kurdan

listen to the pronunciation of kurdan
التركية - الإنجليزية

تعريف kurdan في التركية الإنجليزية القاموس.

kur
courtship

Traditionally, men were expected to take the lead in courtship. - Geleneksel olarak erkeklerin kur yapmada öncülük etmesi bekleniyordu.

kur
{i} rate

What's today's exchange rate? - Bugünkü döviz kuru nedir?

I'd like to know the exact exchange rate for yen. - Yen için tam döviz kurunu bilmek istiyorum.

kur
course

In this course, we'll spend time helping you sound more like a native speaker. - Bu kursta, daha çok bir yerli gibi konuşmanıza yardım ederek zaman geçireceğiz.

She signed up for a Spanish course. - O, İspanyolca kursuna kaydoldu.

kur
establish

Kublai Khan established the Yuan Dynasty in 1271. - Kubilay Han Yuan Hanedanı'nı 1271 yılında kurmuştur.

Let's establish some ground rules. - Bazı temel kurallar belirleyelim.

kur
flirt
kur
{i} class

Which language class are you taking this semester? Arabic Level 5. - Bu yarıyıl tatilinde hangi dilin kursunu alacaksın? Arapça 5. seviye.

Tom was daydreaming in class. - Tom sınıfta hayal kuruyordu.

kur
institute

The education in that institute is simply pathetic. - O kurumdaki eğitim tek kelimeyle içler acısı.

The research institute was established in the late 1960s. - Araştırma enstitüsü, 1960'ların sonlarında kurulmuştur.

kur
{f} founded

Our school was founded in 1990. - Okulumuz 1990'da kuruldu.

Harvard University was founded in 1636. - Harvard Üniversitesi, 1636'da kuruldu.

kur
ploughing
kur
{f} installed

The world's first parking meter was installed in Oklahoma City in 1935. - Dünyanın ilk parkmetresi 1935 yılında Oklahoma'da kuruldu.

Full body scanners were installed at the airport. - Havaalanına tam beden tarayıcıları kuruldu.

kur
install

We've installed several security cameras. - Tom birkaç güvenlik kamerası kurdu.

The man tried to install his own antenna. - Adam kendi antenini kurmaya çalıştı.

kur
{f} set up

It took us half an hour to set up the tent. - Çadırı kurmak yarım saatimizi aldı.

The University Administration decided to set up a branch campus in New York. - Üniversite Yönetimi, New York'ta bir şube kampüs kurmaya karar verdi.

kur
{f} establishing
kur
pass

He passed the law examination and set up a law office. - Hukuk sınavını geçti ve bir hukuk bürosu kurdu.

All the passengers were saved from drowning. - Bütün yolcular boğulmaktan kurtarıldılar.

kur
{f} set

His second son married and settled down. - Onun ikinci oğlu evlendi ve yuva kurdu.

The leader should know where to set up the tent. - Liderin çadırı nereye kuracağını bilmesi gerekir.

kur
setup
kur
put together

Bush put together a hard-working team. - Bush çalışkan bir ekip kurdu.

Let's put together a pro-soccer team for Nagasaki! - Nagasaki yanlısı bir futbol takımı kuralım.

kur
{f} established

Kublai Khan established the Yuan Dynasty in 1271. - Kubilay Han Yuan Hanedanı'nı 1271 yılında kurmuştur.

Disneyland was established in 1955. - Disneyland 1955'te kuruldu.

kur
attention
kur
{f} mounting
kur
addresses
kur
{f} assembly

Due to the lack of attendees, we have to postpone the general assembly. - Katılımcı olmaması nedeniyle, genel kurulu ertelemek zorundayım.

2016 was declared the International Year of Pulses by the United Nations General Assembly. - 2016 birleşmiş milletler genel kurulu tarafından uluslararası bakliyat yılı ilan edildi.

Kur
G.S.O. (general staff officer)
Kur
(abbr. for Kurmay) mil
Kur
G.S. (general staff)
kur
par

Mary baked three dozen cookies for Tom's party. - Mary Tom'un partisi için üç düzine kurabiye pişirdi.

In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life. - Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.

kur
rate of exchance
kur
flirtation
kur
courting, wooing
kur
suit

Geppetto did not have a penny in his pocket, so he made his son a little suit of flowered paper, a pair of shoes from the bark of a tree, and a tiny cap from a bit of dough. - Geppetto'nun cebinde bir kuruşu yoktu, bu yüzden oğluna çiçekli bir kağıttan küçük bir takım, bir ağacın kabuğundan bir çift ayakkabı ve biraz hamurdan küçük bir kep yaptı.

He began courting her in earnest when he found out that she had another suitor. - Onun diğer talibinin olduğunu öğrendiğinde, ciddi olarak ona kur yapmaya başladı.

kur
court

Traditionally, men were expected to take the lead in courtship. - Geleneksel olarak erkeklerin kur yapmada öncülük etmesi bekleniyordu.

The graphic description of the victim's murder was too much for his mother, who ran out of the court in tears. - Kurbanın katili tarafından yapılan çarpıcı betimleme, gözyaşları içinde mahkemeyi terk eden annesine çok ağır geldi.

kur
wooing

He tried wooing her with love poems. - O aşk şiirleriyle ona kur yapmaya çalıştı.

kur
rush
kur
lead

It's possible that the drinking water has chlorine, lead, or similar contaminants in it. - İçme suyunda klor, kurşun ya da benzer kirletici madde bulunması mümkün.

Tom wanted a pencil with a softer lead. - Tom daha yumuşak uçlu bir kurşun kalem istedi.

kur
constituted
kur
puttogether
الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف kurdan في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

Kur
In Sumerian mythology, primarily a mountain or mountains, and usually referred to the Zagros mountains to the east of Sumer
kur
A course of treatment
kur
A course of treatment Also known as cure
kur
to produce
kur
Key User Requirements
kur
A planned course of treatment or supervised series of spa treatments over a period of time
التركية - التركية

تعريف kurdan في التركية التركية القاموس.

KÛR
(Osmanlı Dönemi) (C.: Kûrân) f. Kör, âm
kur
Karşı cinsten birine ilgi göstererek onun hoşuna gitme, gönlünü kazanmaya çalışma
kur
Cilve yapma
kur
Yabancı paraların ulusal para cinsinden değeri
kur
Kurs değeri (II)
kur
Birinin duygularını okşayacak biçimde davranarak onu elde etmeye çalışma
kur
Kurs değeri
kurdan
المفضلات