yakınlarda

listen to the pronunciation of yakınlarda
التركية - الإنجليزية
hereabouts
recently

Tom set up a company recently. - Tom yakınlarda bir şirket kurdu.

Have you looked in a mirror recently? - Yakınlarda aynaya baktınız mı?

hereabout
near; lately, recently
near

Would you know a cheap hotel in the near? - Yakınlarda ucuz bir otel biliyor musunuz?

There is a flower shop near by. - Yakınlarda bir çiçek mağazası var.

newly
locally
around
lately
yakın
close

Where's the closest drugstore? - En yakın eczane nerede?

My house is close to a bus stop. - Evim otobüs durağına yakın.

yakın
(İnşaat) near

Where's the nearest train station? - En yakın tren istasyonu nerede?

He lived in a small town nearby. - Yakınlardaki küçük bir kasabada yaşıyordu.

yakınlarda ayakkabı mağazası var mı
Is there a shoe store nearby
yakınlarda büyük mağaza var mı
Is there a department store nearby
yakınlarda fransız restoranı var mı
Is there a French restaurant nearby
yakınlarda giyim mağazası var mı
Is there a clothing store nearby
yakınlarda hint restoranı var mı
Is there an Indian restaurant nearby
yakınlarda japon restoranı var mı
Is there a Japanese restaurant nearby
yakınlarda kitap evi var mı
Is there a bookstore nearby
yakınlarda meksikan restoranı var mı
Is there a Mexican restaurant nearby
yakınlarda rus restoranı var mı
Is there a Russian restaurant nearby
yakınlarda çin restoranı var mı
Is there a Chinese restaurant nearby
yakınlarda ıtalyan restoranı var mı
Is there an Italian restaurant nearby
yakın
recent

It happened quite recently. - O, oldukça yakın zamanda oldu.

Tom and Mary started dating each other quite recently. - Tom ve Mary çok yakın zamanlarda birbirleriyle çıkmaya başladılar.

yakın
adjacent
yakın
intimate

Mary overheard Tom talking intimately to another woman on his mobile phone. - Mary, Tom'un cep telefonuyla başka bir kadınla yakından konuşmasına kulak misafiri oldu.

Sami and Layla were having an intimate relationship. - Sami ve Leyla yakın bir ilişki yaşıyorlardı.

yakın
akin
yakın
pending
yakın
(Hukuk) imminent

We think Tom might be in imminent danger. - Tom'un yakın tehlikede olabileceğini düşünüyoruz.

yakın
immediate

I don't have plans for my immediate future. - Yakın geleceğim için planlarım yok.

Are you in immediate danger? - Sen yakın tehlike içinde misin?

yakın
approximate

Åle, the world's oldest eel, just died. He was approximately 150 years old. - Dünyanın en yaşlı yılan balığı Åle yakın zamanda öldü. Yaklaşık olarak 150 yaşındaydı.

This is all very approximate. - Bunun hepsi çok yakın.

yakın
{i} relative

The nuclear family is a young prejudice; in fact, families have only been built around the few immediate members in the last 50 or 60 years of relative wealth. - Çekirdek aile genç bir önyargıdır; aslında, aileler sadece göreli zenginliğin son 50 ya da 60 yılı içinde birkaç yakın üyenin etrafında inşa edilmiştir.

Tom is a close relative of mine. - Tom benim yakın bir akrabam.

yakın
connected
yakın
connate
yakın
(Biyokimya) proximal
yakın
close to

In retrospect, it may seem obvious that we shouldn't have been burning our trash so close to our house. - Geçmişe bakıldığında, çöplerimizi evlerimize çok yakın yakmamamız gerektiği apaçık ortadadır.

My house is close to a bus stop. - Evim otobüs durağına yakın.

yakın
familiar

Layla grew up in Arabia and was very familiar with camels. - Leyla, Arabistan'da büyüdü ve develerle çok yakındı.

I wouldn't permit such familiarity. - Ben böyle yakınlığa izin vermezdim.

yakın
para

His paralysis is progressing, and soon he won't be able to get out of bed. - Onun felci ilerliyor ve yakında yataktan çıkamayacak.

yakın
within hail
yakın
next door
yakın
close-rage
yakın
(Biyokimya) epimer
yakın
akin to
yakın
nearby place
yakın
(deyim) hail-fellow-well-met
yakın
neighbourhood
yakın
friend

My boyfriend is smart, handsome, and friendly too. - Erkek arkadaşım akıllı, yakışıklı, ve cana yakındır.

The inhabitants of the island are friendly. - Adanın sakinleri cana yakındır.

yakın
relation

Tom's uncomfortable with close personal relationships. - Tom, yakın kişisel ilişkilerden rahatsız.

I don't see any relation between the two problems. - O iki problem arasında herhangi bir yakınlık görmüyorum.

yakın
analogous with
yakın
analogous
yakın
at one's elbow
yakın
near-by
yakın
neighboring
yakın
in sight
yakın
in approach
yakın
near future

I'll drop in on you sometime in the near future. - Ben yakın gelecekte bir ara sana uğrayacağım.

I really look forward to your visit in the near future. - Yakın bir gelecekteki senin ziyaretini gerçekten dört gözle bekliyorum.

yakın
closer

Come closer and have a good look at this picture. - Daha yakına gel ve bu resme bir göz at.

The two countries were moving closer to war. - İki ülke savaşa yakınlaşıyordu.

yakın
bemoan

When I had to learn English in school, at times I would bemoan all the irregularities and strange rules. - Okulda İngilizce öğrenmek zorunda kaldığımda zaman zaman tüm düzensizlik ve garip kurallardan yakınırdım.

yakın
proximate en
yakın
recent time
yakın
close range

Layla shot Sami at close range. - Leyla yakın mesafeden Sami'ye ateş etti.

Layla shot Sami at close range. - Leyla yakın mesafeden Sami'yi vurdu.

yakın
handy
yakın
at hand

My father had a heart attack yesterday, but he was lucky to have a clinic close at hand. - Babam dün bir kalp krizi geçirdi fakat yakınlarda bir kliniğe sahip olduğu için şanslıydı.

The appointed day is close at hand. - Kararlaştırılmış gün çok yakın.

yakın
vicinal
yakın
beef about
yakın
at close quarters
yakın
complain about

Don't complain about that. You've asked for it. - Yakınma. Kendin kaşındın.

I heard some students complain about the homework. - Bazı öğrencilerin ev ödevi hakkında yakındıklarını duydum.

yakın
pally
yakın
parallel
yakın
convenient

It's convenient to live so close to the train station. - Tren istasyonuna çok yakın yaşamak uygundur.

It's convenient living so close to the station. - İstasyona çok yakın yaşamak elverişlidir.

yakın
complain of
yakın
point-blank
yakın
complain

Tom complained that Mary never helped him. - Tom Mary'nin ona asla yardım etmemesinden yakındı.

Tom complained that his back hurt. - Tom sırt ağrısından yakındı.

yakın
pleasant
yakın
not far
yakın
to close
yakın
nigh

The zombie apocalypse is nigh! - Zombi kıyameti yakın!

Last night there was a fire near here, and I couldn't sleep. - Dün gece buraya yakın bir yangın vardı ve uyuyamadım.

yakın
close of
yakın
close in

We haven't been close in years. - Yıllardır yakın olmamıştık.

bu günlerde/yakınlarda
1. recently. 2. in the near future
yakın
hard

Tom has hardly any close friends. - Tom'un neredeyse hiç yakın arkadaşı yok.

Hardly anyone has seen this animal up close. - Neredeyse hiç kimse bu hayvanı yakından görmedi.

yakın
inseparable

They soon became inseparable. - Onlar yakında ayrılmaz oldular.

yakın
(arkadaş) thick
yakın
proximate
yakın
near, close, neearby; akin (to), analogous (to/with); intimate; impending, imminent; nearby place, neighbourhood; friend, relation; recent time, near future
yakın
nearby place: Yakınımızda oturuyor. She lives near us
yakın
near (to), nearby, close (to), close-by
yakın
within walking distance
yakın
close, (friend) who is close to (someone)
yakın
connection

The individual stars in a constellation may appear to be very close to each other, but in fact they can be separated by huge distances in space and have no real connection to each other at all. - Bir takım yıldızındaki bireysel yıldızlar birbirlerine çok yakın görünebilir fakat aslında onlar uzayda büyük mesafelerle ayrılabilir ve birbirleriyle hiç gerçek bağlantısı yoktur.

Sami had very close connections to the crimes. - Sami'nin suçlarla çok yakın bağlantıları vardı.

yakın
relative, relation; close friend
yakın
contiguous
yakın
by
yakın
very similar (to)
yakın
near at hand

Christmas is near at hand, isn't it? - Noel yakın, değil mi?

Our entrance examination was near at hand. - Giriş sınavımız çok yakındı.

yakın
hard by
yakın
connexion
yakın
within reach
yakın
toward

The spiral galaxy closest to our Milky Way galaxy is Andromeda. Andromeda is over 2 million light-years away. Its central bulge and spiral arms are tilted toward us at a 15 degree angle. - Samanyolu galaksimize en yakın sarmal gökada Andromeda'dır. Andromeda 2 milyondan fazla ışık yılı uzaklıktadır. Onun orta çıkıntısı ve spiral kolları 15 derecelik açıyla bize doğru eğiktir.

Tom has been very friendly toward me. - Tom bana karşı çok cana yakın.

yakın
bosom

Tom and Mary have been bosom friends for years. - Tom ve Mary yıllardır yakın arkadaş olmuşlardır.

yakın
kindred
yakın
along

I'm sure he'll be along soon. - Onun yakında geleceğinden eminim.

The old woman went, and soon returned along with the Princess. - Yaşlı kadın gitti ve yakında Prenses ile birlikte geri döndü.

yakın
towards
التركية - التركية
Yakın yerlerde, çevrede
Son zamanlarda
yakın
Aralarında sıkı ilişki olan arkadaş, dost veya akraba: "Türkçe konuştuğu için bana kendi yakınlarımızdan biri hissini veren yaşlı garson yanımıza geldi."- Y. K. Karaosmanoğlu
Yakın
(Hukuk) KARİB
Yakın
(Osmanlı Dönemi) NEYYİF
Yakın
(Osmanlı Dönemi) EHAMM
yakın
Uzak olmayarak: "Gazinoya girip çıkmakta veya kendine yakın bir başka masada oturmakta."- Y. K. Karaosmanoğlu
yakın
Benzeyen, andıran, yaklaşan: "Beş dönüme yakın bahçesi bir ormanı andırırdı."- Ö. Seyfettin
yakın
Küçük, önemsiz değişikliklerle birbirinden ayrılan
yakın
Uzak olmayarak
yakın
Benzeyen, andıran, yaklaşan
yakın
Erişmesi, olması zaman bakımından yaklaşmış olan
yakın
Az bir ara ile ayrılmış olan (zaman veya yer) , uzak karşıtı
yakın
Aralarında sıkı ilgi bulunan
yakın
Uzak olmayan yer
yakın
Az bir ara ile ayrılmış olan, uzak karşıtı
yakın
Aralarında sıkı ilişki olan arkadaş, dost veya akraba
yakın
Erişmesi, olması zaman bakımından yaklaşmış olan: "Elli yaşında adam, ellisine yakın kadın..."- S. F. Abasıyanık
yakınlarda
المفضلات