at one time

listen to the pronunciation of at one time
Englisch - Türkisch
eskiden

Eskiden burada bir ev vardı. - There used to be a house here at one time.

bir zamanlar

Bir zamanlar, her sabah koşardım. - At one time, I used to go jogging every morning.

Bir zamanlar Amerika'da birçok köle vardı. - At one time there were many slaves in America.

simultaneously
eş zamanlı
simultaneously
eşzamanlı bir şekilde
simultaneously
aynı anda

Tom ve Mary aynı anda cevapladı. - Tom and Mary answered simultaneously.

Birkaç dilde bir kitap yazıyorum ve aynı anda Tatoeba'nın ekranlarında dünyanın dört bir yanına yayınlıyorum. - I am writing a book in several languages, and I simultaneously publish it on Tatoeba's screens all over the world.

formerly
önceden
formerly
eskiden

Tom eskiden bir banka katibiydi. - Tom was formerly a bank clerk.

O eskiden bir banka memuruydu. - She was formerly a bank clerk.

simultaneously
aynı zamanda

O bir bilim adamı ve aynı zamanda bir müzisyen. - He is a scholar and a musician simultaneously.

simultaneously
birlikte
simultaneously
hep beraber
At time
bu zamanlarda
formerly
Eskiden, önceden, vaktiyle, evvelce
simultaneously
es zamanlı
formerly
vaktiyle
formerly
z. eskiden
simultaneously
(zarf) aynı anda
Englisch - Englisch
simultaneously
formerly

At one time, I could walk ten miles in a day, but I can't any longer.

simultaneously; "he took three cookies at a time"
at a previous time; "once he loved her"; "her erstwhile writing"
once, one time before; simultaneously, at the same time
at one time
Favoriten