farkında

listen to the pronunciation of farkında
Türkisch - Englisch
{s} aware

I was aware of the danger. - Ben tehlikenin farkındaydım.

He was aware of being watched. - İzlendiğinin farkındaydı.

awake

I think I am the only one awake. - Sanırım yalnızca ben farkındayım.

conscious

I was not conscious of a man looking at me. - Bana bakan adamın farkında değildim.

He was conscious of her presence. - Onun varlığının farkındaydı.

conscious, aware (of)
sensible
alive

I was fully alive to the danger. - Ben tamamen tehlikenin farkındaydım.

We were alive to what was going on. - Biz ne olup bittiğinin farkındaydık.

aware (of)
alive to

We were alive to what was going on. - Biz ne olduğunun farkındaydık.

I was fully alive to the danger. - Ben tamamen tehlikenin farkındaydım.

aware of the fact
fark
difference

There are some differences between British English and American English. - İngiliz İngilizcesi ve Amerikan İngilizcesi arasında bazı farklar vardır.

It will not make much difference whether you go today or tomorrow. - Bugün ya da yarın gitmen pek fark yaratmayacak.

farkında olmak
be aware of

We have to be aware of that. - Onun farkında olmak zorundayız.

farkında olma
awareness
farkında olan
cognizant
farkında olmayan
unwitting
farkında olmayan
unaware
farkında değil
not aware
farkında değil
unaware

He was unaware of the situation. - O, durumun farkında değildi.

He was unaware of the danger. - O, tehlikenin farkında değildi.

farkında değil
insensible of
farkında değil
not aware of
farkında olan
awake
farkında olan
hip
farkında olan
aware

Tom, aware that he would soon have to board the train to Boston, had passionately clung to Mary on the station platform. - Az sonra Boston trenine binmek zorunda olacağının farkında olan Tom, peronda Meryem'e tutkuyla sarıldı.

farkında olarak
(Hukuk) aware (in resolutions), conscious that (in protocol)
farkında olma
cognizance
farkında olmadan
unawares
farkında olmadan
unconsciously
farkında olmadan
unwittingly

Unwittingly, he told her exactly what she wanted to know. - Farkında olmadan ona tamda bilmek istediğini anlattı.

Unwittingly he told her all that she wanted to know. - Farkında olmadan ona bilmek istediğinin hepsini anlattı.

farkında olmak
be hip to
farkında olmak
sense
farkında olmak
be awake to smth
farkında olmak
be aware

We have to be aware of that. - Onun farkında olmak zorundayız.

farkında olmak
to be aware of, to be awake to sth, to be alive to sth
farkında olmak
to notice, be aware of
farkında olmama
unconsciousness
farkında olmama
oblivion
farkında olmamak
to be unaware of, to be oblivious to
farkında olmamak
be unaware of
farkında olmamak
not to be aware of
farkında olmamak
be insensible of
farkında olmamak
be unconscious of
farkında olmayan
insensible
farkında olmayan
unconscious
farkında olmak
(Fiili Deyim ) aware of

We have to be aware of that. - Onun farkında olmak zorundayız.

fark
distinctness
fark
distinction

It is important for English learners to remember the distinction between 'fun' and 'funny'. - İngilizce öğrenenlerin 'eğlence ve 'eğlenceli' arasındaki farkı hatırlamaları önemlidir.

farkında olmak
wit
fark
{i} gap

Society does not encourage relationships between people who have a large age gap. - Toplum büyük bir yaş farkı olan insanlar arasında ilişkiyi teşvik etmez.

The age gap between them is rather large. - Aralarındaki yaş farkı oldukça fazla.

fark
odd

Tom is well aware of the odds. - Tom ihtimallerin farkındadır.

Tom noticed something odd. - Tom tuhaf bir şey fark etti.

fark
matter

I am looking at the matter from a different viewpoint. - Ben bu konuya farklı bir bakış açısından bakıyorum.

Even if it is true, it matters little. - Doğru olsa bile çok az fark eder.

fark
(Gıda) gradient
fark
(Ticaret) spread

The cancer had spread to several organs. - Kanser farklı organlara yayıldı.

fark
(Bilgisayar) variance
fark
divergence
fark
divaricate
fark
undertaking
farkında olmak
be awake to
farkında olmak
to be aware of
farkında olmak
(Dilbilim) alive to
farkında olmak
be alive to
farkında olmak
recognize
farkında olmak
alive to something
farkında olmamak
(Dilbilim) blind to
fark
majority
fark
disparity
fark
contrast
fark
diversity

Diversity is what gives us strength. - Bize güç veren şey farklılıktır.

fark
discrepancy
fark
divergency
fark
dissimilitude
farkında olmak
appreciate
fark
in difference
fark
to notice

He's bound to notice your mistake. - Onun hatanı farketmesi kesin.

Tom didn't seem to notice any problems. - Tom herhangi bir sorun olduğunu fark etmiş gibi görünmüyordu.

farkında olmak
aware

We have to be aware of that. - Onun farkında olmak zorundayız.

farkında olmak
realize
farkında olmak
to be aware
fark
contradistinction
fark
odds

Tom is well aware of the odds. - Tom ihtimallerin farkındadır.

fark
difference, disparity; distinction; discrepancy; contrast
fark
variation
fark
differentiation
fark
cachet
fark
disproportion
fark
division
farkında olmadan
unknowing
farkında olmadan
unconscious
farkında olmadan
unwitting

Unwittingly he told her all that she wanted to know. - Farkında olmadan ona bilmek istediğinin hepsini anlattı.

Unwittingly, he told her exactly what she wanted to know. - Farkında olmadan ona tamda bilmek istediğini anlattı.

Englisch - Englisch

Definition von farkında im Englisch Englisch wörterbuch

fark
Fuck, as interjection of surprise, etc
fark
To subject a website to a high volume such that the server stops responding. See slashdot effect
Türkisch - Türkisch

Definition von farkında im Türkisch Türkisch wörterbuch

FARK
(Osmanlı Dönemi) Başın tepesi, baştaki saçın ikiye ayrıldığı yer
FARK
(Osmanlı Dönemi) Ayrılık, başkalık. Ayırma, ayrılma, seçilme
fark
Bir kimse veya nesnenin bir başkasıyla karıştırılmamasını sağlayan ayrılık; benzer şeyleri birbirinden ayıran özellik, başkalık, ayrım
fark
Ayrım
fark
Bir kimse veya nesnenin bir başkasıyla karıştırılmamasını sağlayan ayrılık, benzer şeyleri birbirinden ayıran özellik, başkalık, ayrım: "Aralarında sekiz, on yaş fark bulunmasına rağmen, iki akran gibiydiler."- R. N. Güntekin
fark
Çıkarma işleminin sonucu
farkında
Favoriten