Hükümet sivil ilişkilerden zarar görüyor.
- A government suffers from civil affairs.
Onun iş ilişkileri iyi durumda.
- His business affairs are in good shape.
Çok ihtiraslı bir aşk macerasıydı.
- It was a very passionate love affair.
Onun işlerine karışmayın.
- Don't meddle in his affairs.
Onun bu işle ile hiçbir bağlantısı yoktur.
- He has no connection with this affair.
Vali meselesinin kesintisiz görüntüleri internette ortaya çıktı.
- Uncut footage of the governor's affair has surfaced on the Internet.
Ben mesele ile ilgili değilim.
- I am not concerned with the affair.
Onlar olayı araştıracak.
- They are going to investigate the affair.
Olaydan duyduğu üzüntüyü ifade etti.
- He expressed regret over the affair.
Bir ankete göre, insanların beşte üçü uluslararası konulara ilgisiz.
- According to a survey, three in five people today are indifferent to foreign affairs.
İş hakkında konuşmak ister misin?
- Do you want to talk about the affair?
Dış ilişkiler hakkında çok şey bilir.
- He knows a lot about foreign affairs.
Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.
- The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.
Yeni bir sorun polis yönetimini tahrik ediyor.
- A new affair is agitating the police administration.
Çok ihtiraslı bir aşk macerasıydı.
- It was a very passionate love affair.
Onun işlerine karışmayın.
- Don't meddle in his affairs.
Biz resmî ve özel işler arasına çizgi çizmeliyiz.
- We should draw the line between public and private affairs.
Aşk ilişkisi hakkında bana güvendi.
- He confided in me about his love affair.
Sami'nin online bir aşk ilişkisi vardı.
- Sami had a love affair online.
He used a hook-shaped affair with a long handle to unlock the car.
a difficult affair to manage.
an affair of love, i. e., an intrigue.
Tow and Jane had a long and complex affair but they never got married.