bağcı

listen to the pronunciation of bağcı
التركية - الإنجليزية
vigneron
one who cultivates vines for winemaking
vinedresser
grape grower
vine grower
vinegrower
viticulturist
bağ
connection

With your connections, you should be able to find a job for Tom. - Bağlantıların ile, Tom için bir iş bulabilmelisin.

You should cut off your connections with that group. - O grupla bağlantıları kesmelisin.

bağ
link

The events were closely linked. - Olaylar yakından bağlantılı idi.

Tom linked to my website from his blog. - Tom bloğundan benim siteme bağlandı.

bağ
{i} vineyard
bağ
bond

There is a strong bond between the brothers. - Erkek kardeşler arasında güçlü bir bağ vardır.

The two friends have formed a deep bond of friendship. - İki arkadaş derin bir arkadaşlık bağı oluşturdular.

bağ
tie

That child could barely manage to tie his shoes. - O çocuk ayakkabılarını güçlükle bağlayabildi.

We were tied to our decision because we signed the contract. - Sözleşme imzaladığımız için kararımıza bağlıydık.

bağ
{i} relationship
bağ
{i} daughter

Your daughter is a drug addict. - Kızınız bir uyuşturucu bağımlısı.

Your daughter is a drug addict. - Senin kızın bir uyuşturucu bağımlısı.

bağ
nexus
bağ
tie, cord; bandage; bunch, sheaf; relation, connection; bond; ligament; impediment, restraint
bağ
string

He bound the package with a string. - O paketi bir iple bağladı.

Mother tied up three pencils with a piece of string. - Annem bir parça ip ile üç kurşun kalemi bağladı.

bağ
{i} noose
bağ
as
bağ
{i} knot

Check all the loose knots and fasten them tight. - Tüm gevşek düğümleri kontrol edin ve onları sıkı bağlayın.

Tom knotted the rope securely. - Tom ipi güvenli bir biçimde bağladı.

bağ
{i} cord

A developing embryo connects to the placenta via the umbilical cord. - Gelişmekte olan bir embriyo, göbek kordonu yoluyla plasentaya bağlanır.

He connected the cord to the machine. - O, kordonu makineye bağladı.

bağ
chain

All living things are connected in one chain of being. - Tüm canlılar varlığın tek zincirine bağlıdırlar.

The prisoner is in chains. - Tutsak zincirle bağlıydı.

bağ
so
bağ
{i} lace

Mary laced up her boots. - Mary çizmelerini bağladı.

Excuse me, your laces are untied. - Affedersiniz, bağcıklarınız çözülmüş.

bağ
contact

She wasn't able to contact him by phone. - O, telefonla onunla bağlantı kuramadı.

Even though we were supposed to meet at 10, I've had no contact with them. I wonder if they've had an accident. - Saat onda buluşmamız gerekiyorken, onlarla bağlantı kuramadım. Onların kaza geçirip geçirmediğini merak ediyorum.

bağ
(Bilgisayar,Teknik) connector
bağ
(Bilgisayar) hyperlink
bağ
(Biyoloji) isthmus
bağ
restraint
bağ
interconnect

Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected. - Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.

Everything is interconnected. - Her şey birbirine bağlıdır.

bağ
couple
bağ
(Askeri) ammunition clip
bağ
though

Even though we were supposed to meet at 10, I've had no contact with them. I wonder if they've had an accident. - Saat onda buluşmamız gerekiyorken, onlarla bağlantı kuramadım. Onların kaza geçirip geçirmediğini merak ediyorum.

Have you ever thought about donating your organs after you die? - Öldükten sonra hiç organlarınızı bağışlamayı düşündünüz mü?

bağ
(İnşaat) anchorage
bağ
like

You were shouting at her and I don't like that. - Sen ona bağırıyordun ve ben bundan hoşlanmıyorum.

What did the experimental set-up look like? What was connected to what and how? - Deneysel kurulum neye benziyordu? Ne neye ve nasıl bağlıydı?

bağ
ligature

Sami used a ligature to strangle Layla. - Sami, Leyla'yı boğmak için bir bağlama ipi kullandı.

bağ
ligament

I tore a ligament in my knee and had to have surgery. - Dizimde bir bağ yırttım ve ameliyat olmak zorundaydım.

Tendons and ligaments are more fragile than you might think. - Tendonlar ve bağlar düşündüğünüzden daha kırılgandır.

bağ
brace
bağ
fastener

Push buttons are a practical fastener for children's clothes. - İtmeli düğmeler, çocuk kıyafetleri için pratik bir bağlayıcıdır.

bağ
yoke
bağ
correlate
bağ
fascia
bağ
copulation
bağ
desmo
bağ
noose; relation
bağ
bandage
bağ
fastening
bağ
vinculum
bağ
binder
bağ
connexion
bağ
linkup
bağ
poet. garden; orchard
bağ
copula
bağ
alliance
bağ
header
bağ
linkage
bağ
trabecula
bağ
{i} relation

Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation. - En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.

bağ
{f} binding

This agreement is binding on all parties. - Bu anlaşma tüm tarafları bağlıyor.

It's not legally binding. - O yasal olarak bağlayıcı değil.

bağ
whether

Whether you pick the Lions or Tigers to win, the result will be a toss-up because both teams are equally strong. - Kazanmak için ister Lions'ları ister Tiger'ları seç, sonucu şansa bağlıdır. Çünkü her iki takım eşit olarak güçlüdür.

Whether you will succeed or not depends on your efforts. - Başarılı olup olmayacağın çabalarına bağlıdır.

bağ
bridle
bağ
{i} truss
bağ
till
bağ
coupling
bağ
while

He tied his dog up to the tree while he went into the store. - O dükkana giderken köpeğini ağaca bağladı

We were cut off while talking on the telephone. - Biz telefonda konuşurken bağlantı kesildi.

bağ
neither
bağ
whereas
bağ
whence
bağ
hitch

He hitched the caravan to his car. - O, karavanı arabasına bağladı.

Mary tied the horses to the hitching post. - Mary atları bağlama direğine bağladı.

bağ
fasten

Fasten your seatbelt. - Emniyet kemerini bağla.

Fasten your seat belt. - Emniyet kemerini bağla.

bağ
beginnings
bağ
lest
bağ
than

Thank you for the donation. - Bağış için teşekkürler.

Thank you for the link. - Bağlantı için teşekkürler.

bağ
{i} bonding
bağ
syndesmo
التركية - التركية
Bağ yetiştirip ürününü satan kimse
Bağlayan veya soğuk haddehaneden çıkan metal şerit bobinlere bant yapıştıran (kimse)
üzüm yetiştiren
bağvan
(Osmanlı Dönemi) KERRAM
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) f. Büyük bahçe. Bostan
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) Üzüm asması
BAĞ
(Osmanlı Dönemi) Üzüm asmaları bulunan yer
bağ
Meyve bahçesi
bağ
Bir halat üzerine atılan sağlam, düzgün ve istendiğinde kolayca çözülebilen her türlü düğüm
bağ
Asmalık
bağ
İlgi, ilişki, rabıta
bağ
Sargı
bağ
Bağlam, deste, demet. İlgi, ilişki, rabıta: "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür."- Anayasa
bağ
Nota yazarken yan yana gelen aynı veya farklı değerdeki notaların birbirine bağlanarak çalınacağını belirtmek için yapılan yay biçimindeki işaret. Üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu toprak parçası: "Üzümünü ye de bağını sorma."- Atasözü
bağ
Kemikleri birbirine bağlamaya, iç organları yerinde tutmaya yarayan lif demeti
bağ
Bir şeyi başka bir şeye veya birçok şeyi topluca birbirine tutturmak için kullanılan ip, sicim, şerit, tel gibi düğümlenebilir nesne
bağ
Bağlam, deste, demet
bağ
üzüm bahçesi
bağ
üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu, üzüm yetiştirilen toprak parçası
bağ
Üzüm kütüklerinin dikili bulunduğu toprak parçası
göz bağcı
Göz bağı yapan kimse, illüzyonist
kasık bağcı
Kasık bağı yapan veya satan kimse
bağcı
المفضلات