şans

listen to the pronunciation of şans
Türkisch - Englisch
luck

Luckily, I was able to get the tickets yesterday. - Şansa bak ki, biletleri dün almıştım.

I know what a lucky boy I am. - Ben ne şanslı bir çocuk olduğumu biliyorum.

fortune

By good fortune, they escaped. - Iyi şans sayesinde onlar kaçtı.

He had the fortune to marry a nice girl. - Onun güzel bir kızla evlenme şansı vardı.

chance

Gerhard Schroeder is the first German chancellor not to have lived through World War II. - Gerhard Schröder, II. Dünya Savaşı boyunca yaşamayan ilk şansölyedir.

This is your only chance. - Bu senin yegâne şansın.

shot

Please give me one more shot. - Lütfen bana bir şans daha verin.

Give me another shot. - Bana bir şans daha ver.

hap

I happened along when the car hit the boy. - Araba çocuğa çarptığında şans eseri karşılaştım.

You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime. - Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.

fluky
hit

I happened along when the car hit the boy. - Araba çocuğa çarptığında şans eseri karşılaştım.

I should've hit Tom while I had the chance. - Şansım varken Tom'u vurmalıydım.

Good luck!

Goodbye and good luck. - Güle güle ve iyi şanslar.

Tom wished Mary good luck. - Tom Mary'ye iyi şans diledi.

inning
hazard
turnup
flukey
auspiciousness
star

There is no one who is born under an unlucky star, there are only people who cannot read the sky. - Şanssız bir yıldızın altında doğmuş olan kimse yoktur, sadece gökyüzünü okuyamayan insanlar vardır.

I am giving you a star. - Sana bir şans veriyorum.

odds
fluke
opportunity

There is no security on this earth; there is only opportunity. - Bu dünyada hiçbir güvenlik yoktur; sadece şans vardır.

We have the opportunity to make some changes. - Bazı değişiklikler yapma şansımız var.

show
luck, chance, good fortune, break
innings
good fortune

He had the good fortune to find a good wife. - Onun iyi bir karı bulmak için iyi şansı vardı.

He had the good fortune to marry a pretty girl. - Güzel bir kızla evlenmek için iyi şansı vardı.

break

Tom can't catch a break. - Tom bir şans yakalayamaz.

I knew that I'd break her heart, but I had no choice. - Onun kalbini kıracağımı biliyordum ama hiç şansım yoktu.

hep
serendipity
luck of
by luck
have chance
peradventure
{i} good luck

I wish you good luck. - Sana iyi şanslar diliyorum.

Tom wished Mary good luck. - Tom Mary'ye iyi şans diledi.

haphazard
şans eseri
fluke
şans eseri
by chance

I met Jane in the department store by chance. - Şans eseri mağazada Jane ile karşılaştım.

I met her by chance on a train. - Bir trende şans eseri onunla tanıştım.

şans vermek
Give somebody a chance

You should give him a second chance.

şans dilemek
to wish sb well
şans eseri olan
adventitious
şans eseri olan
chance
şans eseri olarak
by any chance

Do you know Tom by any chance? - Şans eseri olarak Tom'u tanıyor musun?

şans eseri olarak
oddly enough
şans eseri olmak
to chance
şans eseri olmak
chance
şans getirmek
be fortunate
şans hediyesi
handsel
şans hediyesi
hansel
şans işi
toss up
şans işi
venture
şans tanımak
to give (someone) a chance, give (someone) a break
şans tanımak
give an opportunity
şans tanımak
give a chance
şans tanımak
give a break
şans tanımak
to give sb a break
şans tanımak
give smb. a show
şans tanımamak
outmatch
şans yıldızı
lucky star
şans eseri
fortuitously
şans eseri
fortunately
bol şans
good luck
ikinci şans
second chance
şans dilemek
wish somebody well
şans eseri
luck into something
şans eseri
serendipitously
şans eseri
by good fortune
şans eseri
tossup
şans eseri
perchance
şans eseri
luckily

Luckily he did not see me. - Şans eseri o beni görmedi.

Luckily, Tom had some money I could borrow. - Şans eseri, Tom'un ödünç alabileceğim biraz parası vardı.

kör şans
blind luck
Şans dilemek
cross one's fingers
Şans eseri
as luck would have it meaning
şanslar
chances

What are our chances? - Bizim şanslarımız nedir?

The chances are two to one against us. - Şanslar bize karşı bire iki.

anlık şans
streak of luck
az bir şans
not a dog's chance
bana şans dile
cross your fingers for me
başarılması mümkün şans
a sporting chance
beklenmedik şans
windfall
bol şans
break a leg!
büyük şans
jackpot
büyük şans
a great occasion
ele geçen şans
(deyim) a fair crack of the whip
iyi şans
Good luck!
kötü şans
ill fortune
kötü şans
(deyim) hard cheese
kötü şans
(Konuşma Dili) bad break
küçük bir şans
a fat chance
kısa süren şans
streak of luck
nerdeyse sıfır şans
buckley's chance
yeterli kazanma şans
(Konuşma Dili) sporting chance
yok denecek kadar az şans
not a dog's chance
zayıf şans
outside chance
şans eseri
{s} haphazard
şans eseri
incidentally
şans eseri
providentially
Türkisch - Türkisch
Talih, baht, felek
Talih, baht, felek: "Bir hafta içinde kayıplar ve kazanmalarla şansım değişti."- R. H. Karay
kör şans
Kötü talih
Englisch - Türkisch

Definition von şans im Englisch Türkisch wörterbuch

şans frais
(Ticaret) ücretsiz
şans
Favoriten