تعريف beli̇rli̇ في التركية الإنجليزية القاموس.
- belirli
- significant
- belirli
- specific
We have specific proof of your innocence.
- Bizim masumiyetinle ilgili belirli bir kanıtımız var.
I've heard that it is best to always feed your dog at a specific time every day.
- Köpeğinizi her gün belirli bir zamanda beslemenin en iyisi olduğunu duydum.
- belirli
- certain
This book has a certain value.
- Bu kitap belirli bir değere sahiptir.
He is threatened by a certain gangster.
- O belirli bir gangster tarafından tehdit edilmektedir.
- belirli
- particular
I have nothing particular to do now.
- Şimdi yapacak belirli bir şeyim yok.
I don't think Tom is the right person for this particular job.
- Tom'un bu belirli iş için doğru kişi olduğunu sanmıyorum.
- belirli
- definite
The uncertainty about the weather has had a definite effect upon the Englishman's character.
- Hava hakkındaki belirsizlik İngilizlerin karakterlerinde belirli bir etkiye sahiptir.
There is a definite time to return the book.
- Kitabın geri dönüşü için belirli bir zaman yoktur.
- belirli
- precise
- belirli
- discrete
- belirli
- (Gıda) explicit function
- belirli
- limited
- belirli
- (Ticaret) settled
- belirli
- determinateness
- belirli
- acquired
- belirli
- notable
- belirli
- firm
- belirli
- slipt
- belirli
- determined, certain, definite, particular
- belirli
- stated
- belirli
- definitive
- belirli
- determinate
- belirli
- clear
- belirli
- set
I set myself realistic goals.
- Kendime gerçekçi hedefler belirliyorum.
I've kept a blog before. I didn't really have a set theme; I just blogged about whatever happened that day.
- Ben daha önce bir blog tuttum. Gerçekten belirli bir konum yoktu; Sadece o gün olan herhangi bir şeyi blogladım.
- belirli bir
- a certain
- belirli bir ücret karşılığı
- for a certain fee
- belirli düzeyde
- at a certain level
- belirli frekans
- certain frequency
- belirli amaç
- specific aim
- belirli belirsiz
- dim, indistinct
- belirli bir topluluğa özgü hastalık
- endemic
- belirli bir uzaklık
- certain distance
- belirli biçimi olmayan kısa müzik parçası
- bagatelle
- belirli geçmiş zaman
- definite past tense
- belirli hizmetler için ödenen vergiler ve ücretler
- (Hukuk) charges for specific services
- belirli integral
- definite integral
- belirli nedenlerle
- for certain reasons
- belirli süre
- time limit
- belirli türde mal veya malzeme satan kimse
- chandler
- belirli
- concrete
- belirli
- unambiguous
- Belirli
- given
The more people buy a given item of merchandise, the higher its price.
- İnsanlar malların belirli bir öğesini ne kadar çok alırsa, onun fiyatı o kadar yüksek olur.
- belirli
- certain to
- C-günü'nde, konuşlanma harekatının başladığı veya başlamak üzere olduğu belirli
- (Askeri) specific hour on C-day at which a deployment operation commences or is to commence
- D günü: Belirli bir harekatın başladığı ya da başlayacağı gün (NATO)
- (Askeri) unnamed day on which operations commence or are scheduled to commence
- belirli
- prescribed
- hedeflenen belirli araştırma
- (Askeri) target population
- nakil halinde (bulunan bir malın, seyir halindeki taşıyıcı aracın belirli bir mu
- (Askeri) in-transit visibility