iyiyse

listen to the pronunciation of iyiyse
التركية - الإنجليزية
If good
iyi
decent

Tom got a decent grade on the test he took last week. - Tom geçen hafta girdiği sınavda iyi bir not aldı.

You had better go there in decent clothes. - Oraya uygun elbiselerle gitsen iyi olur.

iyi
well

My mom doesn't speak English very well. - Annem İngilizce'yi çok iyi konuşamaz.

That tie suits you very well. - Bu kravat sana çok iyi uyuyor.

iyi
{s} good

He is no good as a doctor. - Doktor olarak iyi değil.

Good evening, how are you? - İyi akşamlar, nasılsın?

iyi
fine

Fine, thank you. And you? - İyiyim, teşekkürler. Ya siz?

I think it will be fine. - Ben, havanın iyi olacağını düşünüyorum.

iyi
{s} kind

I am deeply grateful to you for your kindness. - İyiliğin için sana derinden minnettarım.

She was kind enough to give me good advice. - Bana iyi bir tavsiye verecek kadar nazikti.

iyi
{s} just

Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen. - Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.

He, just like you, is a good golfer. - O, tam senin gibi, iyi bir golfçü.

iyi
all right

As long as we love each other, we'll be all right. - Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.

Cheer up! It will soon come out all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

iyi
{s} alright

I need someone to hold me and tell me everything will be alright. - Beni tutacak ve bana her şeyin iyi olacağını söyleyecek birine ihtiyacım var.

Don't worry, mom. I'll be alright! - Merak etme, anne. Ben iyi olacağım!

iyi
comfortable

It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild. - Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.

Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable. - Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.

iyi
OK
iyi
decently
iyi
great

Bob and I are great friends. - Bob ve ben çok iyi arkadaşlarız.

The growth of online shopping and booking has greatly improved life for the consumers. - Online alışveriş ve rezervasyonun büyümesi tüketiciler için hayatı oldukça iyileştirdi.

iyi
{i} B
iyi
straight

His eyes searched my face to see if I was talking straight. - Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.

iyi
to the good
iyi
better

This is a good book, but that is better. - Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.

Nakido is better than Twitter. - Nakido, Twitter'dan daha iyidir.

iyi
benevolent
iyi
suitable

One can hardly find a more suitable climate. - Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.

iyi
nicely

Tom didn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmadı

Tom doesn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.

iyi
up to snuff

This translation is not quite up to snuff. - Bu çeviri oldukça iyi değil.

iyi
(Konuşma Dili) copacetic
iyi
passable
iyi
kindly
iyi
cool

I always thought Tom was so cool. - Ben hep Tom'un çok iyi olduğunu düşündüm.

Your dad is really cool. Not really. - Baban gerçekten iyidir. Pek sayılmaz.

iyi
(Argo) keen
iyi
beneficent
iyi
sympathetic

A good doctor is sympathetic to his patients. - İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.

iyi
(Konuşma Dili) up to the mark
iyi
well-

Lincoln was not well-known. - Lincoln iyi tanınmıyordu.

Hoover was well-known to Americans. - Hoover, Amerikalılar için iyi tanınmış biriydi.

iyi
prolificness
iyi
(Konuşma Dili) bully for you
iyi
{s} happy

I am happy about your good luck. - Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.

Happy is a man who marries a good wife. - İyi bir eş ile evlenen bir adam mutludur.

iyi
likely

If you eat well, you're likely to live longer. - İyi beslenirseniz muhtemelen daha uzun yaşarsınız.

It is likely to be fine. - O, muhtemelen iyi olacak.

iyi
in good health, well. İ
iyi
right

Mr Ford is all right now. - Bay Ford şimdi iyidir.

Cheer up! Everything will soon be all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

iyi
goodish
iyi
bonny
iyi
{s} fair

Tom speaks French fairly well, doesn't he? - Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşur değil mi?

Tom can dance fairly well, can't he? - Tom oldukça iyi dans edebilir, değil mi?

iyi
o.k
iyi
nice

It is lucky that the weather should be so nice. - Havanın o kadar iyi olması tesadüftür.

The table in that room is very nice. - Şu odadaki masa çok iyi.

iyi
pretty

Tom is pretty good at playing piano by ear. - Tom notasız piano çalmada oldukça iyidir.

Tom can speak French pretty well. - Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşabilir.

iyi
up to scratch
iyi
salubrious
iyi
is good
iyi
good to
iyi
a well
iyi
gratifying
iyi
agreeable
iyi
well enough

He can read well enough. - O yeterince iyi okuyabilir.

John isn't well enough to go to school today. - John, bugün okula gitmek için yeteri kadar iyi değildir.

iyi
plentiful, abundant
iyi
good; fine; well; suitable; (hava) fair, good; well; All right!, Ok!, good
iyi
sound

That offer sounds too good to be true. What's the catch? - Bu teklif gerçek olamayacak kadar çok iyi görünüyor. Bit yeniği nedir.

Tom certainly looked and sounded better than he did last month when we visited him. - Tom kesinlikle geçen ay onu ziyaret ettiğimizde göründüğünden daha iyi görünüyordu ve sesi daha iyi çıkıyordu.

iyi
okay

Are you okay? You look really sad. - İyi misin? Gerçekten üzgün görünüyorsun.

I hope everything is okay. - Umarım her şey iyidir.

iyi
OK, OK
iyi
agree

This climate doesn't agree with me. - Bu iklim bana iyi gelmiyor.

Tom agreed that Mary's suggestions were good ones. - Tom Mary'nin önerilerinin iyi olanlar olduğunu kabul etti.

iyi
dandy
iyi
handsome

He is a good boy, and what is better, very handsome. - O iyi bir çocuk ve daha da iyisi, çok yakışıklı.

A handsome man is a good reason to go to hell. - Yakışıklı bir adam, cehenneme gitmek için iyi bir nedendir.

iyi
bonzer
iyi
whole

Karam is the best student in the whole school. - Karam, bütün okuldaki en iyi öğrencidir.

Swimming is good exercise for the whole body. - Yüzme vücudun bütünü için iyi bir egzersizdir.

iyi
vintage
iyi
enviable
iyi
favorable

Attendance should be good provided the weather is favorable. - Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.

iyi
{f} luxuriate
التركية - التركية

تعريف iyiyse في التركية التركية القاموس.

iyi
Bol, yararlı, kazançlı
iyi
Bol, yararlı, kazançlı. Çok
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan
iyi
istenilen nitelikleri taşıyan
iyi
İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan: "Annemin simasını şimdi iyi hatırlayamıyorum."- Y. K. Beyatlı. İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde: "Bunun çocukları iyi çıktıkları için, ölünceya kadar babalarına bakmışlar."- M. Ş. Esendal
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı: "Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum."- F. R. Atay
iyi
Uğurlu, hayırlı, iyilik getiren
iyi
Yerinde, uygun
iyi
Esen, sağlıklı
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı
iyi
bih
İyi
(Hukuk) BONUS
iyiyse
المفضلات