açılma

listen to the pronunciation of açılma
Türkisch - Englisch
deploy
expanse
clarification
deployment
fade in
burst
opening

Cat cafés have started opening up all over the world. - Kedi kafeler tüm dünyada açılmaya başladı.

The opening of the country had a great influence on Japanese civilization. - Ülkenin açılmasının Japon medeniyeti üzerinde büyük bir etkisi oldu.

dehiscence
opening; fade-in; dehiscence çatlama
evolution
fading
dilation
divergence
(Hukuk) opening up
being opened, opening
divergency
dilatation
effusion
effusiveness
expansiveness
(Botanik) dehiscence
sports extended formation
cin. fade-in
(Bilgisayar) popup
(Havacılık) extension
evolvement
(Jeoloji) drift
{i} baring
fade-in
{i} thaw
denude
{i} spreading
disentangle
hungry

Babies cry when they are hungry. - Bebekler aç olduklarında ağlarlar.

He whispered to me that he was hungry. - O, bana aç olduğunu fısıldadı.

açılmak
open

The fight for civil rights in the United States started in 1954, when the government said school had to be open to everyone. - Amerika Birleşik Devletlerinde sivil haklar için mücadele 1954 yılında başladı, hükümetin herkese okul açılmak zorunda olduğunu söylediğinde.

açılmak
be opened
açılma fırsatı
outlet
açılmak
fine
hunger

Because of hunger and fatigue, the dog finally died. - Açlıktan ve yorgunluktan dolayı, köpek sonunda öldü.

My stomach is clenched with hunger. - Midem açlıktan yapıştı.

açılmak
rise
denize açılma
sailing

Tom didn't want to come sailing with us. - Tom bizimle denize açılmaya gelmek istemiyordu.

Who did Tom want to go sailing with? - Tom kiminle denize açılmak istedi?

açılmak
{f} bare
(Tıp) fast

Fadil opened a fast-food restaurant. - Fadil bir fast-food restoran açtı.

He who uncovers the most dies the fastest. - Gerçekleri en çok açığa çıkaran, en çabuk ölür.

(Bilgisayar) open it
(Bilgisayar) draw

Tom unlocked the drawer. - Tom çekmecenin kilidini açtı.

Tom spent fifteen minutes trying to pry open the drawer with a crowbar, but he couldn't get it opened. - Tom çekmeceyi bir levye ile kaldırarak açmaya çalışarak on beş dakika harcadı fakat onu açamadı.

(Bilgisayar) bloom

All the cherry trees in the park are in full bloom. - Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.

The roses are in bloom. - Güller çiçek açmışlar.

açılmak
put to sea
açılmak
overspend
açılmak
burst forth
açılmak
come out of one's shell
açılmak
clear
açılmak
(Havacılık) fade in
açılmak
move away
açılmak
admit smb
halka açılma
going public
halka açılma
(Ticaret) go-public
unseal
unveil

At the inauguration ceremony a plaque was unveiled in honor of the founder. - Açılış töreninde kurucunun şerefine bir plaket verildi.

The automaker will unveil its new line of sports cars tomorrow. - Otomobil üreticisi yarın spor arabaların yeni çizgisini açıklayacak.

switch on

Tom clicked the light switch on. - Tom lamba anahtarını açtı.

May I switch on the light? - Işığı açabilir miyim?

unfold

Tom unfolded the newspaper and started to read it. - Tom gazeteyi açtı ve onu okumaya başladı.

Tom unfolded the letter and read it. - Tom mektubu açtı ve onu okudu.

{f} unsealed
unwind
{f} open

Don't open this door, please. - Bu kapıyı açma, lütfen.

Don't sleep with the windows open. - Pencereler açık uyuma.

turn on

Could you turn on the light please? - Lütfen ışığı açar mısınız?

I told you not to turn on the lights. - Sana ışıkları açmamanı söyledim.

decompress
{f} unfurled
{f} opening

Would you mind opening the window? - Pencereyi açar mısın?

I plan to invite a lot of guests to the opening ceremony. - Açılış törenine çok misafir davet etmeyi planlıyorum.

unpin
roll out
famished

Tom said that he was famished. - Tom Mary'nin çok aç olduğunu söyledi.

Tom seemed to be famished. - Tom çok aç görünüyordu.

unfurl
{f} opened

The door opened automatically. - Kapı otomatik olarak açıldı.

He opened a checking account with the bank. - O, bankada bir çek hesabı açtı.

tune in on
unpack

Tom opened his suitcase and began unpacking. - Tom valizini açtı ve boşaltmaya başladı.

Tom hasn't unpacked yet. - Tom henüz bavulunu açıp boşaltmadı.

clear off
uncover

He who uncovers the most dies the fastest. - Gerçekleri en çok açığa çıkaran, en çabuk ölür.

We uncovered this arcane. - Biz bu gizemi açığa çıkardık.

disclose

She would not disclose the secret. - Sırrı açığa vurmazdı.

You ought not to have disclosed the secret. - Sırrı açıklamamalıydın.

{f} switching on
açılmak
confide
açılmak
open out
açılmak
dilate
açılmak
come loose
açılmak
blossom
açılmak
spread
power on
rol out
turn#on
expose

Dan rejected Linda's idea to expose everything to the press. - Dan, Linda'nın her şeyi basına açıklama fikrini reddetti.

Speech exposes what the brain is worth. - Konuşma, beynin değerini açığa vurur.

power#on
açılmak
air
greedy, covetous, insatiable
hollow
ravenous
hungry, empty, peckish; greedy, covetous haris
esurient
hungry person
needing to eat
greedy for
covetous; greedy
rollout
{s} unfed
peckish
unstop
uncap
starveling
unwreathe
unlock

Tom unlocked the front door. - Tom ön kapının kilidini açtı.

Tom unlocked the drawer. - Tom çekmecenin kilidini açtı.

{s} covetous
turnon
{s} empty

Tom opened the trunk and found it empty. - Tom bagajı açtı ve onu boş buldu.

I opened the box, but it was empty. - Kutuyu açtım fakat o boştu.

untuck
meld
unbar
unroof
switchon
untwist
unbolt
unmuffle
unclog

Can you unclog the toilet? - Sen tuvaletteki tıkanıklığı açabilir misin?

I might be able to help you unclog your sink. - Lavabonun tıkanıklığını açmana yardım edebilirim.

unscrew

Tom unscrewed the cap and handed the jar to Mary. - Tom kapağı açtı ve kavanozu Mary'ye uzattı.

açılmak
to spend money lavishly
açılmak
to be extravagant, overspend
açılmak
to dehisce. açılır kapanır collapsible, folding. açılıp saçılmak
açılmak
(for a woman) to start to wear revealing clothes, start to dress immodestly
açılmak
(for weather) to clear
açılmak
work loose
açılmak
get loose
açılmak
gape
açılmak
to open out (as a window) into (a garden)
açılmak
effuse
açılmak
to come up (in conversation)
açılmak
come open
açılmak
open up; disperse
açılmak
(yara) recrudesce
açılmak
disentangle
açılmak
to be opened, to open; (hava) to become clear, to clear; to put to sea; to become relaxed; to open up, to thaw, to blossom; to dilate; to unwind; to overspend; to move away
açılmak
to put out (to sea)
açılmak
disclose one's secret
açılmak
to relax, be at ease
açılmak
(for a woman) to become dissolute, get tarty
açılmak
admit smb. into one's confidence
açılmak
flower
açılmak
to come open, open of its own accord
açılmak
to be opened; to open
açılmak
to confide (in), share a secret (with)
açılmak
open in
açılmak
(for a job or post) to open up
açılmak
expand
açılmak
diverge
açılmak
become relaxed
açılmak
to become more spacious, open up
açılmak
to clear up, be refreshed; to recover
açılmak
to be cleaned
açılmak
(for darkness, sleep) to vanish
açılmak
{f} unfasten
açılmak
open oneself
açılmak
{f} yawn
açılmak
{f} untwist
açılmak
unwrap
açılmak
{f} refresh
açılmak
open up
açılmak
unclose
açılmak
come undone
açılmak
clarify
açılmak
{f} loosen
açılmak
unstick
açılmak
stretch
açılmak
{f} unfurl
açılmak
{f} thaw
açılmak
{f} unfold
açılmak
{f} untwine
açılmak
{f} unbend
açılmak
{f} unwind
açılmak
uncoil
açılmak
{f} disperse
açılmak
loosen up
dahili savunma ve açılma
(Askeri) internal defense and development
denize açılma
sail

I wanted to go sailing. - Ben denize açılmak istedim.

I don't know why Tom doesn't want to go sailing with us next week. - Tom'un neden gelecek hafta bizimle denize açılmak istemediğini bilmiyorum.

dolaşığı açılma
disentanglement
gözü açılma
shake up
hatta açılma
(Bilgisayar,Teknik) hit on the line
kritik açılma hızı
(Havacılık) critical opening speed
nispi açılma
(Askeri) relative aperture
yeniden teşkilatlanma önceliği; açılma noktası; alıkonmuş personel
(Askeri) reconstitution priority; release point (road); retained personel
Türkisch - Türkisch
Açılmak işi
Bir film çekiminde karanlıkta başlayıp gittikçe aydınlanarak görüntülerin belirmesine dayanan noktalama
Bir grupta, sıraların jimnastik alıştırmaları için dağınık düzene girmesi. Çatlama
Çatlama
Bir grupta, sıraların jimnastik alıştırmaları için dağınık düzene girmesi
(Osmanlı Dönemi) İFRAC
açılım
inhilal
Açılmak
(Osmanlı Dönemi) TATALLUK
Yiyecek bulamayan
Gözü doymaz, haris
Çok istekli, çok hevesli
Yemek yeme gereksinimi olan veya yemesi gereken, tok karşıtı: "Aç ne yemez, tok ne demez."- Divanü Lügati't - Türk
Gözü doymaz, haris. Çok istekli, hevesli
Yemek yeme ihtiyacı olan veya yemesi gereken, tok karşıtı
Karnı doymamış olarak: "Ben aç yattım mı kötü kötü rüyalar görürüm nedense."- O. Kemal
Yiyecek bulamayan kimse: "Ben hem öksüzüm, hem yetimim, hem de tam 23 saattir açım."- Y. K. Karaosmanoğlu
Karnı doymamış olarak
açılmak
İşini gereğinden veya götürebileceğinden geniş tutmak
açılmak
Açma işi yapılmak veya açma işine konu olmak: "Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz."- Anayasa
açılmak
Pencere, kapı, yol vb. geçit vermek
açılmak
Genişlemek, bollaşmak
açılmak
Yüzerken kıyıdan uzaklaşmak: "Ben yüzerken biraz fazla açıldım, kendimi Vardar'ın kuvvetli bir akıntısına kaptırdım."- Y. K. Beyatlı
açılmak
Sırrını, üzüntüsünü, sorunlarını birine söylemek: "Hiç kimseye açılmayarak yaşadığım bu altı ay beni bitirdi."- P. Safa
açılmak
Sis, karanlık, duman vb. dağılmak, yoğunluğunu yitirmek: "Belki hava açılıyor."- R. H. Karay
açılmak
Gereken güce ulaşmak
açılmak
Pencere, kapı, yol vb. geçit vermek: "Yol açılmış, biriken vasıtalar sel hâlinde akmaya başlamıştı."- H. Taner
açılmak
Delinmek, yırtılmak
açılmak
Ayrıntıya girmek
açılmak
Açma işi yapılmak veya açma işine konu olmak
açılmak
Yüzerken kıyıdan uzaklaşmak
açılmak
Sıkılması, çekinmesi, tutukluğu kalmamak
açılmak
Deniz aracı kıyıdan uzaklaşmak: "
açılmak
Sırrını, üzüntüsünü, sorunlarını birine söylemek
açılmak
Kendine gelmek, biraz iyileşmek, ferahlamak
açılmak
Sis, karanlık, duman vb. dağılmak, yoğunluğunu yitirmek
açılmak
Renk koyuluğunu yitirmek
açılmak
Kuruluşlar ilk kez veya yeniden işe başlamak
açılmak
Gitmek, uzaklaşmak
açılmak
inhilal etmek
açılmak
belermek
açılma
Favoriten