aramak

listen to the pronunciation of aramak
Türkisch - Englisch
call

I just wanted to call you and let you know I'd be late. - Sadece seni aramak ve geç kalacağımı bildirmek istedim.

I'm gonna have to call you back. - Seni tekrar aramak zorunda kalacağım.

search

Many men set out for the West in search of gold. - Birçok insan altın aramak için Batıya yola çıktı.

She went in search of her lost child. - O, kayıp çocuğunu aramak için gitti.

look for

He came to New York in order to look for a job. - Bir iş aramak için New York'a geldi.

She went out to look for a taxi. - O, bir taksi aramak için dışarı çıktı.

seek

Some Asians seek more technological solutions. - Bazı Asyalılar daha teknolojik çözümler aramaktadır.

Didn't I have a right to seek the happiness I longed for? - Hasret kaldığım saadeti aramak hakkım değil miydi?

ask for
to look for, to seek, to hunt for, to rake about/around; to search, to frisk, to shake sb/sth down; to call, to give sb a buzz, to call sb up;" " telefon etmek; to long for, to miss; to ask for
quest

If you have any questions, don't hesitate to call. - Eğer herhangi bir sorununuz varsa, aramak için tereddüt etmeyin.

If you have any more questions, please don't hesitate to call. - Eğer daha fazla sorunuz varsa, aramakta tereddüt etmeyiniz.

forage
quest for
go for
miss

The police have given up looking for the missing child. - Polis kayıp çocuğu aramaktan vazgeçti.

All the villagers went into the mountains to look for a missing cat. - Bütün köylüler kayıp bir kediyi aramak için dağlara gittiler.

ransack
call somebody up
long for
find

Trying to find happiness only makes you unhappy. - Mutluluğu aramak seni sadece mutsuz eder.

Tom spent over three hours looking for his keys, but still couldn't find them. - Tom anahtarlarını aramak için üç saatten fazla harcadı ama onları hâlâ bulamadı.

be on the look-out for
seek out
look

I've been looking for a new job for a long time. - Ben uzun bir zamandır yeni bir iş aramaktayım.

Mary has been looking for a guy like Tom. - Mary Tom gibi bir adam aramaktadır.

gun for
dial
respite
seek after
frisk
hunt up
call on

Don't bother to call on him. - Onu aramak için zahmet etmeyin.

scrabble
go
(deyim) lay hold
have a look-see
seeks
(Konuşma Dili) to look for trouble. Arama! (Konuşma Dili) It's too much to expect
search for

The water was so murky that the police divers had to search for the body by feel. - Su o kadar bulanıktı ki polis dalgıçlar vücudu dokunarak aramak zorunda kaldı.

They did not have time to search for it. - Onu aramak için zamanları yoktu.

search thoroughly
try to find
to inquire (after)
scout around
scout about
seek after; be spoiling for; miss; look for trouble
hunt out
to long (for), miss
to look (for), hunt (for), seek
hunt after
rout
seek for
hunt

Tom has been hunting for a job since he lost his previous job last year. - Geçen yıl bir önceki işini kaybettiğinden beri, Tom bir iş aramaktadır.

He is busy with job hunting. - O, iş aramakla meşguldür.

search , seek
comb
hunt for
to ask (for), demand
rummage

Tom rummaged through his closet looking for a pair of black shoes. - Tom bir çift siyah ayakkabı aramak için dolabını didik didik aradı.

be on the lookout fo
beat the bushes
look up

Dictionaries are used to look up the words you don't know. - Sözlükler bilmediğiniz sözcükleri aramak için kullanılır.

It is a good habit to look up new words in a dictionary. - Yeni kelimeleri sözlükte aramak iyi bir alışkanlıktır.

regret
rake about
scout
rake around
poke about
ask
(deyim) go over
have a look see
(Fiili Deyim ) scout for
comb out
be spoiling for
{f} poke
hunt up/out
rake
spoil
ara
{i} recess

I would like to request a short recess. - Ben kısa bir ara rica etmek istiyorum.

The meeting will reconvene in two hours after a brief recess. - Toplantı, kısa bir aradan sonra iki saat içinde tekrar toplanacak.

arama
search

Tom wanted to become a search-and-rescue specialist. - Tom bir arama- kurtarma uzmanı olmak istiyordu.

They went in search of happiness. - Onlar mutluluğu aramaya gittiler.

ara
{s} intermediary
arama
research
ara
{i} break

Breakfast is served from 7:30 a.m. to 11:00 a.m. - Kahvaltı sabah 07:00-11:00 arası servis edilir.

She spoke for 30 minutes without a break. - O, ara vermeden 30 dakika boyunca konuştu.

aramak (altın)
prospect
aramak (telefon)
dial
aramak telefon
call
aramak üzere
in search of
aramak for
To search for
arayan kimseyi geri aramak
call back
araziyi köşe bucak aramak
quarter
ara
{i} space

Tom backed his car out of the parking space. - Tom arabasını park yerinden çıkardı.

Today’s spacecraft use rockets and rockets use large quantities of propellant. - Bugünün uzay araçları roketler kullanıyor ve roketler büyük miktarda itici yakıt kullanıyor.

ara
{f} search

She searched for her granddaughter who had been taken away. - O kaçırılan torununu aradı.

All in all, after ten years of searching, my friend got married to a girl from the Slantsy region. - Her şeyi düşünerek, on yıllık araştırmadan sonra, arkadaşım Slantsy bölgesinden bir kızla evlendi.

ara
interval

The trees are planted at intervals of thirty meters. - Ağaçlar otuz metre aralıkla ekilir.

Buses are running at 20 minute intervals. - Otobüsler 20 dakikalık aralıklarla çalışıyor.

ara
gap

The gap between them has narrowed. - Onlar arasındaki aralık daraldı.

There was a great gap between the views of the two. - Bu ikisinin görüşü arasında büyük bir uçurum vardı.

ara
distance, space; break, breather; break, playtime; interval, pause, cessation, intermission; interlude; half time; relation, terms, footing; intermediate, intermediary; middle
ara
sought

They all sought for the lost child. - Onların hepsi kayıp çocuğu aradı.

Religion is freedom and justice being sought in the entire region. - Din, bütün bölgede özgürlük ve adalet arayışıdır.

ara
time out

Let's take time out to elaborate a strategy. - Bir stratejiyi özenle hazırlamak için ara verelim.

ara
time, point in time
ara
interim

In the interim, please send all communications to Tom. - Ara sıra lütfen tüm iletileri Tom'a gönderin.

ara
look for

Tom went out to look for something to eat. - Tom yiyecek bir şey aramak için dışarı çıktı.

Let's split up and look for Tom. - Ayrılalım ve Tom'u arayalım.

ara
seek

Everybody has the right to seek happiness. - Herkesin mutluluk arama hakkı vardır.

The only useful knowledge is that which teaches us how to seek what is good and avoid what is evil. - Tek yararlı bilgi iyi olanı nasıl arayacağımızı ve kötü olandan nasıl kaçınacağımızı öğretendir.

arama
sought
arama
{i} hunting

Tom has been hunting for a job since he lost his previous job last year. - Geçen yıl bir önceki işini kaybettiğinden beri, Tom bir iş aramaktadır.

Tom wants to go job hunting. - Tom iş aramaya koyulmak istiyor.

didik didik aramak
rummage
sözlükte aramak
look up

It is a good habit to look up new words in a dictionary. - Yeni kelimeleri sözlükte aramak iyi bir alışkanlıktır.

ara
buffer

Motorists must leave at least a metre-wide buffer when passing cyclists. - Motorlu araç kullananlar, bisikletlileri geçerken en az bir metre emniyet mesafesi bırakmak zorundalar.

ara
footing
ara
relation

I don't see any relation between the two problems. - O iki problem arasında herhangi bir yakınlık görmüyorum.

The relationship between Islam and the West includes centuries of co-existence and cooperation, but also conflict and religious wars. - İslam ve batı arasındaki ilişki yüzyıllar süren birliktelik ve ortak çalışma fakat aynı zamanda çatışma ve din savaşları içermektedir.

ara
range

The students range in age from 18 to 25. - Öğrencilerin yaşı 18 ile 25 aralığındadır.

They're just out of my price range. - Onlar benim fiyat aralığının dışında.

ara
stop

Tom stopped looking for the treasure and went back home. - Tom hazine aramayı durdurdu ve eve gitti.

A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation. - Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.

ara
margin

This car dealership has very thin profit margins. - Bu araba bayiliğinin çok ince kar marjları var.

There is only a marginal difference between the two. - İkisi arasında sadece marjinal bir fark var.

ara
half

Tom noticed a half-eaten hamburger on the dashboard of Mary's car. - Tom Mary'nin arabasının torpido gözünde yarısı yenmiş bir hamburger fark etti.

Tom called about half an hour ago. - Yaklaşık bir saat önce Tom aradı.

ara
(Bilgisayar) lookup
ara
leg

A tenancy agreement is a legally binding document between a landlord and their tenant. - Bir kira sözleşmesi, ev sahibi ve kiracıları arasında yasal olarak bağlayıcı bir belgedir.

Tom is the legal owner of this piece of land. - Tom bu arazinin yasal sahibidir.

ara
middle

I'm in the middle of a meeting. Could I call you back later? - Bir toplantının ortasındayım. Sizi daha sonra tekrar arayabilir miyim?

Tom's car is parked in the middle of the road. - Tom'un arabası yolun ortasında park edilmiş.

ara
pitch

The car went out of control and pitched headlong into the river. - Araba kontrolden çıktı paldır küldür nehre düştü.

ara
(Mekanik) clearance
ara
cease

The U.S. Secretary of State is trying to broker a ceasefire between the warring parties. - ABD Dışişleri Bakanı, savaşan taraflar arasındaki ateşkes konusunda aracılık yapmaya çalışıyor.

ara
(Mimarlık) partition

There were Jews in Arab countries before the partition of Palestine. - Arap ülkelerinde Filistin'in bölünmesinden önce Yahudiler vardı.

ara
comma

Please put a comma between the two main clauses. - Lütfen iki ana cümlenin arasına virgül koyun.

Do you know how to use these command line tools? - Bu komut satırı araçlarının nasıl kullanılacağını biliyor musunuz?

ara
meanwhile

Meanwhile, I want to draw your attention to a point. - Bu arada, bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum.

Meanwhile, time is running out. - Bu arada, zaman tükeniyor.

ara
(Bilgisayar) place call
ara
terms

Tom is on good terms with Mary. - Tom'un Mary ile arası iyidir.

We are on good terms with them. - Onlarla aramız iyidir.

ara
(Bilgisayar) place a call
arama
(Bilgisayar) do not dial
arama
comprehensive search
arama
seek

He decided to seek information elsewhere. - Başka yerde bilgi aramaya karar verdi.

Didn't I have a right to seek the happiness I longed for? - Özlemini çektiğim mutluluğu aramaya hakkım yok muydu?

arama
(Bilgisayar) dial-in
arama
seeking

I came here seeking justice. - Buraya adalet aramak için geldim.

arama
(Bilgisayar) dialing

The dialing prefix for Bulgaria is +359. - Bulgaristan için arama öneki +359'dur.

arama
ringing
arama
(Bilgisayar) calling

Tom decided it was time to try calling Mary again. - Tom Mary'yi tekrar aramayı denemenin zamanı olduğuna karar verdi.

The country code for calling Italy is 39. - İtalya'yı arama için ülke kodu 39'dur.

arama
ransacking
arama
prospecting
direkt aramak
dial direct to
elle aramak
grope
maden aramak
(Argo) fossick
petrol aramak
prospect
tekrar aramak
recall
tekrar aramak
call back
tekrar aramak
redial
ara
discontinuation
ara
scrabble
ara
discontinuance
ara
interm

It's almost intermission. - Gösterim arası olmak üzere.

She can't put together three words in Spanish, and she claims she's intermediate. - İspanyolca üç kelimeyi bir araya getiremiyor, ve orta düzey olduğunu iddia ediyor.

ara
{f} call

Call me again in two days. - İki gün içinde beni yeniden ara.

Arriving at the airport, I called her up. - Havaalanına vardığımda onu aradım.

ara
interstice
ara
interlude
ara
{f} searching

I thought you'd be out searching for Tom. - Tom'u aramak için dışarıda olacağını düşündüm.

Tom spent the whole evening searching the Web for photos of famous people. - Tom bütün akşamı ünlü kişlerin fotoğrafları için Web'i araştırmakla geçirdi.

ara
pause

Let's take a pause. I cannot continue any longer. - Bir ara verelim! Daha fazla devam edemem.

We should sometimes pause to think. - Düşünmek için bazen ara vermeliyiz.

ara
lapse
ara
seek for
ara
look up

You should look up this word. - Bu kelimeyi aramalıyız.

Look up the number in the phone book. - Telefon rehberinde numarayı ara.

ara
half time
ara
{f} seeking

Martin Luther King spent his life seeking justice. - Martin Luther King hayatını adalet arayarak geçirdi.

Believe those who are seeking truth and doubt those who have found it. - Gerçeği arayanlara inan ve onu bulanlardan kuşkulan.

ara
interspace
ara
{f} ransacking
ara
{f} dial

Tom dialed 911 again. - Tom yine 911'i aradı.

The mobile phone you have dialed is either switched off or outside the coverage area, please try again later. - Aradığınız telefon ya kapalı ya da kapsama alanı dışında, lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.

ara
search for

Tom will assist you in your search for Mary. - Tom Mary'yi aramanda sana yardım edecek.

The water was so murky that the police divers had to search for the body by feel. - Su o kadar bulanıktı ki polis dalgıçlar vücudu dokunarak aramak zorunda kaldı.

arama
quest

If you have any questions, feel free to call. - Herhangi bir sorunun olursa aramaya çekinme.

If you have any questions, don't hesitate to call. - Eğer herhangi bir sorununuz varsa, aramak için tereddüt etmeyin.

arama
feel

I didn't feel like calling Tom. - Canım Tom'u aramak istemedi.

Please feel free to call me up. - Lütfen beni aramaya çekinme.

24 saat aramak
to call 24 hours
Arama
call a
ara
ıntermediate
ara
look#for
arama
in search
köşe bucak aramak
Poke about in every corner
köşe bucak aramak
Look for (someone, something) in every nook and cranny
samanlıkta iğne aramak
(deyim) Look for a needle in a haystack
yardım aramak
send for help
yardım aramak
shout for help
yardım aramak
look for help
öküz altında buzağı aramak
(Atasözü) When someone shows unnecessary amount of suspicion for an action

Do not search for a calf under an ox.

öküz altında buzağı aramak
to smell a rat (to be suspicious of a situation)
Arama
call

It's best to make international calls person to person. - Uluslararası aramaları kişiden kişiye yapmak en iyisidir.

Tell him either to call on me or to ring me up. - Ona ya bana uğramasını ya da beni aramasını söyle.

Halep yolunda deve izi aramak
to try to find a needle in a haystack
acil durumdaki gemileri aramak için yapılmış uzay sistemi (Rus Uydu Sistemi)
(Askeri) cosmicheskaya sistyema poiska avariynch sudov - space system for search of distressed vessels (Russian satellite system)
altüst ederek aramak
delve among
altüst ederek aramak
delve
altını üstüne getirerek aramak
ransack
ara
intermediate

She can't put together three words in Spanish, and she claims she's intermediate. - İspanyolca üç kelimeyi bir araya getiremiyor, ve orta düzey olduğunu iddia ediyor.

Please bring your intermediate examination certificate with you to the first day of class. - Lütfen ara sınav belgesini sınıfın ilk gününe kadar yanınızda getirin.

ara
distance; break
ara
cessation
ara
distance (between two things)
ara
intermediary, intermediate
ara
intermission

It was raining all day long without intermission. - Ara vermeden bütün gün boyunca yağmur yağıyordu.

It's almost intermission. - Gösterim arası olmak üzere.

ara
chasm
ara
break (in a game); interlude; intermission
ara
interlocutory
ara
lull
ara
mediate

He mediated between the two parties. - O iki parti arasında aracılık yaptı.

Interpreters mediate between different cultures. - Çevirmenler farklı kültürler arasında aracılık ederler.

ara
discontinuity
ara
interruption
ara
check

We're still checking into it. - Onu hâlâ araştırıyoruz.

Let's divide the check between us. - Hesabı aramızda paylaşalım.

ara
time between two events, interval
ara
idle
ara
meso
ara
breathing space
ara
recessional
ara
relations (between people)
ara
space, spacing
ara
interregnum
ara
breather
ara
idler
ara
short break; discontinuance
ara
bye
ara
{i} truce
ara
abscission
ara
{i} spread

Snorri Sturluson's stories tells, among other things, how Christianity was spread in Norway by force. - Snorri Sturluson'un hikayeleri diğer şeylerin arasında Hristiyanlığın Norveç'te nasıl zorla yayıldığını anlatır.

ara
quest

He went on a quest to find the point where the sky touches the Earth. - O, gökyüzünün dünyaya dokunduğu noktayı bulmak için uzun ve zorlu bir araştırmaya devam etti.

I'm doing some history research and would like to ask you a few questions. - Biraz geçmişi araştırma yapıyorum, ve size birkaç soru sormak istiyorum.

ara
tween
ara
(Nükleer Bilimler) interstitial
ara
{i} respite
ara
time lag
ara
{i} spacing

Tom is always spacing out in class. - Tom her zaman derse ara veriyor.

ara
{i} recreation

Every now and then, I play tennis for recreation. - Ara sıra eğlence için tenis oynarım.

ara
surcease
ara
rootle
ara
drive

In America cars drive on the right side of the road. - Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.

You'll be able to drive a car in a few days. - Birkaç gün içinde araba sürebileceksin.

ara
forage
ara
{i} distance

When meeting a person for the first time, be sure to pay attention to the distance placed between yourself and your partner. - Birisiyle ilk kez karşılaştığında, kendinle arkadaşın arasına konulan mesafeye kesinlikle dikkat et.

There is a distance of four fingers between the eyes and the ears. - Gözler ve kulaklar arasında dört parmaklık bir mesafe vardır.

arama
quest; reconnaissance; hunting
arama
law search, searching
arama
search, searching, seeking; (police) search
arama
exploration
arama
search, exploration
arama
lookup
arama
searching

Muplis is a small tool for searching Lojban sentences. - Muplis Lojban cümleleri aramak için küçük bir araçtır.

I thought you'd be out searching for Tom. - Tom'u aramak için dışarıda olacağını düşündüm.

arama
{i} reconnaissance

We were here on a reconnaissance mission. - Biz bir arama görevi için buradaydık.

arama
{i} scouring
Englisch - Englisch

Definition von aramak im Englisch Englisch wörterbuch

ARA
Automotive Recyclers Association
ARA
Awards and Recognition Association
ARA
Aracruz Cellulose S.A
ARA
A prefix applied to ships operated by the Armada de la República Argentina (ARA)
ARA
Applied Research Associates
ARA
Australian Retailers Association
ARA
Australasian Railway Association
Ara
A constellation of the southern sky, said to resemble an altar
Ara
An appraisal designation for Accredited Rural Appraiser awarded by the American Society of Farm Managers and Rural Appraisers
Ara
AppleTalk Remote Access Protocol that provides Macintosh users direct access to information and resources at a remote AppleTalk site
Ara
AppleTalk Remote Access
Ara
AppleTalk Remote Access With ARA, you can call your desktop Mac from a PowerBook and remotely access all the available files, printers, servers, e-mail, and so on
Ara
The physical body
Ara
Apple Remote Access, a protocol allowing network access from Macintosh systems via dialup Now almost entirely obsolete
Ara
(Amateur Rowing Association) The governing body for rowing in England, responsible for organising the National Championships (NatChamps) http: //www ara-rowing org
Ara
Appleshare Remote Access
Ara
AppleTalk Remote Access A protocol (and product) that provides system-level support for dial-in (modem) connections to an AppleTalk network With ARA, you can call your desktop Mac from a PowerBook and remotely access all the available services - files, printers, servers, e-mail, etc
Ara
Accounting Research Association
Ara
macaws
Ara
a constellation in the southern hemisphere near Telescopium and Norma
Ara
Apple Remote Access A software program from Apple Computer that allows one Mac to dial another Mac via a modem and, through AppleShare and/or Personal File Sharing, access local or network resources available to the "answering" Mac (Common resources include shared directories, servers, and printers ) Although I don't cover the issue much in this book, you can do some neat things with ARA and MacTCP
Ara
Apple Remote Access, a program to allow full access to the UVA network including IP and AppleTalk services (Novell file Servers) over a phone line from a Macintosh computer
Ara
a foot, (as a verb) to go
Ara
AppleTalk Remote Access, a protocol developed by Apple to allow PowerBook and Macintosh users to connect to an AppleTalk network over phone lines
ara
The Altar; a southern constellation, south of the tail of the Scorpion
ara
A name of the great blue and yellow macaw (Ara ararauna), native of South America
ara
macaws a constellation in the southern hemisphere near Telescopium and Norma
Türkisch - Türkisch
Bir şeyin yokluğunu duyarak geri gelmesini istemek, özlemek: "Seni çok arıyorum, Ziyacığım."- C. S. Tarancı. Önem verip istemek. Şart koşulmak
Önem verip istemek
Araştırmak, yoklamak
Şart koşulmak
Birini veya bir şeyi bulmaya çalışmak: "Dükkânın içinde gözleriyle bir şeyler aradı."- S. F. Abasıyanık
Ziyarete, hatır sormaya gitmek
Ziyarete, hatır sormaya gitmek: "Bir kere düştün mü, ne arayan olur, ne soran!"- B. Felek
Bir şeyin yokluğunu duyarak geri gelmesini istemek, özlemek
Birini veya bir şeyi bulmaya çalışmak
bakmak
öküz altında buzağı aramak
(Atasözü) gereksiz şüphe duymakolmayacak bir işe girişmekfesat düşünmek
ARÂ
(Osmanlı Dönemi) Avlu
ARÂ
(Osmanlı Dönemi) Mıntıka, bölge
ARÂ
(Osmanlı Dönemi) Çıplaklık
ARÂ
(Osmanlı Dönemi) Geniş, çıplak arazi
ARÂ
(Osmanlı Dönemi) Komşuluk
Ara
antrakt
Ara
(Osmanlı Dönemi) MESAFE
Ara
(Hukuk) MABEYN
Ara
mabeyin
Ara
(Hukuk) FASILA
Arama
taharri
ara
Basketbol ve voleybolda takımların dinlenmek, taktik almak ve oyun alanlarını değiştirmek için kullandıkları süre
ara
İki şeyi birbirinden ayıran uzaklık, açıklık, aralık, boşluk, mesafe
ara
Toplu bulunan nesnelerin veya kimselerin içi
ara
Roma mimarlığında üzerinde kurban kesilen sunak
ara
Güney Amerika'da yaşayan bir cins papağan
ara
Fasıla
ara
Aralık
ara
Futbol oyununun kırk beşer dakikalık iki devresi arasında verilen on beş dakikalık dinlenme süresi, haftaym
ara
İki şeyi birbirinden ayıran uzaklık, açıklık, aralık, boşluk, mesafe. İki olguyu, iki olayı birbirinden ayıran zaman, fasıla
ara
Toplu jimnastik dizilmelerinde, sıradakilerin birbirlerinden yanlamasına olan uzaklıkları
ara
Sunak takımyıldızının Latince adı
ara
Bir oyunda, bir filmde dinlenme süresi, antrakt
ara
Samimiyet
ara
Kişilerin veya toplulukların birbirine karşı olan durumu veya ilgisi
ara
İki olguyu, iki olayı birbirinden ayıran zaman, fasıla
ara
Kişilerin veya toplulukların birbirine karşı olan durumu veya ilgisi: "Aralarına yabancı sokmak, nezaketsizlik olur."- M. Yesarî
ara
iri gövdeli bir papağan türü
ara
Papağan türleri
ara
Toplu bulunan nesnelerin veya kimselerin içi: "Aralarında anası babası ile Binnaz'ın da bulunduğu on sekiz işçiydiler."- N. Cumalı
ara
Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu süre
ara
Göz alıcı parlak renkleri olan bir papağan
ara
(Osmanlı Dönemi) fâsıla
arama
Aramak işi, taharri
arama
Saklanan sanığın ve suç belgelerinin elde edilmesi için bir kimsenin ev, iş yeri gibi yerlerde, üzerinde ve eşyasında yapılan araştırma işlemi
ÂRÂ
(Osmanlı Dönemi) f. Süsleyen. Bezeyen
Englisch - Türkisch

Definition von aramak im Englisch Türkisch wörterbuch

Ara
Sunak (takımyıldızı)
ara
sunak
ara
ar
aramak
Favoriten