{s} dark

It grew dark, and what was worse, we lost our way. - Hava karardı, ve daha da kötüsü, yolumuzu kaybettik.

Beth is afraid of the dark because of her evil brother. - Beth kötü erkek kardeşinden dolayı karanlıktan korkuyor.

kötü
sorry

We are sorry about the bad weather. - Kötü hava hakkında üzgünüz.

Sorry, I'm bad at explaining. - Kusura bakma, açıklama yapma konusunda kötüyüm.

kötü
crummy
kötü
{s} rough

Tom had a rough day at work. - Tom iş yerinde kötü bir gün geçirdi.

kötü
{s} malign

George III has been unfairly maligned by historians. - George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.

Tom is a malignant narcissist. - Tom kötü huylu bir narsisist.

kötü
hedge
kötü
{s} dreadful
kötü
beastly
kötü
wretched
kötü
sticky
kötü
(Felsefe) wrong

We got off on the wrong foot. - Kötü bir başlangıç yaptık.

Our experiment went wrong last week. - Geçen hafta deneyimiz kötü geçti.

kötü
transgressive
kötü
reprobate
kötü
unwell

Sami was feeling unwell. - Sami kendini kötü hissediyordu.

kötü
unfortunate

Unfortunately, I have bad news. - Maalesef kötü haberlerim var.

Unfortunately, Brian met with bad weather. - Ne yazık ki, Brian kötü hava ile karşılaştı.

kötü
unfavourable
kötü
wrongful
kötü
(Argo) wack
kötü
bitter

I had a bad cough, so I took the bitter medicine. - Kötü bir öksürüğüm vardı, bu yüzden acı reçete aldım.

kötü
worthless
kötü
corrupt

The corruption of the best is the worst. - En iyi yolsuzluk, en kötüdür.

We hate our wicked and corrupt leaders! - Biz kötü ve yolsuz liderlerimizden nefret ediyoruz!

kötü
(Tıp) mis-
kötü
vice

An army is a nation within a nation; it is one of the vices of our age. - Ordu, devlet içinde bir devlettir, çağımızın kötülüklerinden biridir.

I have vices, but gambling isn't one of them. - Benim kötü alışkanlıklarım var fakat kumar onlardan biri değil.

kötü
(deyim) go hard with
kötü
(deyim) go hard for
kötü
awful

Last summer was awful. - Geçen yaz çok kötüydü.

How awful to reflect that what people say of us is true! - İnsanların hakkımızda söylediklerinin doğru olduğunu bilmek ne kadar kötü!

kötü
pernicious
kötü
nice

One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day. - Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.

He is very nice. He never speaks ill of others. - O çok kibardır. Başkalarının hakkında asla kötü konuşmaz.

kötü
unrighteous
kötü
sinister
kötü
maleficent
kötü
ill

Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas. - Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.

You ought not to speak ill of others behind their backs. - Başkalarını arkalarından kötülememelisiniz.

kötü
sinful
kötü
iniquitous
kötü
hopeless
kötü
amiss
kötü
malignant

Tom is a malignant narcissist. - Tom kötü huylu bir narsisist.

kötü
hateful
kötü
poisonous

Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas. - Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.

kötü
unwholesome
kötü
seamy
kötü
rotten

One rotten apple spoils the barrel. - Bir kötünün bin iyiye zararı var.

kötü
deep
kötü
foul

That foul odor is coming from the river. - O kötü koku nehirden geliyor.

There was a strange, foul-smelling brown liquid in the waste basket. - Çöp sepetinde garip, kötü kokulu kahverengi bir sıvı vardı.

kötü
{s} purple
kötü
be bad
kötü
the evil

It was Mary's greatest wish to look just like her Barbie doll. The evil genie interpreted this wish too literally. - Barbie bebeğine benzemek Mary'nin en büyük dileğiydi. Kötü cin bu dileği çok harfiyen yorumladı.

She told me about the evils of stealing. - O bana çalmanın kötülüklerinden bahsetti.

kötü
poor to
kötü
bad to
kötü
the worse
kötü
obnoxious
kötü
hellish
kötü
grotty
kötü
dread
kötü
offensive

Nigger is an offensive word. - Zenci kötü bir kelimedir.

kötü
fierce
kötü
miscreant
kötü
evil, wicked
kötü
bad, evil, nasty, foul
kötü
nefarious
kötü
chintzy
kötü
indifferent
kötü
mis

He is not ashamed of his misconduct. - Görevini kötüye kullanmaktan çekinmez.

I made a bad mistake on the test. - Testte kötü bir hata yaptım.

kötü
worthless, poor in quality
kötü
black

Some superstitious people in America believe that if a black cat crosses your path, you'll have bad luck. - Amerika'daki bazı batıl inançlı insanlar eğer bir kedi sizin yolunuzdan geçerse, kötü şansınız olacağına inanıyor.

Black cats are bad luck. - Siyah kediler kötü şanstır.

kötü
off

Bad weather forced us to call off the picnic. - Kötü hava pikniği iptal etmemiz için bizi zorladı.

This gas gives off a bad smell. - Bu gaz kötü bir koku verir.

kötü
feeble
kötü
horrid
kötü
harmful
kötü
devilish
kötü
heinous
kötü
sardonic
kötü
currish
kötü
flyblown
kötü
{s} ugly

Tom and Mary had an ugly divorce. - Tom ve Mary kötü bir ayrılma yaşadı.

Tom thought the watch Mary had given him was ugly. - Tom Mary'nin ona verdiği saatin kötü olduğunu düşündü.

kötü
shabby
kötü
iniqultous
kötü
ropy
kötü
{s} portentous
kötü
{s} vicious

Sami was a vicious malicious salesman. - Sami kötü niyetli bir satıcıydı.

kötü
{s} stinking

This fish is stinking. - Bu balık kötü kokuyor.

kötü
crook
kötü
rank
kötü
mark

At worst, I will get an average mark. - En kötü ihtimalle, ortalama bir puan alacağım.

kötü
disagreeable
kötü
ungodly
kötü
{i} abuse

Tom abuses his authority, so no one likes him. - Tom otoritesini kötüye kullanıyor, bu yüzden hiç kimse onu sevmiyor.

The dictator abused his privileges to his heart's content. - Diktatör ayrıcalıklarını istediği kadar kötüye kullandı.

kötü
{s} unhallowed
kötü
execrable
Türkisch - Türkisch

Definition von kötüleşmekte im Türkisch Türkisch wörterbuch

kötü
Zararlı, tehlikeli
kötü
Korku, endişe veren: "Yabancının bu kötü kasdına yalnız azmimizle karşı koyduk."- R. E. Ünaydın
kötü
Kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan. İyi, gerekli niteliklere sahip olmayan. İstenilmeyen, gereksiz davranışları olan veya bu davranışlara eğilimli olan (kimse). İstenilmeyen, beğenilmeyen, yararsız, uygun olmayan bir biçimde
kötü
İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan (nesne), fena, iyi karşıtı
kötü
Hoşa gitmeyen
kötü
Kaba ve kırıcı: "Kızına söylemedik kötü lakırtı bırakmamış."- M. Ş. Esendal
kötü
Aşırı, çok
Kötü
(Hukuk) MALUS
Kötü
(Osmanlı Dönemi) FENA
Kötü
berbat
kötü
İstenilmeyen, gereksiz davranışları olan veya bu davranışlara eğilimli olan (kimse)
kötü
Az, yetersiz
kötü
Kaba ve kırıcı
kötü
İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan, fena, iyi karşıtı
kötü
Korku, endişe veren
kötü
Kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan
kötü
İyi, gerekli niteliklere sahip olmayan
kötü
İstenilmeyen, beğenilmeyen, yararsız, uygun olmayan bir biçimde
kötüleşmekte
Favoriten