yasaklayarak

listen to the pronunciation of yasaklayarak
التركية - الإنجليزية
forbidding
threatening or menacing
Present participle of forbid
highly unpleasant or disagreeable
{a} hindering, hateful, causing
Repelling approach; repulsive; raising abhorrence, aversion, or dislike; disagreeable; prohibiting or interdicting; as, a forbidding aspect; a forbidding formality; a forbidding air
{s} foreboding, imposing, hostile, unfriendly; frightening, threatening
If you describe a person, place, or thing as forbidding, you mean they have a severe, unfriendly, or threatening appearance. There was something a little severe and forbidding about her face. a huge, forbidding building. having a frightening or unfriendly appearance forbidding place/land/landscape etc
harshly uninviting or formidable in manner or appearance; "a dour, self-sacrificing life"; "a forbidding scowl"; "a grim man loving duty more than humanity"; "undoubtedly the grimmest part of him was his iron claw"- J M Barrie
threatening or foreshadowing evil or tragic developments; "a baleful look"; "forbidding thunderclouds"; "his tone became menacing"; "ominous rumblings of discontent"; "sinister storm clouds"; "a sinister smile"; "his threatening behavior"; "ugly black clouds"; "the situation became ugly"
an official prohibition or edict against something
yasakla
{f} ban

You are banned from entering this place. - Bu yere giriş yasaklandı.

Barack Obama is aiming for an international ban on nuclear weapons, but is not against them in all wars. - Barack Obama, nükleer silahlarla ilgili uluslararası bir yasaklamayı hedefliyor, fakat tüm savaşlarda onlara karşı değil.

yasakla
(Bilgisayar) also ban
yasakla
foreclose
yasakla
forbid

His ex-wife obtained a court order that forbid him from coming closer than 200 yards. - Eski karısı, adamın kendisine 200 metreden fazla yaklaşmasını yasaklayan bir mahkeme emri çıkarttı.

She is forbidden to go out. - Onun dışarı çıkması yasaklandı.

yasakla
forbade

My parents forbade me to see Tom again. - Ebeveynlerim Tom'la tekrar görüşmemi yasakladı.

My parents forbade me from seeing Tom. - Ebeveynlerim Tom'u görmemi yasakladı.

yasakla
forbid to be
yasakla
{f} inhibited
yasakla
{f} forbidding

There is a very strict rule forbidding smoking in bed. - Yatakta sigara içmeyi yasaklayan çok sıkı bir kural var.

yasakla
interdict
yasakla
{f} prohibited

Smoking is prohibited on the train. - Trende sigara içmek yasaklanmıştır.

The export of arms was prohibited. - Silah ihracatı yasaklandı.

yasakla
forbid to
yasakla
{f} proscribed
yasakla
{f} forbidden

Hunting game is forbidden in this tranquil wilderness. - Avcılık oyunu bu huzurlu vahşi doğada yasaklanmıştır.

Prostitution, gambling, the use of narcotic substances, drunkenness, disorder, and all other illegal activities are STRICTLY FORBIDDEN. - Fahişelik, kumar, uyuşturucu madde kullanımı, sarhoşluk, düzeni bozmak ve diğer yasadışı etkinlikler kesinlikle yasaklanmıştır.

yasakla
proscribe
yasakla
prohibit

Weapons export was prohibited. - Silah ihracatı yasaklandı.

The export of arms was prohibited. - Silah ihracatı yasaklandı.

yasakla
{f} outlaw

The local government outlawed the production of alcoholic beverages. - Yerel yönetim alkollü içkilerin üretimini yasakladı.

The Mormons have outlawed polygamy, but some adherents still practice it. - Mormonlar çok eşliliği yasakladılar ama bazı yandaşları bunu hala uyguluyorlar.

yasakla
forbad
yasakla
banned

Hunting is banned in national parks. - Avcılık milli parklarda yasaklanmıştır.

The sale of cigarettes should be banned. - Sigara satışı yasaklanmalıdır.

yasakla
banning

The Mexican government announced the banning of all imports of second-hand cars, except for 1998 models. - Meksika hükümeti 1998 modeller hariç tüm ikinci-el arabaların ithalatını yasakladığını duyurdu.

Banning smoking in restaurants is very popular, even with smokers! - Restoranlarda sigara içmeyi yasaklamak çok popüler, hatta sigara içenler ile!

yasakla
forbidto
التركية - التركية
zecren