bulaşıcı

listen to the pronunciation of bulaşıcı
التركية - الإنجليزية
(Hukuk) contagious

I thought you said it wasn't contagious. - Bunun bulaşıcı olmadığını söylediğini düşündüm.

I didn't know Tom had a contagious disease. - Tom'un bulaşıcı bir hastalığı olduğunu bilmiyordum.

infectious

I like this song. It has an infectious rhythm and it's good to dance to. - Bu şarkıyı severim. Bunun bulaşıcı bir ritmi var ve dans etmek için iyidir.

You have an infectious disease. - Senin bir bulaşıcı hastalığın var.

transmitted
zymotic
corruptive
catching
contagious, infectious, catching, communicable
taking
(Tıp) epidemic
pestilent
pestilential
ınfectious
{s} communicable
pestiferous
pinkeye
bulaşıcı hastalık
contagious disease
bulaşıcı bir hastalığım var
I have a contagious disease
bulaşıcı dönem
(Tıp) communicable period
bulaşıcı hastalık
contagion
bulaşıcı mı
Is it contagious
Birleşik Devletler Kara Kuvvetleri Bulaşıcı Hastalıklar Tıbbi Araştırma Enstitüs
(Askeri) US Army Medical Research Institute of Infectious Diseases
cenaze işleri bulaşıcı madde temizleme toplama noktası
(Askeri) mortuary affairs decontamination collection point
eklem ağrılı ateşli bulaşıcı hastalık
dengue
frengi benzeri cinsel ilişki yoluyla geçen bulaşıcı bir hast
frambesia
motorlu bulaşıcı maddeleri temizleme cihazı
(Askeri) power driven decontamination apparatus
sifilis benzeri bulaşıcı hastalık
frambesia
التركية - التركية
Birinden başkasına geçen, bulaşan, sâri
bulaşıcı hastalık
Mikrop yolu ile yayılan hastalık
bulaşıcı
المفضلات