Harabeyi dolaşırken ara sıra perişan kalabalıklara rast geliyoruz.- F. R. Atay.
The judge called for a recess of two hours.
- Yargıç iki saat ara verdi.
The meeting will reconvene in two hours after a brief recess.
- Toplantı, kısa bir aradan sonra iki saat içinde tekrar toplanacak.
The thief used a screwdriver to break into the car.
- Hırsız arabaya girmek için bir tornavida kullandı.
Breakfast is served from 7:30 a.m. to 11:00 a.m.
- Kahvaltı sabah 07:00-11:00 arası servis edilir.
The trees are planted at intervals of thirty meters.
- Ağaçlar otuz metre aralıkla ekilir.
The meetings were held at intervals.
- Toplantılar belli aralıklarla gerçekleştirildi.
The gap between rich and poor is getting wider.
- Zengin ve yoksul arasındaki uçurum daha da genişliyor.
There is a generation gap between them.
- Onlar arasında kuşak farkı var.
Leave a space between the lines.
- Satırlar arasında bir boşluk bırak.
Tom backed his car out of the parking space.
- Tom arabasını park yerinden çıkardı.
Let's take time out to elaborate a strategy.
- Bir stratejiyi özenle hazırlamak için ara verelim.
In the interim, please send all communications to Tom.
- Ara sıra lütfen tüm iletileri Tom'a gönderin.
Please bring your intermediate examination certificate with you to the first day of class.
- Lütfen ara sınav belgesini sınıfın ilk gününe kadar yanınızda getirin.
She can't put together three words in Spanish, and she claims she's intermediate.
- İspanyolca üç kelimeyi bir araya getiremiyor, ve orta düzey olduğunu iddia ediyor.
It's almost intermission.
- Gösterim arası olmak üzere.
When is the intermission?
- Perde arası ne zaman?
Interpreters mediate between different cultures.
- Çevirmenler farklı kültürler arasında aracılık ederler.
He mediated between the two parties.
- O iki parti arasında aracılık yaptı.
The policeman was checking the cars one-by-one.
- Polis, arabaları tek-tek kontrol ediyordu.
The rough terrain checked the progress of the hikers.
- Engebeli arazi yürüyüşçülerin ilerlemesini frenledi.
All in all, after ten years of searching, my friend got married to a girl from the Slantsy region.
- Her şeyi düşünerek, on yıllık araştırmadan sonra, arkadaşım Slantsy bölgesinden bir kızla evlendi.
They went in search of happiness.
- Onlar mutluluğu aramaya gittiler.
He sought shelter from the rain.
- O, yağmurdan dolayı sığınak aradı.
They all sought for the lost child.
- Onların hepsi kayıp çocuğu aradı.
The police promised Tom that they would look for his daughter.
- Polis Tom'a onun kızını arayacağına söz verdi.
Tom went out to look for something to eat.
- Tom yiyecek bir şey aramak için dışarı çıktı.
The only useful knowledge is that which teaches us how to seek what is good and avoid what is evil.
- Tek yararlı bilgi iyi olanı nasıl arayacağımızı ve kötü olandan nasıl kaçınacağımızı öğretendir.
Make no mistake: we do not want to keep our troops in Afghanistan. We seek no military bases there.
- Yanlış yapmak yok: Biz birliklerimizi Afganistan'da tutmak istemiyoruz. Biz orada askeri üs aramıyoruz.
Motorists must leave at least a metre-wide buffer when passing cyclists.
- Motorlu araç kullananlar, bisikletlileri geçerken en az bir metre emniyet mesafesi bırakmak zorundalar.
The relationship between Islam and the West includes centuries of co-existence and cooperation, but also conflict and religious wars.
- İslam ve batı arasındaki ilişki yüzyıllar süren birliktelik ve ortak çalışma fakat aynı zamanda çatışma ve din savaşları içermektedir.
I don't see any relation between the two problems.
- O iki problem arasında herhangi bir yakınlık görmüyorum.
The students range in age from 18 to 25.
- Öğrencilerin yaşı 18 ile 25 aralığındadır.
In the summer, the temperature ranges from thirty to forty degrees Celsius.
- Yazın, sıcaklık otuzla kırk santigrat arasında değişkenlik gösterir.
How about stopping the car and taking a rest?
- Arabayı durdurmaya ve biraz dinlenmeye ne dersin?
Tom stopped to take a close look at the car.
- Tom arabaya yakından bakmak için durdu.
This car dealership has very thin profit margins.
- Bu araba bayiliğinin çok ince kar marjları var.
There is only a marginal difference between the two.
- İkisi arasında sadece marjinal bir fark var.
Tom noticed a half-eaten hamburger on the dashboard of Mary's car.
- Tom Mary'nin arabasının torpido gözünde yarısı yenmiş bir hamburger fark etti.
It took me an hour and a half to get there by car.
- Araba ile oraya ulaşmak benim bir buçuk saatimi aldı.
Tom is the legal owner of this piece of land.
- Tom bu arazinin yasal sahibidir.
Everybody in the car said they wanted to get out and stretch their legs.
- Arabaki herkes arabadan çıkmak ve bacaklarını germek istediğini söyledi.
Tom threw rocks at Mary's window in the middle of the night to get her attention, but he ended up breaking her window instead and Mary's father called the cops.
- Tom onun dikkatini çekmek için gecenin ortasında Mary'nin penceresine taşlar attı fakat bunun yerine onun camını kırarak sonuçlandı ve Mary'nin babası polisi aradı.
Tom's car is parked in the middle of the road.
- Tom'un arabası yolun ortasında park edilmiş.
The car went out of control and pitched headlong into the river.
- Araba kontrolden çıktı paldır küldür nehre düştü.
The U.S. Secretary of State is trying to broker a ceasefire between the warring parties.
- ABD Dışişleri Bakanı, savaşan taraflar arasındaki ateşkes konusunda aracılık yapmaya çalışıyor.
There were Jews in Arab countries before the partition of Palestine.
- Arap ülkelerinde Filistin'in bölünmesinden önce Yahudiler vardı.
Do you know how to use these command line tools?
- Bu komut satırı araçlarının nasıl kullanılacağını biliyor musunuz?
Please put a comma between the two main clauses.
- Lütfen iki ana cümlenin arasına virgül koyun.
Meanwhile, I want to draw your attention to a point.
- Bu arada, bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum.
Meanwhile, you can stay with us.
- Bu arada, bizimle kalabilirsin.
I hear you're on bad terms with Owen.
- Owen'la aranızın iyi olmadığını duydum.
Are you on good terms with Tom?
- Tom'la aranız iyi mi?
It was raining all day long without intermission.
- Ara vermeden bütün gün boyunca yağmur yağıyordu.
Please bring your intermediate examination certificate with you to the first day of class.
- Lütfen ara sınav belgesini sınıfın ilk gününe kadar yanınızda getirin.
Last night, Mr. A called me up to say he couldn't attend today's meeting.
- Dün gece Bay A bugünkü toplantıya katılamayacağını söylemek için beni aradı.
Arriving at the airport, I called her up.
- Havaalanına vardığımda onu aradım.
The police spent hours searching Tom's place, but they couldn't find the murder weapon.
- Polisler saatlerce Tom'un evini aradılar fakat onlar cinayet silahını bulamadılar.
They continued searching.
- Aramaya devam ettiler.
Let's take a pause. I cannot continue any longer.
- Bir ara verelim! Daha fazla devam edemem.
We should sometimes pause to think.
- Düşünmek için bazen ara vermeliyiz.
Do you sometimes study in the library?
- Ara sıra kütüphanede ders çalışıyor musun?
Lucy sometimes visits May.
- Lucy ara sıra May'i ziyaret eder.
They visited me occasionally.
- Onlar beni ara sıra ziyaret ettiler.
Robert occasionally visits me.
- Robert ara sıra beni ziyaret eder.
I didn't want to interrupt the discussion.
- Görüşmeye ara vermek istemedim.
I go to the movies once in a while.
- Ara sıra sinemaya giderim.
I hear from him once in a while.
- Ara sıra ondan haber alırım.
My uncle comes to see me from time to time.
- Amcam ara sıra beni görmeye gelir.
My son came to see me from time to time.
- Ara sıra oğlum beni ziyarete geliyordu.
I want to take a break.
- Ara vermek istiyorum.
I don't have time to take a break.
- Ara vermek için vaktim yok.
It has been raining on and off since this morning.
- Bu sabahtan beri ara sıra yağmur yağıyor.
It has been snowing on and off.
- Ara sıra kar yağıyordu.
Please bring your intermediate examination certificate with you to the first day of class.
- Lütfen ara sınav belgesini sınıfın ilk gününe kadar yanınızda getirin.
I watch TV off and on.
- Ara sıra televizyon izlerim.
Tom and Mary have been dating off and on for a year.
- Tom ve Mary bir yıldır ara sıra çıkıyorlardı.
I hear from him every now and then.
- Ara sıra ondan haber alıyorum.
Tom enjoys a glass of wine every now and then.
- Tom ara sıra bir bardak şarabı sever.
Tom was found dead in the alley.
- Tom ara sokakta ölü bulundu.
My car is parked in the alley.
- Arabam ara sokakta park halinde.
Does the error occur regularly or sporadically? Is the error reproducible?
- Hata düzenli olarak mı yoksa ara sıra mı meydana geliyor? Hata yeniden üretilebilir mi?
They eat meat on occasion.
- Onlar ara sıra et yerler.
I am absent from school on occasion.
- Ara sıra okula gitmem.
Let me hear from you now and again, will you?
- Ara sıra senden haber almama izin ver, verecek misin?
Tom and I run into each other at the supermarket every once in a while.
- Tom ve ben ara sıra süpermarkette birbirimize rastlıyoruz.
Tom comes to visit me every once in a while.
- Tom ara sıra beni ziyaret etmeye gelir.
Tom enjoys a glass of wine every now and then.
- Tom ara sıra bir bardak şarabı sever.
He still comes to see me now and then.
- O hâlâ ara sıra beni görmeye gelir.
Don't just read books. Go outside once in a while and get some exercise.
- Sadece kitap okumayın. ara sıra dışarı gidin ve biraz egzersiz yapın.
Tom goes to Boston every once in a while.
- Tom ara sıra Boston'a gider.