I've always found her unbelievably pleasurable.
- Ben her zaman onu inanılmaz zevkli buldum.
A hospital stay isn't very enjoyable.
- Hastanede kalmak çok zevkli değil.
Learning a foreign language is truly interesting and enjoyable.
- Bir yabancı dil öğrenmek gerçekten ilginç ve zevkli.
I found it pleasant walking in the country.
- Kırsalda gezmeyi zevkli buldum.
It's pleasant to take a walk on the plateau.
- Platoda yürüyüş yapmak zevklidir.
Jane is fun to be with.
- Jane ile birlikte olmak zevkli.
It's a lot of fun to play basketball.
- Basket oynamak çok zevklidir.
This novel is fun and enjoyable.
- Bu roman eğlenceli ve zevkli.
A hospital stay isn't very enjoyable.
- Hastanede kalmak çok zevkli değil.
Music and art can greatly contribute to the enjoyment of life.
- Müzik ve sanat, yaşam zevkine çok büyük ölçüde katkıda bulunabilirler.
The poor acoustics in the hall severely affected the audience's enjoyment of the concert.
- Salonun zayıf akustiği, dinleyicilerin konserden zevk almalarını ciddi şekilde olumsuz etkiledi.
He regards women as disposable pleasures rather than as meaningful pursuits.
- O, kadınları anlamlı bir meşgale olmaktan daha ziyade tek kullanımlık zevk olarak görüyor.
We derive a lot of pleasure from books.
- Biz kitaplardan çok zevk elde ederiz.
I enjoy visiting exciting cities like New York, Chicago, and Boston.
- New York, Chicago ve Boston gibi heyecan verici şehirleri ziyaret etmekten zevk alıyorum.
I like to play sport for fun not for competition.
- Sporu rekabet için değil zevk için yapıyorum.
There is no accounting for tastes.
- Zevkler ve renkler tartışılmaz.
Tastes in music vary from person to person.
- Müzikte zevkler kişiden kişiye değişir.
The pain caused by love is much sweeter than any pleasure.
- Aşkın verdiği acı herhangi bir zevkten daha tatlıdır.
The pain you go through because of love is by far sweeter than any other pleasure.
- Aşktan dolayı katlandığın acı herhangi bir zevkten çok daha tatlıdır.
I jumped for joy when I heard the news.
- Heberi duyduğumda zevkten dört köşe oldum.
She's jumping with joy.
- O, zevkten dört köşe oluyor.
All animals, except man, know that the principal business of life is to enjoy it.
- Bütün hayvanlar, insanın dışında, yaşamın asıl işinin ondan zevk almak olduğunu biliyor.
Throughout my life, I've had the great pleasure of travelling all around the world and working in many diverse nations.
- Hayatım boyunca, tüm dünyada seyahat etmekten ve birçok farklı uluslarda çalışmaktan büyük zevk aldım.
I have received your letter and read it with delight.
- Senin mektubunu aldım ve onu zevkle okudum.
Much to my delight, Mary brought me a music box from Boston as a gift.
- Benim için büyük zevk, Mary bana Boston'dan bir hediye olarak bir müzik kutusu getirdi.
I like to play sport for fun not for competition.
- Sporu rekabet için değil zevk için yapıyorum.
This novel is fun and enjoyable.
- Bu roman eğlenceli ve zevkli.
We were greatly amused by her story.
- Onun hikayesinden oldukça zevk aldık.
That job gave him little gratification.
- Bu iş ona biraz zevk verdi.
She gave me a necktie which was completely to my liking.
- O bana tamamen zevkime uygun bir kravat verdi.
Tom has good taste in music.
- Tom'un iyi bir müzik zevki var.
Tom has good tastes in music.
- Tom'un müzikte iyi zevkleri vardır.
I don't like dirty jokes, but I get a kick out of it when you tell them.
- Müstehcen fıkraları sevmem fakat onları anlattığında ondan çok zevk alırım.
Tom gets a kick out of this kind of thing.
- Tom bu tür şeyden zevk alıyor.
Danger gives relish to adventure.
- Tehlike maceraya zevk verir.
Dangers give relish to an adventure.
- Tehlikeler bir maceraya zevk verir.
Basketbol oynamak çok eğlenceli.
- Basket oynamak çok zevklidir.