O yalnız yürümeyi sever.
- She likes walking alone.
O yalnız yürümeyi sever.
- She likes to walk alone.
Diğer öğrenciler onunla konuşmadığından dolayı Mary yalnızdı.
- Mary was lonely because the other students didn't talk to her.
O yalnızken kendini her zaman müzikle rahatlattı.
- She always comforted herself with music when she was lonely.
Tom bu işi yalnız başına yapabilir.
- Tom can do this work alone.
Ormanda yalnız başına yaşadı.
- He lived alone in the forest.
Ben gidersem kimsesiz olacaksın.
- If I go, you'll be all alone.
Hiroko orada tek başına oturdu.
- Hiroko sat there all alone.
O tek başına yürümeyi sever.
- She likes to walk alone.
O tek başına yürümeyi sever.
- She likes to walk alone.
Hiroko orada tek başına oturdu.
- Hiroko sat there all alone.
Lütfen sadece beni yalnız bırakın. Düşünmek istiyorum.
- Please just leave me alone. I want to think.
Sadece yalnız bırakılmak istediler.
- They just wanted to be left alone.
Tek başıma olmam yalnız olduğum anlamına gelmez.
- Just because I'm alone doesn't mean I'm lonely.
Japonlara göre, tek başına uyuyan bir Amerikan bebeği yalnız görünüyor.
- To Japanese, an American baby sleeping by himself seems lonely.
O, bu ıssız yerde tek başına taşıyor.
- He lives in this lonely place by himself.
Tom olmadan burası çok ıssız olacak.
- It's going to be very lonely here without Tom.
She walked home alone.
The responsibility is theirs alone.
The job was to hard for me to do alone.
I can't ask for help because I am alone.