yalandan

listen to the pronunciation of yalandan
التركية - الإنجليزية
(doing something) in a slipshod/hit-or-miss fashion: Yalandan bir siliver gitsin! Just give it a few quick swipes and leave it!
pretending, simulating (something): Yalandan ağladılar. They pretended to cry
false

Lead us from falsehood to truth. - Bizi yalandan gerçeğe götür.

not seriously, for appearance sake
faked up
under false pretenses
colorable
sham
pretended
yalan
lie

I lied. Please forgive. - Yalan söyledim. Lütfen affet.

Parents teach their children that it's wrong to lie. - Ebeveynler çocuklarına yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu öğretirler.

yalandan hasta
faker
yalandan hasta
simulator
yalandan inanma
make believe
yalandan utanç
false shame
yalandan yapma
pretence
yalandan yapma
simulation
yalandan yapma
pretense
yalandan yapmak
pretend
yalandan yapmak
to pretend, to feign
yalandan yapmak
simulate
yalandan yapılan
false
yalan
{i} deceit
yalan
tale
yalan
fairy
yalan
madeup
yalan
wrong

I think it's wrong to tell a lie. - Ben yalan söylemenin yanlış olduğunu düşünüyorum.

Parents teach their children that it's wrong to lie. - Ebeveynler çocuklarına yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu öğretirler.

yalan
made-up
yalan
pretense
yalan
fabricate
yalan
(Argo) porky
yalan
falsity
yalan
artificialness
yalan
perjure
yalan
falsehood

I believe you are telling me a falsehood, Anne, she said sharply. I know you are. - Bana bir yalan söylüyor olduğuna inanıyorum, Anne dedi keskin bir biçimde. Senin yalan söylediğini biliyorum.

Lead us from falsehood to truth. - Bizi yalandan gerçeğe götür.

yalan
imaginary
yalan
{i} fudge
yalan
baloney
yalan
fabrication

Even if it's not true, it's a brilliant fabrication. - Bu doğru olmasa bile, parlak bir yalan.

yalan
sham

The Bermuda Triangle is a sham. - Bermuda Şeytan Üçgeni bir yalandır.

Shame on you for lying. - Yalan söylediğin için yazıklar olsun.

yalan
falseness
yalan
story

Have you ever heard the story of the boy who cried wolf? - Yalandan yardım isteyen çocuğun hikayesini hiç duydun mu?

His story is too preposterous to be a lie. - Onun hikayesi bir yalan olamayacak kadar çok mantıksız.

yalan
flam
yalan
mendacious
yalan
imagination
Yalan
a lie in
yalan
a fib
yalan
lied to
yalan
taradidle
yalan
falsehoods
yalan
lie, falsehood, untruth, fabrication; fib
yalan
prevarication
yalan
plumper
yalan
tarradiddle
yalan
invention
yalan
hollow
yalan
made up
yalan
taradiddle
yalan
telltale
yalan
false, untrue
yalan
untruthful
yalan
untruth
yalan
fib
yalan
shave
yalan
lie, story, fabrication, falsehood; false, untrue
yalan
quack

Mary is a quack doctor. - Mary bir yalancı doktor.

yalan
untrue
yalan
gammon
yalan
fallacious
yalan
false

The rumor of her death turned out false. - Öldüğü söylentisi yalanmış.

Time reveals truth as well as falsehood. - Zaman yalanın yanı sıra gerçeği de ortaya koyar.

yalan
misstate
التركية - التركية
Gösteriş olsun diye, özen göstermeden, önem vermeyerek, üstünkörü
Gerçek olmayarak, yapmacık bir biçimde, oyun olsun diye, yalancıktan, sureta
sureta
yalan
Gerçek olmayan, asılsız, uydurma: "Bir gerçekten yalana değil, inşallah bir yalandan gerçeğe çıkmışsınızdır."- F. R. Atay
yalan
Aldatmak amacıyla bilerek ve gerçeğe aykırı olarak söylenen söz
yalan
Gerçek olmayan, asılsız, uydurma
YALAN
(Osmanlı Dönemi) Bak: Kizb
Yalan
şorolop
Yalan
hilaf
Yalan
(Osmanlı Dönemi) SEDC
Yalan
(Osmanlı Dönemi) İDD
Yalan
(Osmanlı Dönemi) MEZZA'
Yalan
(Osmanlı Dönemi) ZEHV
Yalan
maval
Yalan
enisan
Yalan
(Osmanlı Dönemi) VEL'
Yalan
kaşkariko
yalan
Aldatmak amacıyla bilerek ve gerçeğe aykırı olarak söylenen söz, kıtır: "Yalanı en güzel kullanmış olanlar eski şarklılardır."- A. Haşim
yalan
Aldatmak amacıyla bilerek ve gerçeğe aykırı olarak söylenen söz, kıtır
yalandan
المفضلات