I go into the store, and who do I see? An American friend, who immediately begins to tell me what has been going on with him since we last met.
- Mağazaya gidiyorum ve kimi görüyorum? Onunla son kez buluştuğumuzdan beri kendisinde neler gittiğini bana hemen anlatmaya başlayan bir Amerikan arkadaşımı.
Birth is, in a manner, the beginning of death.
- Doğum,bir şekilde,ölümün başlangıcıdır.
You began to learn Esperanto.
- Esperanto öğrenmeye başladınız.
He began to work for that company last year.
- O, geçen yıl o şirket için çalışmaya başladı.
He stopped smoking and started running.
- Sigarayı bıraktı ve koşmaya başladı.
They started running.
- Onlar koşmaya başladılar.
All beginnings are difficult.
- Bütün başlangıçlar zordur.
The beginning is the most important part of the work.
- Başlangıç işin en önemli kısmıdır.
When we went to the hall, the concert had already begun.
- Salona gittiğimizde, konser çoktan başlamıştı.
The journey has just begun.
- Yolculuk henüz başladı.
Now I must go about my work.
- Şimdi işime başlamalıyım.
The student center is a good place to strike up conversations.
- Öğrenci merkezi konuşmalara başlamak için iyi bir yer.
We got up early and set about cleaning our house.
- Erken kalktık ve evimizi temizlemeye başladık.
I must set about that work without delay.
- Gecikmeden o işe başlamalıyım.
It's time to work now. Let's get down to business.
- Şimdi çalışma vakti. İşe başlayalım.
I've never seen him really get down to work.
- Onun gerçekten işe başladığın asla görmedim.
Tom's trial commenced three days later.
- Tom'un davası üç gün sonra başladı.
Hostilities commenced.
- Düşmanlıklar başladı.
I quit my job and moved so I could start off with a clean slate.
- Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.
Let's start off on the same page.
- Aynı sayfada başlayalım.