yaratma

listen to the pronunciation of yaratma
التركية - الإنجليزية
creating, creation
creation

Investors must distinguish between genuine value creation and wishful thinking. - Yatırımcılar, gerçek değer yaratma ile hüsnükuruntuyu ayırt etmeliler.

(Bilgisayar) create

Our company is going to be left behind too if we don't create an environment in which we can get instant Internet access. - Acil internet girişi olan bir çevre yaratmazsak, bizim şirketimizde geride kalacak.

Human beings are created to create things. - İnsan oğlu bir şeyler yaratmak için yaratıldılar.

(Bilgisayar) created

Human beings are created to create things. - İnsan oğlu bir şeyler yaratmak için yaratıldılar.

design
creating

Religion played a very important role in creating the various calendars still in use. - Din hala kullanımda olan çeşitli takvimleri yaratmada çok önemli bir rol oynamıştır.

She's good at creating the narrative of a crime. - O bir suçun öyküsünü yaratmada iyidir.

yaratmak
{f} create

We don't want to create any new problems. - Biz hiç yeni sorunlar yaratmak istemiyoruz.

They want to create a synthetic life form. - Onlar sentetik yaşam formu yaratmak istiyor.

yaratma gücü
originality
yaratmak
to create

Human beings are created to create things. - İnsan oğlu bir şeyler yaratmak için yaratıldılar.

They want to create a synthetic life form. - Onlar sentetik yaşam formu yaratmak istiyor.

yaratmak
{f} father
yaratmak
{f} make

I don't want to make an issue of it. - Bununla ilgili bir sorun yaratmak istemiyorum.

That's got to make a difference. - O bir fark yaratmak zorunda.

yarat
(Bilgisayar) compose

A nation creates music — the composer only arranges it. - Bir ulus kendi müziğini yaratır - besteci yalnızca onu düzenler.

yaratmak
engendering
yaratmak
invent
yaratmak
(deyim) bring into being
yaratmak
(deyim) bring into existence
yaratmak
think up
yaratmak
spawn
yaratmak
build
yaratmak
conceive

It is not possible to conceive without perceiving. - algılama olmadan yaratmak imkansızdır.

yarat
{f} created

In the beginning God created the heaven and the earth. - Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.

Example sentence no. 354618 created a lot of confusion on the Tatoeba website. - 354618 no'lu örnek cümle, Tatoeba web sitesinde birçok karışıklık yarattı.

yarat
{f} creating

The separatist movement is creating conflict within the country. - Ayrılıkçı hareket ülke içinde çatışma yaratıyor.

A young Kyrgyz woman, creating a miracle with her own hands in Moscow, amazed the Dagestanis. - Moskova’da kendi elleriyle bir mucize yaratan genç bir Kırgız kadın, Dağıstanlıları şaşırttı.

yarat
create

Example sentence no. 354618 created a lot of confusion on the Tatoeba website. - 354618 no'lu örnek cümle, Tatoeba web sitesinde birçok karışıklık yarattı.

Our company is going to be left behind too if we don't create an environment in which we can get instant Internet access. - Acil internet girişi olan bir çevre yaratmazsak, bizim şirketimizde geride kalacak.

farkındalık yaratma
awareness raising
imaj yaratma
image building
cinsiyet yaratma
(Pisikoloji, Ruhbilim) doing gender
fikir yaratma
(Ticaret) idea generation
harita yaratma
(Askeri) map digitizing
korku yaratma
scaremongering
model yaratma
styling
panik yaratma
scaremongering
sorun yaratma
problems can arise
sorun yaratma
trouble-making
yaratmak
compose
yaratmak
call into being
yaratmak
originate
yaratmak
beget
yaratmak
procreate
yaratmak
incur
yeni sözcük yaratma
neology
التركية - التركية
Yaratmak işi
Yaratmak işi: "Bir sihirli kelimesi içinde şimşekler yaratmağa kadirdi."- H. C. Yalçın
halk
(Osmanlı Dönemi) İNŞA
yaratmak
Zekâ, düşünce ve hayal gücünden yararlanarak o zamana kadar görülmeyen yeni bir şey ortaya koymak: "Bir cazibe yaratmak için ne yapmalı diye düşünüyorduk."- F. R. Atay
Yaratmak
tekvin etmek
Yaratmak
halk etmek
Yaratmak
(Osmanlı Dönemi) FETUR
Yaratmak
(Osmanlı Dönemi) FATR
Yaratmak
(Osmanlı Dönemi) TAHLİK
yaratmak
Olmayan bir şeyi var etmek
yaratmak
Zekâ, düşünce ve hayal gücünden yararlanarak o zamana kadar görülmeyen yeni bir şey ortaya koymak
yaratmak
Olmasına, ortaya çıkmasına yol açmak, sebep olmak
yaratmak
Allah, olmayan bir şeyi var etmek: "Allah, mutlaka dünyayı kullarına sevdirmek için baharı yaratmış olacaktı!"- Ö. Seyfettin
yaratma
المفضلات