duygusuz

listen to the pronunciation of duygusuz
Türkisch - Englisch
unfeeling
insensitive
numb
callous

How can you be so callous? - Nasıl bu kadar duygusuz olabiliyorsun?

I think Tom is callous. - Tom'un duygusuz olduğunu düşünüyorum.

bloodless
dull
thick-skinned
indifferent
hard-hearted
prompting
conscience-proof
matter-of-fact
crass
pachydermatous
emotionless
insensate
cold-hearted
cold-blooded
matter of fact
blunt
obtuse
apathetical
frigid
coldhearted
impassible
phlegmatic
unfeeling, insensitive; hardhearted, callous
apathetic
unemotional

Tom is unemotional, isn't he? - Tom duygusuz, değil mi?

He's dry and unemotional. - O, kuru ve duygusuzdur.

senseless
hard hearted
devoid of feelings
conscience proof
unfeeling, impassive, insensitive, hardhearted, callous, stolid, cold-blooded
marble
insensitive, having no sensation
cold
torpid
{s} stony
insusceptible
asleep
impassive
insensible
stolid
{s} phlegmatical
{s} soulless
{s} unmoved
indurate
thickskinned
{s} steel
deadpan

His humour is very deadpan. - Onun mizahı çok duygusuz.

rocky

Dan had a rocky relationship with Linda. - Dan'ın Linda ile duygusuz bir ilişkisi vardı.

as cold as charity
matteroffact
duygu
emotion

Cats show emotional habits parallel to those of their owners. - Kediler sahiplerininkine paralel duygusal alışkanlıklar gösterir.

She can't control her emotions. - O, duygularını kontrol edemez.

duygu
feeling

Music moves the feelings. - Müzik duyguları tahrik eder.

We were afraid that we might hurt his feelings. - Biz onun duygularını incitmekten korktuk.

duygusuz bir biçimde
frigidly
duygusuz bir halde
impassibly
duygusuz bir şekilde
coldheartedly
duygusuz bir şekilde
apathetically
duygusuz bir şekilde
bloodlessly
duygusuz bir şekilde
emotionlessly
duygusuz kişi
laodicean
duygu
{i} feel

We were afraid that we might hurt his feelings. - Biz onun duygularını incitmekten korktuk.

I may have hurt his feelings. - Ben onun duygularını incitmiş olabilirim.

duygu
sensation

Pain is an entirely personal sensation. - Ağrı tamamen kişisel bir duygudur.

I can't feel anything in my left foot; there's no sensation at all. - Ben sol ayağımda bir şey hissedemiyorum; hiç duygu yok.

duygu
{i} sense

Taro has a strong sense of responsibility. - Taro güçlü bir sorumluluk duygusuna sahiptir.

Tom has an aesthetic sense for modern painting. - Tom'un modern resim için estetik duygusu vardır.

duygu
feelings

Music moves the feelings. - Müzik duyguları tahrik eder.

He looked confident but his inner feelings were quite different. - Emin görünüyordu fakat onun iç duyguları tamamen farklıydı.

duygu
sentiment

She expressed her sentiments on the war. - Savaşla ilgili duygularını ifade etti.

Mary is a girl full of sentiment. - Mary duygu yüklü bir kız.

duygu
chord
duygu
feeling, attitude
duygu
communion
duygu
susceptibilities
duygu
(Pisikoloji, Ruhbilim) affect

Don't toy with her affections. - Onun duyguları ile oyun oynama.

He shows warm affection for his children. - O, çocukları için sıcak duygusal yakınlık gösteriyor.

duygu
sensation, sense reception
duygu
sensus
duygu
sentiment, bond of sentiment
duygu
be feeling
duygu
of feeling
Duygu
(isim) Feeling, emotion
duygu
feeling, emotion; sense, sensation
soğuk ve duygusuz kimse
iceberg
Türkisch - Türkisch
Duygusu, duyarlığı olmayan, hissiz: "Alığa döndüm, bir çuval pamuk kadar duygusuzum."- A. Gündüz
Duygusu, duyarlığı olmayan, hissiz
Katı yürekli, umursamaz, hissiz: "Sakin, hatta donuk, bütün durumlarda duygusuz görünür o..."- T. Buğra
Katı yürekli, umursamaz, hissiz
hissiz
Duygu
his
duygu
Belirli nesne, olay veya bireylerin insanın iç dünyasında uyandırdığı izlenim
Duygu
ihtisas
duygu
Ahlaki, estetik vb
duygu
şeyleri değerlendirme, onlara bağlanma yeteneği
duygu
Önsezi
duygu
Ahlâki, estetik vb. şeyleri değerlendirme, onlara bağlanma yeteneği
duygu
Duyularla algılama, his
duygu
Kendine özgü bir ruhî hareket ve hareketlilik
duygu
Kendine özgü bir ruhsal hareket ve hareketlilik: "Bütün bu hatıraların yerini bir tek duygu, fena bir duygu, fenayım, fena oluyorum, çok fenayım duygusu kapladı."- P. Safa
duygu
Belirli nesne, olay veya bireylerin insanın iç dünyasında uyandırdığı izlenim: "Bu laflarda gerçek payı ne kadar çoksa, duygu payı da ondan az değildir."- B. Felek. Önsezi: "Yolunuzu değiştirmeniz lazım geldiğini de sezecek kadar bir duygum vardır."- A. Gündüz
duygusuz
Favoriten