The girl walking with Ken is May.
- Ken ile yürüyen kız May'dir.
Mr Johnson is, as it were, a walking dictionary.
- Bay Johnson, adeta, yürüyen bir sözlüktür.
The people who are not in a hurry stand on the right side of the escalator.
- Acelesi olmayan insanlar yürüyen merdivenin sağ tarafında durur.
My shoelace got caught in the escalator.
- Benim ayakkabı bağcığım yürüyen merdivene takıldı.
We have walked all around the lake.
- Biz gölün etrafında yürüdük.
We've walked all around the lake.
- Biz gölün etrafında yürüdük.
She likes walking alone.
- O yalnız yürümeyi sever.
I watched John and Mary walking hand in hand.
- John ve Mary'nin el ele yürüyüşünü izledim.
In order to swim, you have to learn to tread water first.
- Yüzme öğrenmek için öncelikle suda yürümeyi öğrenmelisin.
Do not walk outside this area.
- Bu alanın dışında yürümeyin.