tümlük

listen to the pronunciation of tümlük
التركية - الإنجليزية
totality, entirety
entirely
entirety
tüm
all

All the flowers in the garden are yellow. - Bahçedeki tüm çiçekler sarı.

Are you going to cut down all the trees here? - Buradaki tüm ağaçları kesecek misin?

tüm
whole

The whole world is watching the summit conference. - Tüm Dünya Zirve toplantısını izliyor.

It was a victory for the whole country when he finished first in the race. - O, yarışı birinci bitirdiğinde, tüm ülke için bir zaferdi.

tüm
{s} entire

According to Tom's will, Mary will inherit his entire estate. - Tom'un vasiyetine göre, Mary onun tüm gayrimenkulünü miras olarak alacak.

The introduction of the new tax is expected to affect the entire economy. - Yeni vergi girişinin tüm ekonomiyi etkilemesi bekleniyor.

tüm
overall
tüm
utter
tüm
aggregate
tüm
(Bilgisayar) more

I hope this expense report contains all the relevant business expenses because I'm not paying a cent more after this. - Umarım bu harcama raporu tüm ilişkili iş masraflarını içerir,çünkü bundan bir sent daha fazlasını ödemeyeceğim.

You know that two nations are at war about a few acres of snow somewhere around Canada, and that they are spending on this beautiful war more than the whole of Canada is worth. - Kanada civarında bir yerde birkaç dönüm karla ilgili iki ulusun savaşta olduğunu ve bu güzel savaşa tüm Kanada'nın değdiğinden daha çok para harcadıklarını bilirsiniz.

tüm
the whole of
tüm
absolute

I ate absolutely nothing the whole day. - Tüm gün katiyen bir şey yemedim.

The dictator had the absolute loyalty of all his aides. - Diktatörün tüm yardımcıları ile ilgili mutlak sadakatı vardı.

tüm
total

Tom successfully carried the state with nearly sixty percent of the total statewide vote. - Tom başarılı bir biçimde tüm eyaletteki oyların yaklaşık yüzde sekseninin desteğini alacak duruma erişti.

tüm
entirety
tüm
of all

Out of all the attributes of the gods, the one I find most pitiable is their inability to commit suicide. - Tanrıların tüm niteliklerinden acınacak bulduğum, onların intihar etme yeteneksizlikleridir.

80% of all English words come from other languages. - Tüm İngilizce sözcüklerin %80'i diğer dillerden gelmiştir.

tüm
the whole of; whole, all; entire; total, absolute
tüm
all of, all: tüm bunlar all of these
tüm
clear

The DNA test cleared him of all charges. - DNA testi onu tüm suçlamalardan temizledi.

He was cleared of all charges and released yesterday. - Dün tüm suçlamalardan aklandı ve serbest bırakıldı.

tüm
full complement
tüm
pan

When Tom was little he was clumsy and would fall often. All his pants would have knee patches. - Tom küçükken hantaldı ve sık sık düşerdi. Tüm pantolonlarının diz yamaları olurdu.

About 250 million years ago, all the continents we see today were one big supercontinent called Pangaea. - Yaklaşık 250 milyon yıl önce, bugün gördüğümüz tüm kıtalar Pangaea denilen büyük bir süperkıtaydılar.

tüm
entirety, whole, sum total
tüm
full

The banquet was in full swing. - Ziyafete tüm hızıyla devam edildi.

All the cherry trees in the park are in full bloom. - Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.

tüm
totality
tüm
completely

Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it. - Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.

A person cannot understand another person completely. - Bir insan başka bir insanı tümüyle anlamayabilir.

tüm
(Hukuk) integral
tüm
undivided

May I have your undivided attention? - Tüm dikkatini alabilir miyim?

tüm
all over the

Our branches extend all over the country. - Şubelerimiz tüm ülke çapında uzanır.

She traveled all over the world. - O, tüm dünyayı gezdi.

التركية - التركية

تعريف tümlük في التركية التركية القاموس.

Tüm
tümbek
tüm
Tümen sözcüğünün kısaltması
tüm
Tepe, tümsek
tüm
Sarmısak
tüm
Bir şeyin bütünü, tamamı
tüm
Bir şeyin olancası, bütünü, topu, tamamı
tümlük
المفضلات