Osaka is the second largest city of Japan.
- Osaka, Japonya'nın ikinci en büyük şehridir.
My brother is as large as I.
- Erkek kardeşim, ben kadar büyük.
It was my grandfather that told me that story.
- O hikayeyi bana anlatan büyükbabamdı.
Sometimes, Grandma is more dangerous than the KGB.
- Bazen büyükanneler, KGB'den daha tehlikelidir.
What are the four major golf tournaments comparable to the ones in tennis?
- Tenislerdekilerle karşılaştırılabilen dört büyük golf turnuvası hangileridir.
My house needs major repairs.
- Evimin büyük onarımlara ihtiyacı var.
India was governed by Great Britain for many years.
- Hindistan uzun yıllar boyunca Büyük Britanya tarafından yönetildi.
To our great surprise, he suddenly resigned.
- Onun birden istifade etmiş olması, bizim için büyük sürpriz.
He broke his promise, which was a big mistake.
- Büyük bir hataydı ki, o caydı.
Tokyo is a very big city.
- Tokyo çok büyük bir şehirdir.
My grandfather's life was long and happy.
- Büyük babamın hayatı uzun ve mutluydu.
These days, the lion's share usually means the biggest share; but not so long ago, it meant all of it.
- Bu günlerde, aslan payı genellikle en büyük pay anlamına gelmektedir; fakat çok geçmeden önce onun hepsi anlamına geliyordu.
The huge building seemed to touch the sky.
- Büyük bina gökyüzüne dokunacak gibi görünüyordu.
The boy has a huge bump on his head. No wonder he cried so much!
- Çocuğun başında büyük bir yumru var. O kadar çok ağlamasına şaşmamalı.
There is a wide gap in the opinions between the two students.
- İki öğrenci arasında fikirlerde büyük bir uçurum vardır.
Write only your family name in capitals.
- Sadece soyadınızı büyük harflerle yazın.
Sentences begin with a capital letter.
- Cümleler büyük harfle başlar.
What I most noticed about my Japanese high school, however, was the great respect shown by students toward their teachers.
- Her nasılsa, Japon lisem hakkında en fazla fark ettiğim şey öğrenciler tarafından öğretmenlerine gösterilen büyük saygıydı.
A big title does not necessarily mean a high position.
- Büyük bir unvan mutlaka yüksek bir görev anlamına gelmez.
He was big and handsome.
- O, büyük ve yakışıklıydı.
He gave a party on a large scale.
- O büyük ölçekte bir parti verdi.
It is hoped that this new policy will create jobs on a large scale.
- Bu yeni politikanın büyük ölçekli işler yaratacağı umuluyor.
He looks older than my brother.
- O benim erkek kardeşimden daha büyük görünüyor.
Care has made her look ten years older.
- Bakım onun görünüşünü on yaş büyük yaptı.
The eldest son succeeded to all the property.
- En büyük oğlan bütün mülkiyetin varisi oldu.
Fatima is the eldest student in our class.
- Fatma sınıfımızdaki en büyük öğrencidir.
Beijing is bigger than Rome.
- Pekin, Roma'dan daha büyüktür.
Bigger is not always better.
- Daha büyük her zaman daha iyi değildir.
My father was an ambitious man and would drink massive amounts of coffee.
- Babam hırslı bir adamdı ve büyük miktarda kahve içerdi.
Tom is the owner of the largest ranch in the area.
- Tom, bölgedeki en büyük çiftliğin sahibidir.
There are about 500 cattle on the ranch.
- Çiftlikte yaklaşık 500 büyükbaş hayvan var.
She is not my mother but my oldest sister.
- O benim annem değil fakat en büyük ablamdır.
Tom definitely had problems with his oldest son.
- Tom'un en büyük oğluyla kesinlikle sorunları var.
Tom's grandfather was a signal officer in the army.
- Tom'un büyükbabası orduda bir muhabere subayıydı.
You must be more careful to avoid making a gross mistake.
- Büyük bir hata yapmaktan kaçınmak için daha dikkatli olmalısın.
My grandmother gave me more than I wanted.
- Büyükannem bana istediğimden daha fazlasını verdi.
My impression of this government is that they need a more forceful economic policy, otherwise they'll encounter large problems in the future.
- Benim bu hükümet hakkındaki izlenimim onların daha güçlü bir ekonomik politikaya ihtiyaçları olduğu, aksi takdirde gelecekte büyük sorunlarla karşılaşacaklarıdır.
Tom won a sizable amount of money.
- Tom oldukça büyük bir miktarda para kazandı.
The stability of Chinese economy is substantially overestimated.
- Çin ekonomisinin istikrarı büyük ölçüde abartılmıştır.
Tom is taking a tremendous chance.
- Tom çok büyük bir risk alıyor.
The earthquake created a tremendous sea wave.
- Deprem büyük bir deniz dalgası yarattı.
The earthquake caused considerable damage.
- Deprem, büyük ölçüde hasara yol açtı.
Tom's experience attracted considerable attention.
- Tom'un deneyimi büyük ilgi gördü.
This box is too bulky to carry.
- Bu kutu taşımak için çok fazla büyüktür.
These presents are really bulky.
- Bu hediyeler gerçekten büyük.
A massive earthquake of magnitude 8.8 hit the Japanese islands today.
- 8.8 büyüklüğündeki büyük deprem bugün Japon adalarını vurdu.
The bad harvest caused massive food shortages.
- Kötü hasat büyük gıda sıkıntısına neden oldu.
The castle was in dire need of major repairs.
- Kale, büyük onarımlara çok ihtiyaç duyuyordu.
To my great delight, he won the first prize.
- Benim için büyük sevinç, o birincilik ödülünü kazandı.
Kaoru, yours is the best reaction so far - you win the grand prize.
- Kaoru, şimdiye kadar en iyi tepki sizinki - büyük ödülü kazanırsınız.
He won a sizeable amount of money.
- O büyük miktarda para kazandı.
The concert was a rousing success.
- Konser büyük bir başarıydı.
Tatoeba is a mini-LibriVox, it just needs to be written before the large-scale reading aloud would start.
- Tatoeba bir mini-LibriVox'tur. O, yüksek sesle büyük ölçekli okuma başlamadan önce sadece yazılması gerekiyor.
Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband.
- Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.
Security is the greatest enemy.
- Güvenlik en büyük düşmandır.
Nothing gave her greater pleasure than to watch her son growing up.
- Hiçbir şey ona oğlunun büyüdüğünü görmekten daha büyük bir zevk vermedi.
Our friendship is greater than our quarrels.
- Dostluğumuz kavgalarımızdan büyük.
Security is the greatest enemy.
- Güvenlik en büyük düşmandır.
I think Beethoven is the greatest composer who ever lived.
- Sanırım Beethoven, şimdiye kadar yaşamış en büyük besteci.
My grandfather does moderate exercise every morning, which is why he is strong and healthy.
- Büyükbabam her sabah ölçülü egzersiz yapar, güçlü ve sağlıklı olmasının nedeni budur.
Tom's grandmother looks healthy.
- Tom'un büyükannesi sağlıklı görünüyor.
The largest muscle in the human body is the gluteus maximus.
- İnsan vücudundaki en büyük kas gluteus maximus'tur.
My elder daughter Magdalena is like an angel.
- Büyük kızım Magdalena bir melek gibidir.
How old is your elder son?
- Büyük oğlun kaç yaşında?
Watch out! There's a big hole there.
- Dikkat et! Orada büyük bir çukur var.
When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.
- O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.
Esperanto is surely an enormous waste of time!
- Esperanto kesinlikle çok büyük bir zaman kaybı!
The new building is enormous.
- Yeni bina çok büyüktür.
Tom's new smartphone is really big. It doesn't even look like a phone anymore.
- Tom'un yeni akıllı telefonu gerçekten büyük. Artık bir telefona bile benzemiyor.
My grandmother is hard of hearing. In other words she is slightly deaf.
- Büyükannem biraz ağır işitir. Yani hafifçe sağırdır.
He works hard to support his large family.
- O, büyük ailesini geçindirmek için sıkı çalışıyor.
His grandfather bought him the expensive toy.
- Büyükbabası ona pahalı bir oyuncak aldı.
She bought him a camera that was too big to fit in his shirt pocket.
- Ona, gömlek cebine sığmayacak kadar büyük bir kamera aldım.
The flood did the village extensive damage.
- Sel köye büyük hasar verdi.
The earthquake in Hokkaido caused extensive damage.
- Hokkaido'daki deprem büyük hasara sebep oldu.
Stars are big, because they're hot; when their fuel is exhausted, they collapse.
- Yıldızlar büyüktür, çünkü onlar sıcaktır; onların yakıtı bittiğinde, onlar çökerler.
For a start, I visited Jerusalem - a sacred place for three major religions.
- Başlangıç için Kudüsü ziyaret ettim-üç büyük din için kutsal bir yer.