The doctor told Tom to lower the amount of red meat that he ate.
- Doktor Tom'a yediği kırmızı et miktarını azaltmasını söyledi.
Mary restricts the amount of meat in her diet.
- Mary, diyetinde et miktarını kısıtlıyor.
Japan exports a great number of cars to foreign countries.
- Japonya yabancı ülkelere büyük miktarda araba ihraç eder.
Tom's computer crashed and he lost a number of important documents.
- Tom'un bilgisayarı çöktü ve o bir miktar önemli belgeleri kaybetti.
However, the quantity was not correct.
- Ancak, miktar doğru değildi.
I prefer quality to quantity.
- Kaliteyi miktara tercih ederim.
It is a term used to describe the warming of the earth due to increasing amounts of carbon dioxide in the atmosphere.
- O, atmosferdeki karbon dioksit miktarlarının artmasından dolayı Dünyanın ısınmasını tanımlamak için kullanılan bir terimdir.
They need to eat double that amount.
- O miktarın iki katını yemeliler.
We have a plentiful supply of water.
- Bol miktarda suyumuz var.
Between meals, he usually manages to stow away a generous supply of candy, ice cream, popcorn and fruit.
- Yemekler arasında genellikle bol miktarda şekerleme, dondurma, patlamış mısır ve meyve yiyebiliyor.
I can get you a deal.
- Sana bir miktar alabilirim.
The project requires a great deal of money.
- Proje büyük miktarda para gerektiriyor.
A human body consists of a countless number of cells.
- Bir insan vücudu sayısız miktarda hücreden oluşur.
I accept what you say to some extent.
- Söylediğini bir miktar kabul ediyorum.
In the city, large quantities of garbage are being produced every day.
- Şehirde her gün büyük miktarlarda çöp üretiliyor.
Japan used to trade silk in large quantities.
- Japonya büyük miktarda ipek ticareti yapardı.
Bananas are slightly radioactive due to their potassium content.
- Muzlar potasyum içeriğinden dolayı az miktarda radyoaktiftirler.
Tom taught Mary a lot of useful French.
- Tom Mary'ye çok miktarda faydalı Fransızca öğretti.
He kicked in a lot of money.
- O, çok miktarda para bağışladı.
Harvard scientists have measured the amount of male hormone in the saliva of 58 single and married men with or without children.
- Harvard'ın bilim adamları, çocuk sahibi olan veya olmayan 58 bekâr ve evli erkek tükürüğündeki erkek hormon miktarını ölçtü.
You get paid in proportion to the amount of the work you do.
- Yaptığınız işin miktarı ile orantılı olarak para alırsınız.
He demanded a large sum of money from me.
- O, benden büyük miktarda para talep etti.
Five thousand dollars is a large sum of money.
- Beş bin dolar büyük miktarda paradır.
The river carries a huge volume of water.
- Nehir çok büyük miktarda su taşır.