etkili

listen to the pronunciation of etkili
التركية - الإنجليزية
(Hukuk) efficient

She is very efficient in the secretarial work. - O, sekreterlik işinde çok etkilidir.

Tom is very efficient, isn't he? - Tom çok etkili, değil mi?

influential

Rousseau was mad but influential; Hume was sane but had no followers. - Rousseau çılgın ama etkiliydi; Hume aklı başında ama hiç bir takipçisi yoktu.

I have a number of influential friends. - Birkaç etkili arkadaşım var.

effective

Tom certainly seems to be more effective than Mary. - Tom kesinlikle Mary'den daha etkili gibi görünüyor.

Grant was not an effective political leader. - Grant etkili bir siyasi lider değildi.

powerful
potent
punchy
energetic
active
important
touching
pathetic
hard-hitting
forceful
commanding
hefty
penetrative
swinging
efficacious
penetrating

He gave me a penetrating gaze. - O bana etkili bir bakış verdi.

trenchant
operative
moving
forcible
effectual

Persuasion is often more effectual than force. - İkna genellikle zorlamaktan daha etkilidir.

telling
poignant
effective, effectual, efficacious; forcible; influential
(ilaç) sovereign
influent

He is a prestigious and influential member of the Democratic Party. - O, Demokratik Parti'nin prestijli ve etkili bir üyesidir.

Tom was the most influential person in town. - Tom şehirdeki en etkili kişiydi.

big
emphatic
strenuous
pronounced
drastic

I must do something drastic. - Etkili bir şey yapmalıyım.

We've made a drastic improvement. - Biz etkili bir gelişme yaptık.

sonorous
vivid

The stock market crash of October 1987 in New York is still vividly remembered. - New York'ta Ekim 1987 borsa krizi hâlâ etkili bir şekilde hatırlanmaktadır.

Tom has a vivid imagination. - Tom'un etkili bir hayal gücü var.

material
sharp
emphaticical
prevalent
etkili iletişim
effective communication
etki
effect

His speech was an effective apology for the Government's policies. - Onun konuşması Hükümetin politikalarıyla ilgili etkili bir özürdü.

Some teachers have a great effect on their students. - Bazı öğretmenler, öğrencilerinin üzerinde büyük bir etkiye sahiptirler.

etki
influence

I think that our living together has influenced your habits. - Sanırım birlikte yaşamamız senin alışkanlıklarını etkiledi.

That type of temple influenced all of the Middle East, mainly Egypt. - O tür tapınak bütün Orta Doğuyu, özellikle Mısır'ı etkiledi.

etki
impression

He made a good impression. - O iyi bir etki yaptı.

Today's Beijing has given me a very deep impression and aroused my curiosity. - Bugünün Pekin'i bende çok derin bir etki bıraktı ve merakımı uyandırdı.

etki
impact

Tom doesn't understand the environmental impacts associated with a Western lifestyle. - Tom Batılı yaşam tarzı ile ilgili çevresel etkileri anlamıyor.

The Belo Monte dam in Brazil is a controversial project because of its impact on the environment and native people. - Brezilya'daki Belo Monte barajı çevre ve yerli halk üzerindeki etkisinden dolayı tartışmalı bir projedir.

etkili olmak
have influence
etkili (ilaç)
sovereign
etkili basınç
effective pressure
etkili bir biçimde
powerfully
etkili bir biçimde
influentially
etkili bir şekilde
tellingly
etkili bir şekilde
effectively
etkili bir şekilde
effectually
etkili hale getirmek
activate
etkili kişi
(Ticaret) power
etkili konuşma sanatı
eloquence
etkili olan
determinant
etkili olan
effective
etkili olmak
come into play
etkili olmak
effective

The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants. - Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.

etkili olmak
apply
etkili olmak
be influential
etkili olmak
become effective
etkili / müessir
(Hukuk) effective, efficient
etkili akım
(Elektrik, Elektronik,Teknik) effective current
etkili alan
effective area
etkili anlatım
compactness
etkili atomik yarıçap
effective atomic radius
etkili baraj balonu
(Askeri) effective balloon
etkili bir biçimde
poignantly
etkili biçimde
efficiently

Your response is greatly appreciated and will enable us to prepare more efficiently. - Yanıtın çok takdir ediliyor ve bizim daha etkili biçimde hazırlanmamıza olanak sağlayacak.

I have an idea how we can do this more efficiently. - Bunu nasıl daha etkili biçimde yapabileceğimize dair bir fikrim var.

etkili güç
effective power
etkili hale getirme
(Hukuk) enforcement
etkili hava
(Meteoroloji) severe weather
etkili kondüktans
effective conductance
etkili kontrol
dual effect control
etkili konuşma sanatı
rhetoric

This argument is pure rhetoric. - Bu tartışma etkili konuşma sanatından başka bir şey değil.

etkili konuşmacı
showman
etkili konuşmacı
showmen
etkili menzil
(Askeri) effective firing range
etkili neden
(Pisikoloji, Ruhbilim) efficient cause
etkili olan kimse
agent
etkili olma
weightiness
etkili olmak
influence
etkili olmak
be effective

The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants. - Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.

etkili olmak
take
etkili olmak
work
etkili olmak
prevail
etkili olmak
to be effective

The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants. - Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.

etkili olmama
inefficiency
etkili pervane itmesi
effective propeller thrust
etkili radyasyon
(Meteoroloji) penetrating radiation
etkili su içeriği
(İnşaat) effective water content
etkili söz
the operative word
etkili yazma
rhetoric
etkili yağış
(Tarım) ground rainfall
etkili yükseklik
effective height
etkili önlemler almak
(Politika, Siyaset) institute effective actions
etkili ısı
available heat
etki
{i} action

The invasion of other countries is a shameful action. - Başka ülkelerin işgali utanç verici bir etkinliktir.

Poverty is not an accident. Like slavery and apartheid, it is man-made and can be removed by the actions of human beings. - Yoksulluk tesadüf değildir. Kölelik ve apartheid gibi insan ürünüdür ve insan etkinlikleriyle ortadan kaldırılabilir.

etki
affect

Most living creatures in the sea are affected by pollution. - Denizde yaşayan canlıların çoğu, kirlilikten etkilenir.

The problem affects the prestige of our school. - Sorun bizim okulun prestiji etkiler.

etki
force

Persuasion is often more effectual than force. - İkna genellikle zorlamaktan daha etkilidir.

etki
{i} bearing
etki
{i} purchase
etki
{i} effectiveness

Many fear that cuts in the defense budget will undermine the military's effectiveness. - Birçokları, savunma bütçesindeki kesintilerin ordunun etkinliğini baltalayacağından korkuyorlar.

etki
act on
çok etkili şey
blockbuster
etki
incidence
benzer etkili
(Tıp) afp
etki
(Kimya) act upon
etki
(Gıda) stimulant
etki
impulse
etki
(İnşaat) bias
etki
(İnşaat) exposure
etki
(Ticaret) personal power
etki
act

Exporting is a commercial activity which transcends borders. - İhracaat sınırları aşan ticari bir etkinliktir.

What's your favorite summer activity? - Favori yaz etkinliğin nedir?

etki
repercussion

No one correctly predicted the repercussions of these policies. - Hiç kimse bu politikaların etkilerini doğru bir şekilde öngöremedi.

I don't think you understand the repercussions your actions have caused. - Hareketlerinin neden olduğu etkileri anladığını sanmıyorum.

etki
penetration
kısmen etkili
partial
pek etkili
drastic
etki
{i} virtue
etki
sound

Tom sounds impressed. - Tom etkilenmiş görünüyor.

etki
pull

The bus driver was not impressed when Tom pulled out a $50 note to pay his fare. - Otobüs şoförü, Tom'un bilet ücreti için elli dolar uzatmasından etkilenmedi.

etki
punch
etki
power
etki
stress

Tom's stressful job is having a detrimental effect on his health. - Tom'un stresli işi sağlığı üzerinde zararlı bir etkiye sahiptir.

Stress can have an enormous negative impact on your health. - Stresin sağlığınız üzerinde çok büyük olumsuz etkisi olabilir.

etki
mark

The stock market crash of October 1987 in New York is still vividly remembered. - New York'ta Ekim 1987 borsa krizi hâlâ etkili bir şekilde hatırlanmaktadır.

etki
ring
etkili olmak
impinge
etkili oluş
impressiveness
etki
{i} reflection
'ayndruksfol etkili, dokunaklı
'Ayndruksfol effective, moving
ekonomik etkili gümrük rejimi
(Ticaret) customs regime with economic impact
etki
domain of
etki
activity

What's your favorite winter activity? - Favori kış etkinliğin nedir?

What activity do you spend most of your time doing? - Zamanının çoğunu hangi etkinliği yaparak geçirirsin?

etkili vergiler
(Ticaret) charges having an effect equivalent to customs duties
-e kadar etkili
as effective as
alan etkili transistor
field effect transistor
ağır teçhizat; yüksek infilak etkili patlayıcı madde
(Askeri) heavy equipment; high explosive
birleşik etkili askeri malzeme
(Askeri) combined effects munition
direk etkili regülatör
direct action regulator
doğrudan etkili
direct action
esrarlı ve etkili hüner
mystique
etki
efficacy
etki
effect, action; impact; impression; influence, clout
etki
jolt
etki
forcefulness
etki
drag
etki
drift
etki
interest

Mrs. Tanaka, the new teacher, is offering Japanese as an extra curricular activity twice a week to interested students. - Bayan Tanaka, yeni öğretmen, Japoncayı haftada iki kez ilgili öğrencilerine müfredat dışı etkinlik olarak öneriyor.

We want to make learning effective, interesting, and fascinating. - Biz öğrenmeyi, etkili, ilginç ve etkileyici yapmak istiyoruz.

etki
point
etki
clout
etki
imprint
etki
leaven
etki
reflexion
etki
impress

Whenever I visited the island, I was impressed with the beauty of nature. - Adayı her ziyaret edişimde, doğanın güzelliğinden etkilendim.

I was impressed by the general knowledge of Japanese students. - Japon öğrencilerinin genel kültür bilgisinden etkilendim.

etki
efficiency
etki
(Hukuk) effect, force, impact
etki
effect, influence
etki
potency
etki
hold

Nancy has a hold on her husband. - Nancy'nin kocası üzerinde bir etkisi var.

etki
{i} sway
etki
leavening
etki
{i} weight

Sugary drinks have no nutritional value and contribute significantly to weight gain. - Şekerli içeceklerin hiçbir besin değeri yoktur ve kilo almaya önemli ölçüde etki ederler.

etki
{i} stamp
etkili olmak
tell
etkili oluş
impressive
etkili oluş
forceful
etkili oluş
forcible
geriye etkili
retroactive
geç etkili preparatlar
(Tıp) delayed-action preparations
gümrük vergilerine eş etkili bir vergi veya resmin kaldırılması
(Hukuk) elimination of a charge having effect equivalent to a customs duties
güzel ve etkili konuşma
oratory
ileriye etkili engelleme
(Pisikoloji, Ruhbilim) proactive inhibition
ileriye etkili kolaylaştırma
(Pisikoloji, Ruhbilim) proactive facilitation
karşılıklı etkili olan
synergistic
kurtlara karşı etkili
anti helminthic
küçücük ama çok etkili şey
mustard seed
kısa ve etkili
(anlatım) compact
reklâmı etkili kılan özel sunuş
gimmick
santral etkili sempatoplejik
(Tıp) central acting sympathoplegic
satıh etkili gemi
(Askeri) surface effect ship (USCG)
son derece etkili
impelling
tek etkili
single acting
çarpma etkili türbin
impulse turbine
çift etkili
double-acting
önemli ve etkili kimse
leading light
üzerinde etkili olmak
hold sway over
üzerinde çok etkili olmak
put smb. in one's pocket
التركية - التركية
Etkisi olan, tesirli, müessir: "Hayli etkili bir yer altı çalışması yapılıyormuş."- A. İlhan
Etkisi olan, tesirli, müessir
tesirli
kuvvetli
çarpıcı
etkili olmak
Etkisi duyulmak, etkisini göstermek, tesirli olmak
etki
Bir kimse veya nesnenin başka bir kişi veya şey üzerindeki gücü, tesir
etki
Bir kimse üzerinde bırakılan izlenim: "Sustu, istediği etkiyi tam olarak yapmak için olmalıydı bu."- T. Buğra
Etki
(Hukuk) TESİR
Etki
dahiye
Etki
yardım
Etkili olmak
yapmak
Etkili olmak
nüfuz etmek
etki
Büyü, tılsım
etki
Bir etken veya bir sebebin sonucu
etki
Bir kimse üzerinde bırakılan izlenim
etki
Bir kimse veya nesnenin başka bir kişi veya şey üzerindeki gücü, tesir: "Bu etki, genç kuşak konservatuvar mezunlarında yerini daha doğal bir Türkçeye bırakıyor."- H. Taner
etki
(Osmanlı Dönemi) tesir
etkili
المفضلات