davet etme teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- (Kanun) citation
- Invite
- davet etmek
- invite
I'd like to invite you to the party.
- Sizi partiye davet etmek istiyorum.
I called you, on the one hand to invite you out to eat, and on the other to tell you my son is going to get married.
- Bir taraftan seni yemeğe davet etmek için, diğer taraftan sana oğlumun evleneceğini söylemek için seni aradım.
- davet etmek
- summon
- davet et
- invite
I called you, on the one hand to invite you out to eat, and on the other to tell you my son is going to get married.
- Bir taraftan seni yemeğe davet etmek için, diğer taraftan sana oğlumun evleneceğini söylemek için seni aradım.
I don't have a stamp collection, but I have a Japanese postcard collection that I could use as an excuse to invite him.
- Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bir mazeret olarak kullanabildiğim Japon kartpostal koleksiyonum var.
- davet etmek
- {f} court
- davet etmek
- call
My grandson called to invite me over.
- Erkek torunum beni davet etmek için aradı.
I called you, on the one hand to invite you out to eat, and on the other to tell you my son is going to get married.
- Bir taraftan seni yemeğe davet etmek için, diğer taraftan sana oğlumun evleneceğini söylemek için seni aradım.
- davet etmek
- call in
- davet etmek
- challenge
- davet etmek
- ask out
- davet etmek
- (Politika, Siyaset) extend an invitation
- davet etmek
- have round
- davet etmek
- ask to
- davet etmek
- invite on a date
- davet etmek
- have
I had to pay the bill! The next time, I'll have them invite me.
- Faturayı ödemek zorunda kaldım! Bir dahaki sefere, onlar beni davet etmek zorunda kalacaklar.
I don't have a stamp collection, but I have a Japanese postcard collection that I could use as an excuse to invite him.
- Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bir mazeret olarak kullanabildiğim Japon kartpostal koleksiyonum var.
- davet etmek
- bid
- davet etmek
- ask
Tom told me that he intended to ask Mary to the dance.
- Tom bana Mary'yi dansa davet etmek istediğini söyledi.
Tom wanted to ask Mary to the prom.
- Tom baloya Mary'yi davet etmek istedi.
- Dâvet etmek
- ask over
- davet et
- inviting
I could kick myself for not inviting Tom and Mary to my party.
- Tom'u ve Mary'yi partime davet etmediğim için kendime sitem edebilirdim.
Thank you for inviting me to your birthday party.
- Beni doğum günü partine davet ettiğin için teşekkür ederim.
- davet etmek
- (Hukuk) to invite
I don't have a stamp collection, but I have a Japanese postcard collection that I could use as an excuse to invite him.
- Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bir mazeret olarak kullanabildiğim Japon kartpostal koleksiyonum var.
I want to invite you to a party.
- Sizi bir partiye davet etmek istiyorum.
- davet etmek
- convoke
- davet etmek
- a) to invite, to call b) to ask (to) c) to challenge d) to summon
- davet etmek
- (düello) challenge
- davet etmek
- 1. to invite. 2. to summon, cite, or subpoena (someone) (to appear before a civil court). 3. to provoke, bring about
- davet etmek
- bade
- davet etmek
- cry out
