yalanla

listen to the pronunciation of yalanla
التركية - الإنجليزية
deny
oppugn
yalan
lie

He made an admission that he had lied. - O, yalan söylediğini itiraf etti.

Because he lied, he was punished. - O, yalan söylediği için cezalandırıldı.

yalanlamak
refute
yalanlamak
{f} controvert
yalanlamak
deny

She hastened to deny the story. - O, hikayeyi yalanlamak için acele etti.

yalanlamak
contradict

I don't dare to contradict him. - Onu yalanlamak için cesaretim yok.

yalan
{i} deceit
yalan
tale
yalanlamak
disclaim
yalanlamak
disprove
yalan
fairy
yalan
madeup
yalan
wrong

To tell a lie is wrong. - Yalan söylemek yanlıştır.

I think it's wrong to tell a lie. - Ben yalan söylemenin yanlış olduğunu düşünüyorum.

yalan
made-up
yalan
pretense
yalan
fabricate
yalan
(Argo) porky
yalan
falsity
yalan
artificialness
yalan
perjure
yalanlamak
(deyim) argue against
yalan
falsehood

Time reveals truth as well as falsehood. - Zaman yalanın yanı sıra gerçeği de ortaya koyar.

I believe you are telling me a falsehood, Anne, she said sharply. I know you are. - Bana bir yalan söylüyor olduğuna inanıyorum, Anne dedi keskin bir biçimde. Senin yalan söylediğini biliyorum.

yalan
imaginary
yalan
{i} fudge
yalan
baloney
yalan
fabrication

Even if it's not true, it's a brilliant fabrication. - Bu doğru olmasa bile, parlak bir yalan.

yalan
sham

A shameless liar speaks smilingly. - Utanmaz bir yalancı gülümseyerek konuşur.

Shame on you for lying. - Yalan söylediğin için yazıklar olsun.

yalan
falseness
yalan
story

Whatever story I tell, Mother believes me. - Ne yalan söylersem söyleyeyim, Annem bana inanır.

His story is too preposterous to be a lie. - Onun hikayesi bir yalan olamayacak kadar çok mantıksız.

yalan
flam
yalan
mendacious
yalan
imagination
yalanlamak
oppugn
Yalan
a lie in
yalan
a fib
yalan
lied to
yalan
taradidle
yalan
falsehoods
yalan
lie, falsehood, untruth, fabrication; fib
yalan
prevarication
yalan
plumper
yalan
tarradiddle
yalan
invention
yalan
hollow
yalan
made up
yalan
taradiddle
yalan
telltale
yalan
false, untrue
yalan
untruthful
yalan
untruth
yalan
fib
yalan
shave
yalan
lie, story, fabrication, falsehood; false, untrue
yalan
quack

Mary is a quack doctor. - Mary bir yalancı doktor.

yalan
untrue
yalan
gammon
yalan
fallacious
yalan
false

If that's false, she's a liar. - Bu yanlışsa o yalancıdır.

The rumor of her death turned out false. - Öldüğü söylentisi yalanmış.

yalan
misstate
yalanlamak
disavow
yalanlamak
confute
yalanlamak
kill
yalanlamak
to deny, to contradict
yalanlamak
to declare (something) to be false or untrue
yalanlamak
(Hukuk) to be in contradiction with
yalanlamak
impugn
yalanlamak
belie
yalanlamak
call back
yalanlamak
give the lie to
التركية - التركية

تعريف yalanla في التركية التركية القاموس.

yalan
Gerçek olmayan, asılsız, uydurma: "Bir gerçekten yalana değil, inşallah bir yalandan gerçeğe çıkmışsınızdır."- F. R. Atay
yalan
Aldatmak amacıyla bilerek ve gerçeğe aykırı olarak söylenen söz
yalan
Gerçek olmayan, asılsız, uydurma
YALAN
(Osmanlı Dönemi) Bak: Kizb
Yalan
şorolop
Yalan
hilaf
Yalan
(Osmanlı Dönemi) SEDC
Yalan
(Osmanlı Dönemi) İDD
Yalan
(Osmanlı Dönemi) MEZZA'
Yalan
(Osmanlı Dönemi) ZEHV
Yalan
maval
Yalan
enisan
Yalan
(Osmanlı Dönemi) VEL'
Yalan
kaşkariko
yalan
Aldatmak amacıyla bilerek ve gerçeğe aykırı olarak söylenen söz, kıtır: "Yalanı en güzel kullanmış olanlar eski şarklılardır."- A. Haşim
yalan
Aldatmak amacıyla bilerek ve gerçeğe aykırı olarak söylenen söz, kıtır
yalanlamak
Haber veya sözün gerçek olmadığını bildirmek, yalan olduğunu açıklamak, tekzip etmek: "İstemeden o romantik âşığın yarattığı imajı yalanladılar."- H. Taner
yalanlamak
Gerçek olmadığını bildirmek, yalan olduğunu açıklamak, tekzip etmek