eskimiş

listen to the pronunciation of eskimiş
التركية - الإنجليزية
old

She gave me these old coins. - Bana bu eskimiş madeni paraları verdi.

That pronunciation is old-fashioned. - O telaffuz eskimiştir.

worn
decrepit
worm eaten
(elbise) shiny
detrited
out
superannuated
old; hackneyed
rusty
obsolescent
stale
dated
moss-grown
worn out
well-worn
outworn
effete
timeworn
the worse for wear
archaic
shot
hackneyed
obsolete

Your computer is obsolete. You need to buy a new one. - Bilgisayarınız eskimiş. Yeni bir tane almalısınız.

twice-told
foxy
shopworn
wormeaten
corny
well worn
moss grown
mossgrown
twice
wornout
eski
old

There was nothing but an old chair in the room. - Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu.

Replace the old tires with new ones. - Eski tekerlekleri yenisiyle değiştir.

eskimiş giyecek
worn clothing
eskimiş, parçalanmış
outdated, broken
eskimiş (giysi)
out at the elbows
eski
former

The former Argentine currency was Austral. Its symbol was ₳. - Arjantin'in eski para birimi Austral'di. Sembolü ₳ idi.

France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea. - Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.

eski
ex
eski
{s} archaic
eski
past

My grandmother used to use her sewing machine a lot in the past. - Büyükannem eskiden dikiş makinesini çok kullanırdı.

People attach more importance to popular culture today than in the past. - İnsanlar günümüzde popüler kültüre eskisinden daha çok önem vermekte.

eski
vintage

Is this a vintage car? - Bu eski model bir araba mı?

I bought it at the vintage clothing store. - Onu eski giysi dükkanından aldım.

eski
{s} ancient

Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms. - Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.

Tom is studying the ancient civilizations of the Mediterranean. - Tom Akdenizin eski medeniyetlerinin öğrenimini görüyor.

eski
{i} restoration

Laser rays are used in the restoration of ancient works. - Lazer ışınları eski eserlerin restorasyonunda kullanılmaktadır.

eski
ci-devant
eski
outmoded
eski
passee
eski
disuse
eski
decrepit
eski
anterior
eski
old-timer
eski
(Gıda) aged

If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky. - Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir.

eski
fusty
eski
paleo-
eski
ex-

Tom introduced himself as Mary's ex-husband. - Tom kendini Mary'nin eski-kocası olarak tanıttı.

Mary is Tom's ex-wife. - Mary'nin eski-karısıdır.

eski
(Dilbilim) given

I used to smoke a lot, but I have given up smoking now. - Eskiden çok sigara içerdim ama artık sigara içmeyi bıraktım.

I should've given Tom my old trombone. - Ben eski trombonumu Tom'a vermeliydim.

eski
shabby

The shabby compartment remained vacant. - Eski püskü kompartıman boş kaldı.

In the end, we ended up eating at that shabby restaurant. - Sonunda, biz, o eski püskü lokantada yemek yemeyi sona erdirdik.

eski
(Bilgisayar) out-of-date
eski
by gone
eski
older

Which is older, this book or that one? - Hangisi daha eskidir, bu kitap mı yoksa şu mu?

Tatoeba: We've got sentences older than you. - Tatoeba: Bizim sizden daha eski cümlelerimiz var.

eski
back

Although it was a long way back to the station, little by little the old wagon drew near. - İstasyona geri dönüş uzun bir yol olmasına rağmen, eski vagon yavaş yavaş yaklaştı.

Hearing this song after so long really brings back the old times. - Bu kadar uzun bir zamandan sonra bu şarkıyı İşitmek gerçekten eski zamanları geri getiriyor.

eski
of yore

Whom the gods love die young, was said of yore. - Tanrıların sevdikleri genç ölür, denirmiş eskiden.

Whom the gods love die young, was said of yore. - Tanrıların sevdiği insan genç ölür, demiş eskiler.

eski
old-fashioned

Tom certainly has some pretty old-fashioned ideas. - Tom'un kesinlikle bazı oldukça eski-moda fikirleri var.

The lady persisted in wearing such an old-fashioned shirt. - Bayan böyle eski moda bir gömlek giymekte ısrar etti.

eski
worn-out

Now that we've bought new furniture for the room, why not throw away this old, worn-out furniture? - Madem ki oda için yeni mobilya aldık,neden bu eski, yıpranmış mobilyayı atmıyoruz?

eski
chronic
eski
dated
eski
(Askeri) predecessor
eski
cut-and-dried
eski
corny
eski
ex-service
eski
(Bilgisayar) from

I got these old coins from her. - Bu eski madeni paraları ondan aldım.

Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms. - Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.

eski
outdated

We’ve all heard of outdated laws that remain on the books from earlier times, many of which are good for a few laughs. - Hepimiz eski zamanlardan kitaplarda kalan eski yasaları duyduk, bunların çoğu birkaç kahkaha için iyidir.

eski
preconceived
iyice eskimiş
well worn
iyice eskimiş
well-worn
eski
passe

The former president of South Africa has passed away. - Güney Afrika'nın eski devlet başkanı vefat etti.

eski
superannuated
eski
obsolete

Your computer is obsolete. You need to buy a new one. - Bilgisayarınız eskimiş. Yeni bir tane almalısınız.

This is an obsolete usage. - Bu eski bir kullanımdır.

eski
used

France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea. - Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.

Soccer is more popular in Japan than it used to be. - Futbol Japonya'da eskisinden daha popüler.

eski
erstwhile
eski
shot
eski
bygone

I'm willing to let bygones be bygones. - Eski defterleri kapatmaya hazırım.

eski
unto
eski
abrade
eski
disused
eski
late

Tom always gives the same old excuse for being late for school. - Tom okula geç kaldığı için her zaman aynı eski bahaneyi verir.

This former child actor later became a drug addict. - Bu eski çocuk oyuncu daha sonra bir uyuşturucu bağımlısı oldu.

eski
antiquated

I prefer antiquated models. - Eski modelleri tercih ederim.

eski
the old
eski
an old
dükkânda eskimiş
shop soiled
dükkânda eskimiş
shopworn
eski
old, ancient
eski
vet
eski
earlier

Tom now has to get up much earlier than he used to. - Tom şimdi eskisinden çok daha erken kalkmak zorunda.

We’ve all heard of outdated laws that remain on the books from earlier times, many of which are good for a few laughs. - Hepimiz eski zamanlardan kitaplarda kalan eski yasaları duyduk, bunların çoğu birkaç kahkaha için iyidir.

eski
old-time
eski
prior

Tom has no prior criminal record. - Tom'un eski suç kaydı yok.

eski
old timer
eski
of long standing
eski
onetime
eski
old, bygone; ancient; former, veteran, ex, late, onetime, previous; obsolete, obsolescent; archaic, dated; old-fashioned, antiquated, out of date, outmoded, dated, corny; worn-out, shabby; secondhand, used; back
eski
former, ex-; veteran
eski
veteran
eski
immemorial

Students have complained about homework assignments since time immemorial. - Öğrenciler çok eski zamanlardan beri ev ödevleri hakkında yakınıyorlar.

eski
trite
eski
sometime

Sometimes Tom came to meet his old friends. - Bazen Tom eski dostlarıyla görüşmeye geliyordu.

In Japan, we still sometimes see someone use an abacus, but not as often as we used to. - Japonya'da hala bazen birinin abaküs kullandığını görüyoruz, ancak eskisi kadar sık değil.

eski
previous

He didn't give us his previous employment record. - O bize eski iş kaydını vermedi.

eski
past events, what went before
eski
old, worn-out; secondhand
eski
quondam
eski
cut and dried
eski
olden

But where are the snows of olden days? - Ama eski günlerin karları nerede?

eski
out of date

This old book is quite out of date. - Bu eski kitap oldukça demode.

eski
of old

Because I am a student of old language. - Çünkü ben eski bir dil öğrencisiyim.

He went to Rome, where he saw a lot of old buildings. - O, Roma'ya gitti, orada bir sürü eski binalar gördü.

eski
ancient; early
eski
{s} early

Tom didn't need to get up as early as he did. - Tom'un eskisi kadar erken kalkmasına gerek yoktu.

I used to be a night owl, but now I'm an early riser. - Eskiden bir gece kuşuydum fakat şimdi bir erken kalkanım.

eski
elder

An old man entered the old church with his elder son, his younger daughter and her little baby. - Yaşlı bir adam, büyük oğlu, küçük kızı ve küçük bebeği ile eski kiliseye girdi.

eski
rede
eski
ripsnorter
eski
art

Do you know an artist who can restore this old picture for me? - Bu eski resmi benim için onarabilecek bir ressam biliyor musun?

Kabuki is an old Japanese art. - Kabuki eski bir Japon sanatıdır.

eski
auld
eski
hast
eski
whilom
eski
morrow
eski
cathay
eski
caution
eski
shouldst
eski
erst
eski
let

It's been so long since we've met, let's have a drink or two and talk about the good old days. - Tanıştığımızdan beri uzun zaman oldu, bir ya da iki içki içelim ve iyi eski günlerden konuşalım.

I got a letter from an old friend yesterday. - Dün eski bir arkadaştan bir mektup aldım.

eski
spissitude
eski
mistress
eski
hoar
eski
{s} secondhand
eski
daguerreotype
eski
saturnine
eski
shalt
eski
gyve
eski
eth
eski
cidevant
eski
old time
eski
hartshorn
eski
hooch
eski
ancients
eski
{s} crusted
çok eskimiş
threadbare

He was wearing a threadbare suit. - O çok eskimiş bir takım elbise giyiyordu.

التركية - التركية
kalık
(Osmanlı Dönemi) MEFZUR
Eski
(Osmanlı Dönemi) BASTÂN
Eski
ezeli
Eski
(Osmanlı Dönemi) ÂTIK
eski
Çok kullanmaktan yıpranmış, harap olmuş (şey)
eski
Çoktan beri var olan, üzerinden çok zaman geçmiş bulunan: "Ey benim eski duygularım, eski düşüncelerim
eski
Herhangi bir meslekte uzun süreden beri çalışmış olan
eski
Geçerli olmayan: "Bugün mekteplerimiz artık o eski mektepler değildir."- R. N. Güntekin
eski
Çoktan beri var olan, üzerinden çok zaman geçmiş bulunan
eski
Mesleğinde uzmanlaşmış, tecrübesi olan
eski
Önceki, sabık
eski
Geçmiş çağlardaki: "Kendimi eski zamanların eski bir gecesinde gayet geç bir saatte sokakta dolaşıyorum sanıyordum."- R. N. Güntekin
eski
Geçerli olmayan
eski
Mesleğinde uzmanlaşmış, deneyimi olan
eski
Geçmiş çağlardaki
eski
Neden böyle uzaksınız benden?"- N. Ataç. Çok kullanmaktan yıpranmış, harap olmuş şey: "Ben babamın eskilerinden uydurma şeylerle giyiniyordum."- H. Z. Uşaklıgil. Önceki, sabık: "Anlatışına bakılırsa, eski kâtibe, şimdi fevkalade şık giyiniyormuş."- H. Taner
eski
Herhangi bir görevden düştüğü veya durumunu yitirdiği için bir kimsenin eski saygınlığının kalmadığını bildirir
eski
Herhangi bir görevden düştüğü veya durumunu yitirdiği için bir kimsenin eski saygınlığının kalmadığı durumlarda kullanılır
eskimiş
المفضلات