başlamak

listen to the pronunciation of başlamak
Türkisch - Englisch
commence
begin

When would you like to begin? - Ne zaman başlamak istersin?

To be surprised, to wonder, is to begin to understand. - Şaşırmak, merak etmek, anlamaya başlamaktır.

start

His plan was to start on Monday. - Onun planı pazartesi günü başlamaktı.

You'll have to start at once. - Derhal başlamak zorunda kalacaksın.

(Hukuk) launch
get going
set in
kick off
to begin, to start, to commence, to come on, to enter into, to fall to, to get cracking; to originate; (göreve) to accede (to sth)
get to

I have to get to work. - Çalışmaya başlamak zorundayım.

I want to get to work. - İşe başlamak istiyorum.

set about
introduce
knitting to cast on
go off
launch out into
enter on
open
launch out
come on

Come on in. We're just about to get started. - İçeri gelin. Başlamak üzereyiz.

lay down
knuckle down to
fall to
get

The secret of getting ahead is getting started. - İlerlemenin sırrı başlamaktır.

I'd like to get an early start. - Erken başlamak istiyorum.

enter upon
get a move on
inaugurate
go
enter into
to begin, start, commence
set out
turn to
start off

There's nothing better than a good cup of coffee to start off the day. - Güne başlamak için güzel bir fincan kahveden daha iyi bir şey yoktur.

I quit my job and moved so I could start off with a clean slate. - Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.

began

We were about to start, when it began to rain. - Yağmur yağmaya başladığında biz başlamak üzereydik.

proceed
strike up

The student center is a good place to strike up conversations. - Öğrenci merkezi konuşmalara başlamak için iyi bir yer.

enter
knuckle down
ahead

The secret of getting ahead is getting started. - İlerlemenin sırrı başlamaktır.

proceed to
take

In order to lose weight, it is best to take up some sport. - Zayıflamak için en iyisi biraz spor aktivitesine başlamak.

It takes a lot of money to start a business. - Bir işe başlamak çok para gerektirir.

set
embark upon
launch into
set up
(Kanun) embark on
undertake
originate
initiate
get under way
come into
come

We had to come back soon because school was about to start. - Hemen geri gelmek zorundaydık çünkü okul başlamak üzereydi.

Even if he doesn't come, we'll have to begin. - O gelmese bile, biz başlamak zorunda kalacağız.

take up

In order to lose weight, it is best to take up some sport. - Zayıflamak için en iyisi biraz spor aktivitesine başlamak.

go ahead
get at
get started

I'm anxious to get started. - Başlamak için endişeliyim.

I can hardly wait to get started. - Başlamak için sabırsızlanıyorum.

start from
kick on
auspicate
lead off
strike in
cut along
set to
approach
fall
start in

We'll be ready to start in a few minutes. - Birkaç dakika içinde başlamak için hazır olacağız.

başlama
{s} starting

Are you planning on starting your own business? - Kendi işine başlamayı planlıyor musun?

Are you seriously thinking about starting your own business? - Kendi işine başlamayı ciddi şekilde düşünüyor musun?

başla
begin

After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop. - Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.

I go into the store, and who do I see? An American friend, who immediately begins to tell me what has been going on with him since we last met. - Mağazaya gidiyorum ve kimi görüyorum? Onunla son kez buluştuğumuzdan beri kendisinde neler gittiğini bana hemen anlatmaya başlayan bir Amerikan arkadaşımı.

başlama
{i} initiation
başla
began

He began his meal by drinking half a glass of ale. - Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.

Next month it'll be five years since he began playing the violin. - Önümüzdeki ay keman çalmaya başlayalı beş yıl olacak.

başlama
{i} start

I quit my job and moved so I could start off with a clean slate. - Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.

Whatever you're doing, starting off on the right foot is essential. - Ne yaparsan yap,doğru adımla başlamak kaçınılmazdır.

başlama
morning

We agreed to start early the next morning. - Ertesi sabah erken başlamayı kararlaştırdık.

Tom and I plan to start digging a well tomorrow morning. - Tom ve ben bir kuyu kazmaya başlamayı planlıyoruz.

başlama
{i} outbreak

A chain of events led to the outbreak of the war. - Bir dizi olay savaşın başlamasına yol açtı.

başlama
{i} inception
yeniden başlamak
resume
başla
(Bilgisayar) run

They began to run all at once. - Hep birden koşmaya başladılar.

Tom abandoned his car that had run out of gasoline and started walking. - Tom benzini biten arabasını terk etti ve yürümeye başladı.

başlama
setting
başlama
endlessness
başlama
begin

The training session is scheduled to begin at 4 p.m. - Eğitim oturumunun 16:00'da başlaması planlandı.

The room was jam-packed with reporters waiting for the press conference to begin. - Oda basın konferansının başlamasını bekleyen muhabirlerle tıka basa doluydu.

birden başlamak
break out
birden başlamak
burst out
birden bir şeye başlamak
break into
yine başlamak
pick up
başla
{f} beginning

At the beginning it'll be tough, but everything's tough at the beginning. - O, başlangıçta zor olacak, fakat her şey başlangıçta zordur.

In the beginning God created the heaven and the earth. - Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.

başla
log on
başla
begun

The French and Indian War had begun. - Fransız ve Hint Savaşı başlamıştı.

The journey has just begun. - Yolculuk henüz başladı.

başla
gotten start
başla
fall to
başla
go about

Now I must go about my work. - Şimdi işime başlamalıyım.

başla
strike up

The student center is a good place to strike up conversations. - Öğrenci merkezi konuşmalara başlamak için iyi bir yer.

başla
got start
başla
knuckle down
başla
set about

I must set about that work without delay. - Gecikmeden o işe başlamalıyım.

She had no idea how to set about her work. - İşine nasıl başlayacağı konusunda bir fikri yoktu.

başla
get start
başla
enter upon
başla
get down to

It's time to work now. Let's get down to business. - Şimdi çalışma vakti. İşe başlayalım.

We must get down to our homework. - Biz ödevimize başlamalıyız.

başla
commence

Hostilities commenced. - Düşmanlıklar başladı.

Direct flights between New York and Tokyo commenced recently. - New York ve Tokyo arasında doğrudan uçuşlar son zamanlarda başlamıştır.

başla
start off

I quit my job and moved so I could start off with a clean slate. - Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.

There's nothing better than a good cup of coffee to start off the day. - Güne başlamak için güzel bir fincan kahveden daha iyi bir şey yoktur.

başla
went about
başla
got down to
başlama
commencement
başlama
attack
başla
log#on
başlama
commencing

The surgeon scrubbed thoroughly up to his elbows before commencing surgery. - Cerrah ameliyata başlamadan önce elini dirseklerine kadar iyice ovalayarak yıkadı.

iyi başlamak bitirmenin yarısıdır
(Atasözü) A good beginning is half the battle
çalışmaya başlamak
start working
çıkmaya başlamak
To begin to emerge
C-günü'nde, konuşlanma harekatının başladığı veya başlamak üzere olduğu belirli
(Askeri) specific hour on C-day at which a deployment operation commences or is to commence
anlamaya başlamak
get on to
antipati duymaya başlamak
take a dislike to
ava başlamak
throw off
aynı satırdan başlamak
run on
aşamalı olarak kullanmaya başlamak
phase in
başlama
kickoff
başlama
beginning, start, commencement
başlama
inceptive
başlama
connecting
başlama
go off
başlama
beginning, start
başlama
launching
başlama
sole (used to resole a shoe)
başlama
onset
başlama
throwoff
başlama
beginng
bir işe başlamak
break ground
bir işe başlamak
(Hukuk) (etkinliğe) to take up an activity
bir işe başlamak
(Hukuk) launch in
birden ağlamaya başlamak
burst out crying
birden ağlamaya başlamak
burst into tears
gelişmeye başlamak
bud
gelişmeye başlamak
burgeon
havlamaya başlamak
challenge
hevesle başlamak
(Konuşma Dili) kick-starting
hokey oyununa başlamak
bully off
istifinden başlamak
slang to begin to swear
izin almadan başlamak
jump the gun
işaret verilmeden başlamak
jump the gun
işe başlamak
to clock in
kavga başlamak
(deyim) come to blows
konuşmaya başlamak
get talking
konuşmaya başlamak
open up
kullanılmaya başlamak
come into use
meslek hayatına başlamak
enter profession
meslek hayatına başlamak
go into profession
müzakerelere başlamak
(Hukuk) to enter into negotiations
oyuna başlamak
(golf) tee off
silbaştan başlamak
be back to square one
sohbet etmeye başlamak
strike up a conversation
soğumaya başlamak
take a dislike to
söylemeye başlamak
strike up
sıfırdan başlamak
to start from scratch, start from square one
sıfırdan başlamak
get in on the ground floor
sıfırdan başlamak
start from the scratch
sıfırdan başlamak
to start from scratch again, to go back to square one
sıfırdan başlamak
start from scratch
tekrar başlamak
(tartışma) return to the charge
tekrar başlamak
reopen
terlemeye başlamak
break into perspiration
tersi den başlamak
begin at the wrong end
yapmaya başlamak
turn a hand to smth
yayına başlamak
sign on
yazmaya başlamak
set pen to paper
yemeğe başlamak
fall to
yeniden başlamak
to begin afresh, to make a new start, to resume
yeniden başlamak
make a fresh start
yükselmeye başlamak
firm
çalmaya başlamak
strike up
önsöz ile başlamak
preface
üniversiteye başlamak
come up
şarkı söylemeğe başlamak
tune up
şarkıya başlamak
pipe up
Türkisch - Türkisch
Olmak, oluşmak, ortaya çıkmak, doğmak
Hoş olmayan bir davranışa koyulmak: "Etraftaki çocuklar gene arsızlanmaya başladılar."- O. C. Kaygılı
Bir işe girişmek, harekete geçmek
Çalışır, işler, yürür duruma girmek
Etkisini gösterme
Etkisini gösterme: "Kış başlarken yapraklar döküldü."- C. Uçuk
Hoş olmayan bir davranışa koyulmak
Görünmek: "Kasabanın kenar mahallelerinden sonra bir mezarlık başlardı."- S. F. Abasıyanık
Olmak, oluşmak, ortaya çıkmak, doğmak: "Şiirimiz milletimizin Anadolu'daki teşekkülü ile başlar."- Y. K. Beyatlı
Görünmek
Bir işe girişmek, harekete geçmek: "Şairliğe on sekiz yaşında gazel ve rubailerle başlamıştı."- H. Taner. Çalışır, işler, yürür duruma girmek: "Bundan başka, evlenme hayatı da oldukça başarılı başladı."- H. E. Adıvar
girmek
tutmak
almak
(Osmanlı Dönemi) TEBEDDÜ'
Başlama
(Osmanlı Dönemi) BEDV
Başlama
(Osmanlı Dönemi) TASDİR
Başlama
(Osmanlı Dönemi) İNDİFA
Başlama
(Osmanlı Dönemi) İSTİFRA'
başlama
Başlamak işi
ÜST PERDEDEN BAŞLAMAK
(Osmanlı Dönemi) Ağız bozmak, sert konuşmak
başlamak
Favoriten