dışında

listen to the pronunciation of dışında
التركية - الإنجليزية
off

Tom lives off-campus. - Tom kampüs dışında yaşıyor.

Tom will be out of the office until next Monday. - Tom gelecek pazartesiye kadar ofisin dışında olacak.

out of

Traveling abroad is out of the question. - Yurt dışında seyahat söz konusu değil.

We have left nothing out of our book. - Biz kitabın dışında bir şey bırakmadık.

apart from

Apart from a few mistakes, your composition was excellent. - Birkaç hatanın dışında, kompozisyonun mükemmeldi.

Apart from English, he also teaches math. - İngilizcenin dışında, aynı zamanda matematik öğretir.

outside of

Outside of a dog, a book is man's best friend. Inside of a dog, it's too dark to read. - Bir köpeğin dışında, bir kitap insanın en iyi arkadaşıdır. Bir köpeğin içinde, okumak için çok karanlıktır.

Tom has a small farm just outside of Boston. - Tom'un Boston'un hemen dışında küçük bir çiftliği var.

except

I know nothing about her except that she is a pianist. - Ben onun bir piyanist olması dışında onun hakkında hiçbir şey bilmiyorum.

The men had little to do except hunt for food. - İnsanların yiyecek için avlanmanın dışında yapacakları çok az şeyleri vardı.

short
without
beside

There was no one in the room besides Mary and John. - Mary ve John'un dışında odada kimse yoktu.

That store sells many things besides furniture. - O mağaza mobilya dışında birçok şey satmaktadır.

outside; except, exclusive of, with the exception of
save

Out of my salary, I had begun to save a few dollars. - Aylığımın dışında, birkaç dolar biriktirmeye başladım.

outside

Innovators think outside the box. - Yenilikçiler televizyonun dışında düşünüyorlar.

Outside of a dog, a book is man's best friend. Inside of a dog, it's too dark to read. - Bir köpeğin dışında, bir kitap insanın en iyi arkadaşıdır. Bir köpeğin içinde, okumak için çok karanlıktır.

aside from

Aside from him, nobody else came to the party. - Onun dışında, başka hiç kimse partiye gelmedi.

Aside from Barack Obama, all US presidents were white. - Barak Obama dışında bütün Amerika başkanları beyazdı.

saving

He is saving money for a trip abroad. - Yurt dışında bir yolculuk için para biriktiriyor.

I am saving money in order to study abroad. - Yurt dışında eğitim yapmak için para biriktiriyorum.

on the outside of
short of
out

Outside of him, no one else came to the party. - Onun dışında, başka hiç kimse partiye gelmedi.

Innovators think outside the box. - Yenilikçiler televizyonun dışında düşünüyorlar.

besides

It's unlikely that anyone besides Tom would consider taking that job. - Tom'un dışında birinin o işi almayı istemesi pek olası değil.

There was no one in the room besides Mary and John. - Mary ve John'un dışında odada kimse yoktu.

excepting
but the

Gabriel took nothing but the hot soup and a little sherry. - Gabriel sıcak çorba ve biraz şerinin dışında bir şey almadı.

except that

I know nothing except that she left last week. - Geçen hafta gitmesinin dışında bir şey bilmiyorum.

Except that here, it's not so simple. - Burası dışında, çok basit değil.

not including
exclusive
above
hyper-
other than during
bar

Our taxi pulled up outside a place called Chuck's Bar and Grill. - Taksimiz Chuck's Bar and Grill denilen bir yerin dışında durdu.

Aside from Barack Obama, all US presidents were white. - Barak Obama dışında bütün Amerika başkanları beyazdı.

barring
exclusive of
other than

I haven't had anything to eat for three days other than a stale sandwich, a rotten apple, and some spoiled yogurt. - Üç gündür, bayat bir sandviç, çürük bir elma ve biraz bozuk yoğurt dışında hiçbir şey yemedim.

Tom does little other than play the guitar. - Tom gitar çalmanın dışında çok az şey yapar.

without the exception of
out of which
beyond

The mystery of life is beyond human understanding. - Hayatın gizemi insan anlayışının dışındadır.

Is the human condition flexible enough to adapt to environments beyond Earth? - İnsan bünyesi, Dünya dışındaki ortamlara uyum sağlayabilecek kadar esnek mi?

without the exception
supra
hyper
dış
exterior
dış
external

Women's faces are often more beautiful when they take their clothes off, for they then stop thinking about their external appearance. - Kadınların yüzü giysilerini çıkardıklarında çoğunlukla daha güzeldir, zira onlar o zaman dış görünüşleri hakkında düşünmekten vazgeçerler.

Speech is external thought, and thought internal speech. - Konuşma dış düşünce ve düşünce iç konuşmadır.

dış
outer

The cerebral cortex is the brain's outer layer. - Serebral korteks beynin dış katmanıdır.

Storms have abraded the outer layer of paint. - Fırtınalar boyanın dış tabakasını aşındırdı.

dışında tutmak
leave out
dışında tutmak
exclude
dışında tutmak
to exclude from
dışında bir şey
anything but
dışında bırakma
exclusion
dışında bırakmak
put out of
dışında bırakmak
to exclude (from), to except
dışında kalmak
to stay out of
dışında outside
(of)
dışında tutmak
except
dışında tutmak
to exclude (from), to except
dış
extrinsic
dış
outward

Sami's body had no outward sign of visible trauma. - Sami'nin cesedinde hiçbir görünür dış travma işareti yoktu.

A ghost is an outward and visible sign of an inward fear. - Bir hayalet içe dönük bir korkunun dışa dönük ve görünür işaretidir.

dış
foreign

Have you ever been to a foreign country? - Hiç yurt dışında bulundun mu?

Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home. - Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor.

dış
{s} out

I can't go out because I have a lot of homework. - Dışarıya çıkamam çünkü çok ödevim var.

I wish you would shut the door when you go out. - Keşke dışarı çıktığın zaman kapıyı kapatsan.

bunun dışında
apart from that/this
ders programının dışında
extracurricular
dış
off

Don't forget to turn off the gas before going out. - Dışarı çıkmadan önce gazı kapatmayı unutmayın.

Jane offered to take care of our children when we were out. - Jane biz dışarıda iken bizim çocuklarımıza bakmayı teklif etti.

dış
(Askeri) outlying
dış
outdoor

She doesn't get outdoors much. - O, evin dışına fazla çıkmaz.

She shooed him outdoors. - O onu dışarı kışkışladı.

dış
(Biyokimya) peripheral
dış
(Otomotiv) threat

Both we and the Soviets face the common threat of nuclear destruction and there is no likelihood that either capitalism or communism will survive a nuclear war. - Biz ve sovyetler nükleer yıkımın alışılmış tehditiyle yüz yüzeyiz ve hem kapitalizmin hem komunizmin nükleer bir savaşla mücadele etmesi olasılık dışı.

dış
{s} salient
dış
appearance

Don't be fooled by appearances. - Dış görünüşlere aldanmayın.

She managed to keep up appearances. - O, dışarıya belli etmedi.

ekran dışında
(Bilgisayar) offscreen
ekran dışında
(Bilgisayar) off-screen
yetki dışında
(Ticaret) ultra vires
ülke dışında
abroad
dış
exogenous
dış
outside

Innovators think outside the box. - Yenilikçiler televizyonun dışında düşünüyorlar.

It is very cold outside. You'll catch a cold without a coat. - Dışarıda hava çok soğuk, ceketsiz üşüteceksin.

yurt dışında
abroad

I had a chance to travel abroad. - Yurt dışında seyahat etme fırsatım oldu.

Traveling abroad is now more popular. - Yurt dışında seyahat şimdi daha popüler.

benim isteğim dışında
I want my outside
dış
exteriors
dış
outher
mücbir sebepler dışında
except for force majeureexcept the compelling reasons/causes
onun dışında
aside from
onun dışında
beside
onun dışında
except for
onun dışında
apart from that
Kıta Amerikası dışında
(Askeri) outside the continental United States
anlamı dışında kullanılan kelime
counterword
atış menzili dışında
out of gunshot
bilgisi dışında
without one's knowledge
bir şeyin dışında
except for
bunun dışında
for the rest
bunun dışında
otherwise

Otherwise he had nothing to add. - Bunun dışında, onun ekleyecek bir şeyi yoktu.

Unless Tom tells you otherwise, you should be at tomorrow's meeting. - Tom sana bunun dışında söylemedikçe, yarınki toplantıda olmalısın.

bunun dışında
other than this
cinayet dışında her şey
anything short of murder
düzen dışında olan
orderless
dış
outer appearance; outer covering
dış
superficial
dış
external, outer
dış
offshore
dış
outside, exterior; outer; external; foreign
dış
ecto

Despite medical advances, ectopic pregnancy remains a significant cause of maternal mortality worldwide. - Tıbbi gelişmelere karşın dış gebelik, dünya çapındaki anne ölümlerinin önemli bir nedeni olmaya devam etmektedir.

dış
outside, exterior
dış
exo

Exoplanets are planets that are outside the solar system. - Ötegezegenler, güneş sistemi dışındaki gezegenlerdir.

The exosphere is the outermost layer of our atmosphere. - Ekzosfer atmosferimizin en dış tabakasıdır.

dış
(Geometri) circumscribed
dış
without

Tom told Mary that it was too cold to go outside without a coat. - Tom Mary'ye paltosuz dışarı gidilmeyecek kadar çok soğuk olduğunu söyledi.

It is very cold outside. You'll catch a cold without a coat. - Dışarıda hava çok soğuk, ceketsiz üşüteceksin.

gerçek anlamı dışında kullanılan sözler
cant
görev dışında
off duty

The policeman was off duty. - Polis görev dışındaydı.

görüş mesafesi dışında
(Askeri) beyond visual range
gümrük dışında
(Ticaret) ex bond
güvey olmadık, ama kapı dışında bekledik
jocular I have no expertise on this matter but it's not foreign to me
iradesi dışında
in spite of oneself
dışında
off the job
kapsam dışında bırakmak
leave it out of the scope
kent dışında bulunan
(deyim) back of beyond
kent dışında olan
extramural
kist dışında oluşmak
(Tıp) extracystic
konu dışında
far afield
konu dışında tutmak
(Dilbilim) leave aside
konunun dışında
beside the point
konunun dışında olma
irrelevancy
konunun dışında olma
irrelevance
kurulum dışında
configured-off
menzil dışında
out of range
mesai saati dışında
out of working hours
mevzu dışında
beside the question
orman kanunu dışında bırakmak
disafforest
sokak dışında
off-street
sokak dışında park
off street parking
sözleşme hükümleri dışında uygulanabilir hukuk kuralları
(Hukuk) proper law, applicable law
yeryüzü dışında var olan
extraterrestrial
yetki alanım dışında
it's not within my province
yetki dışında
beyond cognizance
yurt dışında işlenen suç
(Kanun) extra territorial offence
yurt dışında işlenen suç
(Kanun) extraterritorial offence
ülke yasaları dışında olan
extraterritorial
ülkenin yasaları dışında olan
exterritorial
şehir dışında
upstate
şehir dışında
uptown
şehir dışında
downstate
şehir dışında bulunan
out of town
şehir dışında yerleşen insanlar
overspill
şehir dışında zenginlerin yaşadığı yerleşim yeri
exurb
التركية - التركية
-den başka, sayılmazsa: "Size hiç bu mektupların dışında 'Muhterem Yusuf Ziya Beyefendi' diyen oluyor mu?"- Y. Z. Ortaç
dış
Görülen, içte bulunmayan yüzey
dış
İki veya ikiden çok şeyde merkeze daha uzak olan
dış
Açık havada geçen sahneleri içine alan çekim
dış
Herhangi bir cisim veya alanın sınırları içinde bulunmayan yer, hariç, iç karşıtı
dış
Bireyin ötesinde bir varlığı olan
dış
Bostanlar, bağlar, sürülmüş tarlalar."- A. Haşim
dış
Yabancı ülkelerle ilgili
dış
Somut kavramlarda iki veya ikiden çok şeyde merkeze daha uzak olan
dış
Bir kimsenin görünüşü, durum ve davranışları
dış
Bir konunun kapsamına girmeyen şey
dış
Herhangi bir cisim veya alanın sınırları içinde bulunmayan yer, hariç, iç karşıtı: "Hafta sonunda şehrin dışına çıkıyoruz. Şehrin artık dışındayız
dışında
المفضلات