People's emotional lives are becoming more and more unstable.
- İnsanların duygusal yaşamları gittikçe daha istikrarsız hale geliyor.
Tom is extremely unstable.
- Tom son derece istikrarsız.
Their situation is precarious.
- Durumları istikrarsızdır.
The market is very volatile.
- Pazar çok istikrarsız.
The stability of Chinese economy is substantially overestimated.
- Çin ekonomisinin istikrarı büyük ölçüde abartılmıştır.
Sami wanted stability.
- Sami istikrar istiyordu.
There was steady economic improvement.
- İstikrarlı ekonomik gelişme vardı.
You've got to get a steady job.
- İstikrarlı bir iş bulmak zorundasın.
Bu mücadele kararlılıkla devam edecek.
- Bu mücadele istikrarla sürecek.
Kararlılık başarının anahtarıdır.
- İstikrar başarının anahtarıdır.