kadarıyla

listen to the pronunciation of kadarıyla
التركية - الإنجليزية
for all
as far as

Tom can do whatever he wants as far as I'm concerned. - Tom, bildiğim kadarıyla ne isterse yapabilir.

The rumor is not true as far as I know. - Bildiğim kadarıyla, söylenti doğru değildir.

so far as

So far as I know, there is no such word. - Bildiğim kadarıyla böyle bir sözcük yok.

So far as I know, she is still unmarried. - Bildiğim kadarıyla, o hâlâ bekâr.

in so far as
kadar
so
kadar
as
kadar
{e} until

You can wait until the cows come home! - İnekler eve gelene kadar bekleyebilirsin!

I'll wait here until she comes. - O gelene kadar burada bekleyeceğim.

kadar
{e} till

You must not smoke till you grow up. - Büyüyünceye kadar sigara içmemelisin.

He worked from morning till night. - O, sabahtan akşama kadar çalıştı.

kadar
as well as

Linda can dance as well as Meg. - Linda Meg kadar iyi dans edebilir.

The rich have trouble as well as the poor. - Zenginlerin fakirler kadar sorunu vardır.

kadar
as as
kadar
as near as
kadar
as big as

This cat is as big as that one. - Bu kedi şu kedi kadar büyüktür.

The American news is reporting that Hurricane Irene is as big as Europe, which is a bit of an exaggeration. - Amerikan haber Irene Kasırgası'nın Avrupa kadar büyük olduğunu bildiriyor, bu biraz abartıdır.

kadar
as much

As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships. - Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.

I will help as much as I can. - Ben elimden geldiği kadar yardımcı olacağım.

kadar
so as

Try to do so as far as the station. - İstasyona kadar öyle yapmaya çalış.

The people all praised the emperor's clothes without telling him the truth so as not to seem stupid, until a little boy said, The emperor is naked! - İnsanların hepsi küçük bir çocuk İmparator çıplak! deyinceye kadar aptal görünmemek için ona gerçeği söylemeden imparatorun giysilerini övdü.

kadar
something like

I'm too old to do something like that. - Öyle bir şeyi yapamayacak kadar yaşlıyım.

How long does it take you to do something like that? - Öyle bir şey yapman ne kadar sürer?

kadar
or so

However hard you may study, you can't master English in a year or so. - Ne kadar sıkı çalışırsan çalış, bir sene veya civarında İngilizcede uzmanlaşamazsın.

I expect to stay in Boston a day or so. - Bir güne kadar Boston'da kalmayı umuyorum.

kadar
insomuch as
kadar
some

You must keep the plan secret until someone notices it. - Birisi fark edene kadar planı gizli tutmak zorundasın.

To take something too far. - Bir şey alamayacak kadar çok uzak.

kadar
amount

What is the total amount of money you spent? - Harcadığın para toplam ne kadar?

Regardless of the amount, Brian wants the correct, entire amount by next week. - Miktarı göz önünde bulundurmaksızın,Brian gelecek haftaya kadar doğru,tam miktar istiyor.

kadar
as much ... as
kadar
degre

To what degree can we trust him? - Ne dereceye kadar biz ona güvenebiliriz?

I agree with you to a degree. - Ben, bir dereceye kadar sizinle aynı fikirdeyim.

kadar
amounting
kadar
as... as
kadar
about

Your income is about twice as large as mine is. - Gelirin, benimkinin yaklaşık iki katı kadar büyük.

The population of China is about eight times as large as that of Japan. - Çin'in nüfusu Japonya'nınkinin 8 misli kadar büyüktür.

kadar
degree

The suspect was given the third degree until he confessed his crime. - Şüpheli suçunu itiraf edene kadar üçüncü dereceden suçlu sayıldı.

She can be trusted to some degree. - Ona bir dereceye kadar güvenilebilir.

kadar
proportion
kadar
as much as

I will help as much as I can. - Ben elimden geldiği kadar yardımcı olacağım.

The news surprised him as much as it did me. - Haber onu, beni şaşırttığı kadar, çok şaşırttı.

kadar
up to the
kadar
untill
kadar
as many

You should read as many books as you can. - Okuyabildiğin kadar çok sayıda kitap okumalısın.

Since he's crazy about movies, he watches as many movies as he can. - O, filmleri çok sevdiği için, izleyebildiği kadar çok sayıda film izler.

kadar
as ... as
kadar
to from
anladığım kadarıyla
as far as I understand
bildiğim kadarıyla
for aught I know
bildiğim kadarıyla
as far as I know
bilindiği kadarıyla
as far as is known
gördüğüm kadarıyla
as far as I can see
hatırladığım kadarıyla
to the best of my recollection
ilgilendiğim kadarıyla
all I care
kadar
it's as if, consider that: Sağ olunuz, bir fincan içmiş kadar oldum. Thanks; consider me as having drunk a cup just the same
kadar
up to

My son can already count up to one hundred. - Oğlum şimdiden yüze kadar sayabiliyor.

My son can count up to a hundred now. - Oğlum şu an yüze kadar sayabiliyor.

kadar
about, approximately: On kişi kadar geldi. About ten people came. ... şu
kadar
more than, over: yüz şu kadar ağaç over a hundred trees
kadar
inasmuch as
kadar
up to, as far as (a place); until, up to (a time); by (a time); within (a time)
kadar
as ... as; as big as; as much as; until, till, by; up to; to; as far as; about, or so, something like; amount, degre
kadar
as much as: O yapabildiği kadar yaptı. She did as much as she could
kadar
(süre) by
kadar
as ... as: fil kadar büyük as big as an elephant
kadar
amount; much: O kadar ver. Give that amount
kadar
so ... (that): O kadar üzüldü ki .... She was so sad that
kadar
pending
kadar
so long as

Three people can keep a secret so long as two of them are dead. - Üç kişi, onlardan ikisi ölene kadar bir sırrı saklayabilir.

Her hair was so long as to reach the floor. - Saçları yere ulaşacak kadar uzundu.

kadar
as far as

Try to do so as far as the station. - İstasyona kadar öyle yapmaya çalış.

Don't race the car. We want to make it go as far as possible. - Arabayı yarışa sokma.Biz mümkün olduğu kadar onu uzağa götürteceğiz.

kadar
while

We had no choice but to wait for a while until the store opened. - Mağaza açılıncaya kadar bir süre beklemekten başka seçeneğimiz yoktu.

We conversed until late at night while eating cake and drinking tea. - Biz kek yerken ve çay içerken gece geç saatlere kadar konuştuk.

kadar
to
kadar
upto
kadar
up
kadar
when

No matter what your profession, or how happy you may be in it, there are moments when you wish you had chosen some other career. - Mesleğiniz ne olursa olsun, ya da bu meslekte ne kadar mutlu olursanız olun, diğer bir mesleği seçmiş olmayı istediğiniz anlar vardır.

When angry, count ten; when very angry, a hundred. - Kızgınsan ona kadar; çok kızgınsan yüze kadar say.

الإنجليزية - الإنجليزية

تعريف kadarıyla في الإنجليزية الإنجليزية القاموس.

Kadar
{i} family name
التركية - التركية

تعريف kadarıyla في التركية التركية القاموس.

kadar
Denli: "Bu merdivenleri, yapıldığı günden beri bu kadar telaşla çıkmamışımdır."- Y. Z. Ortaç
kadar
Dek, değin
kadar
Miktarda, derecede: "İçinde biriken hayat bazen taşacak kadar çok oluyor."- H. E. Adıvar
kadar
Dek, değin: "Saat ona kadar sokaklarda gezdi."- P. Safa
kadar
Denli
kadar
Gösterme sıfatlarından biriyle bir sayıdan sonra geldiğinde kesinlikle belli olmayan bir niceliği belirtir
kadar
Büyüklüğünde, genişliğinde
kadar
Miktarda, derecede
kadar
Ölçüsünde, derecesinde: "Balıkçılıkta para vardır, ama dalgıçlık kadar da genç işidir."- S. F. Abasıyanık
kadar
Süre belirtir
kadar
Süre belirtir: "Bu minval üzere yedi ay kadar geçti, geçmedi."- R. H. Karay
kadar
Ölçüsünde, derecesinde
kadar
Gibi

Hayat yaz çiçekleri, ölüm de güz yaprakları gibi güzel olsun. - Yaşam yaz çiçekleri, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun.

kadar
Gibi: "İstanbul'un balıkları kadar balıkçıları da hoştur."- S. F. Abasıyanık
kadar
Gösterme sıfatlarından biriyle bir sayıdan sonra geldiğinde kesinlikle belli olmayan bir niceliği belirtir: "Kantara'nın önünde yüz kadar düşman çadırı kurulmuştu."- F. R. Atay
kadar
ila
kadarıyla
المفضلات