hikâyeci

listen to the pronunciation of hikâyeci
التركية - الإنجليزية
short story writer; storyteller, narrator
taleteller
storyteller
raconteur
storywriter
narrator
storywriter; short story writer
fiction
story writer
(Sosyoloji, Toplumbilim) fabulator
story
hikaye
story

The story seems true. - Hikâye doğru görünüyor.

His story may not be true. - Hikâyesi doğru olmayabilir.

hikâye
story

Who told you the story? - Sana hikayeyi kim anlattı?

His story may not be true. - Hikâyesi doğru olmayabilir.

hikâye
tale

And so, a tale of pain and revenge begins. - Ve böylece, ağrı ve intikam hikayesi başlar.

Don't expect me to believe such a tall tale. - Böylesine uzun bir hikayeye inanmamı bekleme.

hikâye
narrative
hikâye
lit. short story
hikâye
{i} version

Please tell me your version of what happened. - Lütfen bana ne olduğuyla ilgili senin hikayeni anlat.

Dan's version of the story didn't match the evidence. - Dan'ın hikaye versiyonu kanıtla eşleşmedi.

hikâye
{i} history

I have a history of liver trouble. - Karaciğer sorunu ile ilgili bir hikayem var.

Tom has a history of drug abuse. - Tom'un bir madde bağımlılığı hikayesi var.

hikaye
account

Sami's story fit Layla's account. - Sami'nin hikayesi Leyla'nın açıklamasına uyuyor.

hikaye
(Ticaret) state of affairs
hikaye
fabulation
hikaye
baloney
hikaye
short story

He tried writing a short story. - Kısa bir hikaye yazmaya çalıştı.

Tom is reading a short story. - Tom kısa bir hikaye okuyor.

hikaye
geste
hikaye
boloney
hikaye
affaire
hikaye
claptrap
hikaye
fiction

Is that story fact or fiction? - Şu hikâye gerçek mi yoksa kurgu mu?

The story of the lost prince was a fiction. - Kayıp prensin hikayesi bir kurgu idi.

hikaye
narrate
hikaye
fish story
hikaye
fable
hikâye
claptrap
hikâye
boloney
hikâye
narration
hikâye
anecdote

My grandfather tells hundreds of anecdotes. - Büyük babam yüzlerce kısa hikaye anlatır.

hikâye
yarn
hikâye
(Konuşma Dili) situation, state of affairs
hikâye
rede
hikâye
story, tale, narrative, narration
hikâye
tall story, whopper
hikâye
story, tale, narrative; short story" " öykü; yarn, fable, story, claptrap, boloney, baloney
hikâye
recital
hikâye
affaire
التركية - التركية
Hikâye yazan, öykücü
öykücü
Hikâye
öykü
HİKÂYE
(Osmanlı Dönemi) (Hikâyet) Bir hâdiseyi anlatmak. Anlatma
HİKÂYE
(Osmanlı Dönemi) Olmuş bir hâdise
hikaye
Bir olayın sözlü veya yazılı olarak anlatılması: "İşte en geniş bir programla başlamış kırk senenin hikâyesi."- R. N. Güntekin
hikaye
Bir olayın sözlü veya yazılı olarak anlatılması
hikaye
Gerçek veya tasarlanmış olayları anlatan düz yazı türü, öykü
hikaye
Aslı olmayan söz, olay
hikâyeci
المفضلات