ulaşma

listen to the pronunciation of ulaşma
التركية - الإنجليزية
accession
access

It is possible to access the Internet without a wire. - Kablo olmadan internete ulaşmak mümkündür.

access; communications
attainment
{i} reach

The island is easy to reach by boat. - Adaya tekne ile ulaşmak kolaydır.

Check the enemy's progress before they reach the town. - Düşman kasabaya ulaşmadan önce, onların ilerlemesini durdurun.

acces

It is possible to access the Internet without a wire. - Kablo olmadan internete ulaşmak mümkündür.

arrival
{i} reaching

We have had difficulty reaching you by phone. - Sana telefonla ulaşmakta zorluk çektik.

They succeeded in reaching the mountain summit, but had an accident when coming back down. - Dağın zirvesine ulaşmayı başardılar, ama geri inerken bir kaza geçirdiler.

runout
ulaşmak
reach

The island is easy to reach by boat. - Adaya tekne ile ulaşmak kolaydır.

We have had difficulty reaching you by phone. - Sana telefonla ulaşmakta zorluk çektik.

ulaşmak
arrive

Firefighters are trying desperately to reach the scene of the accident. Let's hope they arrive before it's too late! - İtfaiyeciler umutsuzca olay yerine ulaşmak için çalışıyorlar. Umarız çok geç olmadan varırlar!

ulaşmak
attain

We concluded that mutual aid was essential for attaining the goal. - Biz hedefe ulaşmak için karşılıklı yardımın gerekli olduğu sonucuna vardık.

That aim is impossible to attain. - Bu amaca ulaşmak mümkün değildir.

ulaşmak
get at

He wasn't tall enough to get at the ceiling. - O, tavana ulaşmak için yeterince uzun değildi.

ulaş
{f} reach

It was already twelve when he reached home. - Eve ulaştığında saat zaten on ikiydi.

She's too short to reach the top. - O,tepeye ulaşamayacak kadar çok kısadır

ulaşmak
{f} come
ulaş
got through

What you said really got through to Tom. - Söylediğin gerçekten Tom'a ulaştı.

ulaş
{f} arriving

The storm prevented us from arriving on time. - Fırtına zamanında ulaşmamızı engelledi.

The storm prevented her from arriving on time. - Fırtına onun zamanında ulaşmasını engelledi.

ulaşmak
achieve

It's hard to achieve happiness. - Mutluluğa ulaşmak zor.

How long did you train in order to achieve such perfection? - Böylesine bir mükemmelliğe ulaşmak için ne kadar süre eğitim gördün?

ulaşmak
get through to
ulaşmak
get through
ulaşmak
{f} approach
ulaş
attain

They attained their goal. - Onlar hedeflerine ulaştılar.

Finally, he attained his goal. - Sonunda, hedefine ulaştı.

ulaşmak
arrive at
ulaşmak
get

How many minutes does it take to get to the JR station on foot? - JR istasyonuna yürüyerek ulaşmak kaç dakika sürer?

It was hard for them to get to the island. - Adaya ulaşmak onlar için zordu.

ulaşmak
total
ulaşmak
arrive in
ulaşmak
bottom
ulaşmak
run into
ulaşmak
notch up
ulaşmak
recure
ulaş
get through

I tried to reach you on the phone, but I was unable to get through. - Telefonda sana ulaşmaya çalıştım,ancak bu mümkün olmadı.

I tried to reach you on the phone, but I was unable to get through - Ben sana telefonla ulaşmaya çalıştım ama başaramadım.

ulaş
{f} reaching

I know what you are planning to do and I'll do everything I can in order to prevent you reaching your goal. - Ne yapmayı planladığını biliyorum ve amacına ulaşmanı engellemek elimden gelen her şeyi yapacağım.

We have had difficulty reaching you by phone. - Sana telefonla ulaşmakta zorluk çektik.

ulaş
{f} total

The total amounted to 100 dollars. - Toplam 100 dolara ulaştı.

The total bill for drinks came up to 7000 dollars. - İçecekler için toplam fatura 7000 dolara ulaştı.

ulaş
gotten through
ulaş
got at
ulaş
arrive

You should arrive at school before nine. - Okula saat dokuzdan önce ulaşmalısın.

Truman arrived at the White House within minutes. - Truman, Beyaz Saray'a dakikalar içinde ulaştı.

ulaş
{f} totaled
ulaş
get at

He was too short to get at the grapes. - Üzümlere ulaşamayacak kadar kısaydı.

He wasn't tall enough to get at the ceiling. - O, tavana ulaşmak için yeterince uzun değildi.

ulaş
run into
ulaş
arrive in

I'll arrive in Boston at about 2:30. - Yaklaşık 2.30'da Boston'a ulaşacağım.

When did you arrive in Boston? - Boston'a ne zaman ulaştın?

ulaşmak
gain
ulaşmak
get to

Tom climbed up a ladder to get to the roof. - Tom çatıya ulaşmak için merdivene tırmandı.

They were desperate to get to Europe. - Onlar Avrupa'ya ulaşmak için umutsuzdu.

ulaşmak
come to
ulaşmak
carry
ulaşmak
hit
ulaşmak
turn
ulaşmak
to attain (a goal)
ulaşmak
be reunited with (someone)
ulaşmak
reach, be long enough to reach
ulaşmak
reach, arrive at
amacına ulaşma
fruition
eski gücüne ulaşma
comeback
gel-git ulaşma noktası
(Askeri) tidal reach
olağan ulaşma yolları
usual channels
ulaşmak
live up to

It is very hard to live up to your reputation. - Ününüze ulaşmak çok zor.

ulaşmak
to reach, be long enough to reach
ulaşmak
(toplamı) aggregate
ulaşmak
to reach, arrive at
ulaşmak
come up to
ulaşmak
to be reunited with (someone)
ulaşmak
win

I can't change the direction of the wind, but I can adjust my sails to always reach my destination. - Ben rüzgarın yönünü değiştiremem, ama her zaman benim hedefe ulaşmak için benim yelkenleri ayarlayabilirim.

I can't change the direction of the wind, but I can adjust my sails to always reach my destination. - Rüzgarın yönünü değiştiremem ama gidilecek yere ulaşmak için her zaman yelkenlerimi ayarlayabilirim.

ulaşmak
figure out at
ulaşmak
come at
ulaşmak
come up with
ulaşmak
effect
ulaşmak
to arrive (at/in), to reach, to hit; to attain, to reach, to get
ulaşmak
(Hukuk) achieve, attain
ulaşmak
strike
التركية - التركية
Ulaşmak durumu
Ulaşmak durumu: "On yedinci yüzyıldan beri batı Yeni Çağ'a ulaşma yolundadır."- F. R. Atay
Ulaşmak
(Osmanlı Dönemi) CEVH
Ulaşmak
ark
Ulaşmak
(Hukuk) VASIL OLMAK
Ulaşmak
(Osmanlı Dönemi) ISHAR
Ulaşmak
(Osmanlı Dönemi) ISALET
Ulaşmak
(Osmanlı Dönemi) METT
ulaşmak
Birbirine katılmak, dökülmek
ulaşmak
Yetişmek
ulaşmak
Varmak, gelmek: "Doğudan batıya kadar ulaşmış bir zafer bestesi dinliyorum."- R. H. Karay
ulaşmak
Elde etmek, erişmek
ulaşmak
Varmak, gelmek
ulaşma
المفضلات