anlaşmak

listen to the pronunciation of anlaşmak
التركية - الإنجليزية
agree

Britain was in no hurry to agree on a peace treaty. - Bir barış anlaşması üzerinde anlaşmak için İngiltere'nin hiç acelesi yoktu.

I've got to agree with Tom on this one. - Bu konuda Tom'la anlaşmak zorunda kaldık.

compromise
get along

Tom is very easy to get along with. - Tom'la anlaşmak çok kolay.

come to an agreement
conspire
concert
to understand each other; to come to an agreement, to come to terms; to get on with sb; to get on well (with sb)
come to terms; settle
covenant
fix up on
reach an agreement
fix on
get along with

Tom is very easy to get along with. - Tom'la anlaşmak çok kolay.

to come to an understanding, reach an agreement
close
compound
settle with
(Hukuk) to agree

I've got to agree with Tom on this one. - Bu konuda Tom'la anlaşmak zorunda kaldık.

Britain was in no hurry to agree on a peace treaty. - Bir barış anlaşması üzerinde anlaşmak için İngiltere'nin hiç acelesi yoktu.

go along; make a bargain
bargain
getting on with
concur
get

Tom is very easy to get along with. - Tom'la anlaşmak çok kolay.

come

We hope to come to an accord with them about arms reduction. - Biz silah azaltma konusunda onlarla anlaşmak istiyoruz.

iron out
assent
hit it off
get on well
term
understand each other
come to terms with
coincide
come to terms on something
agree with

I have to agree with Tom on this one. - Bu konuda Tom'la anlaşmak zorunda kaldık.

I've got to agree with Tom on this one. - Bu konuda Tom'la anlaşmak zorunda kaldık.

get on
get on well with somebody
hit it off with somebody
be in accord with
get on with somebody
conclude
agree to
see eye to eye with
cotton up to
get on with
agre
go along
be in rapport with
{f} settle
compact
{f} cotton
hit it off with smb
keep in with
come to terms
difference
anlaşma
{i} deal

Tom made good money on that deal. - Tom o anlaşmada iyi para yaptı.

Maybe we can make a deal. - Belki de bir anlaşma yapabiliriz.

anlaşma
agreement

The Indians were not happy with this agreement. - Hintliler bu anlaşmadan mutlu değillerdi.

She took what he said as meaning agreement. - O, onun söylediğini anlaşma olarak aldı.

anlaşma
compact
anlaşma
{i} concert
anlaşma
concord
anlaşma
{i} conspiracy
anlaşma
accord

We hope to come to an accord with them about arms reduction. - Biz silah azaltma konusunda onlarla anlaşmak istiyoruz.

These disputes between the two nations should be solved in accordance with international law. - İki ülke arasındaki bu anlaşmazlıklar, uluslararası hukuka uygun olarak çözülmelidir.

anlaşma
settlement

The two countries will negotiate a settlement to the crisis. - İki ülke kriz için bir anlaşma görüşecekler.

The two countries came to a political settlement over this dispute. - İki ülke bu ihtilaf üzerine politik bir anlaşmaya vardı.

anlaşma
{i} assent
anlaşma
{i} contract

The union and the company have come to terms on a new contract. - Sendika ve şirket yeni bir sözleşme üzerinde anlaşma sağladılar.

They are satisfied with the contract. - Onlar anlaşmadan memnun.

anlaşma
(Tekstil) arrangament
anlaşma
arrangement

We've come to an arrangement. - Biz bir anlaşmaya vardık.

We made arrangements to meet at 6 p.m. on Monday. - Biz Pazartesi günü saat akşam 6'da buluşmak için anlaşma yaptık.

anlaş
(Bilgisayar) negotiate

The next step was to negotiate terms of a peace treaty. - Bir sonraki adım barış anlaşmasının koşullarını görüşmekti.

Attempts to negotiate a peace treaty failed. - Barış anlaşması görüşme girişimleri başarısız oldu.

anlaşma
(Ticaret) amicable settlement
anlaşma
(Politika, Siyaset) league
anlaşma
(Ticaret) charter
anlaşma
arrange

We've come to an arrangement. - Biz bir anlaşmaya vardık.

We made arrangements to meet at 6 p.m. on Monday. - Biz Pazartesi günü saat akşam 6'da buluşmak için anlaşma yaptık.

anlaşma
(Politika, Siyaset) determination
anlaş
cotton up to
anlaş
agree with

I have to agree with Tom on this one. - Bu konuda Tom'la anlaşmak zorunda kaldık.

Tom and I usually agree with each other. - Tom ve ben genellikle birbirlerimizle anlaşırız.

anlaş
concur
anlaş
{f} handshake
anlaşma
{i} handshake
anlaşma
{i} concurring
anlaşma
consensus
anlaşma
entente
anlaşma
convention
anlaşma
conclusion
anlaşma
accordance

In accordance with our agreement, he stopped asking me personal questions. - Bizim anlaşma uyarınca o bana kişisel sorular sormaya son verdi.

These disputes between the two nations should be solved in accordance with international law. - İki ülke arasındaki bu anlaşmazlıklar, uluslararası hukuka uygun olarak çözülmelidir.

anlaşma
treaty

The United States had a treaty with France. - Amerika Birleşik Devletleri'nin Fransa ile bir anlaşması vardı.

The treaty made Texas independent. - Anlaşma Texas'ı bağımsız hale getirdi.

anlaşma
alliance
anlaşma
(Tekstil) compromise

After much negotiation, the two sides in the dispute reached a compromise. - Görüşmelerden sonra iki taraf, anlaşmazlık konusunda bir uzlaşmaya vardılar.

Was the Missouri Compromise legal? - Missouri Anlaşması yasal mı?

anlaş
{f} handshaking
anlaşma
inter rater
anlaşma
{i} covenant
anlaşma
the agreement
anlaşma
deal for
anlaşma
the deal
anlaş
{f} assent
anlaş
concurring
anlaşma
agreement, understanding, accord, covenant, arrangement, compact, bond
anlaşma
pact, treaty
anlaşma
pact

Tom and I made a pact. - Tom ve ben bir anlaşma yaptık.

anlaşma
(Hukuk) accord, agreement, pledge
anlaşma
bid
anlaşma
bargain

You made a bargain with us. - Bizimle anlaşmaya vardın.

Tom and I made a bargain. - Tom ve ben anlaşmaya vardık.

anlaşma
harmony, mutual understanding
anlaşma
agreement, understanding
anlaşma
understanding

Tom and Mary came to an understanding. - Tom ve Mary anlaşmaya vardı.

We have an understanding. - Bizim bir anlaşmamız var.

anlaşma
showdown
anlaşma
concordat
anlaşma
{i} rapport
anlaşma
{i} hookup
anlaşma
{i} composition
anlaşma
{i} axis
bakımı için anlaşmak
farm out
fiyatta anlaşmak
strike a bargain
gizlice anlaşmak
collude
gizlice anlaşmak
conspire
iyi anlaşmak
get along with
iyi anlaşmak
stand in with
iyi anlaşmak
rub along
kesinlikle anlaşmak
(deyim) see eye to eye with
pazarlıkta anlaşmak
strike a bargain
temelde anlaşmak
be in substantial agreement
üç aşağı beş yukarı anlaşmak
(for a buyer and a seller) to agree on a price (after bargaining)
التركية - التركية
Sözleşmek, sözleşme imzalamak
Düşünce, duygu, amaç bakımından birleşmek, antant kalmak
Sözleşmek, mukavele imzalamak
Düşünce, duygu, amaç bakımından birleşmek, antant kalmak: "Uyuşmazlığın her safhasında taraflar da anlaşarak Yüksek Hakem Kuruluna başvurabilir."- Anayasa
antant kalmak
Anlaşma
(Hukuk) İTİLAF
Anlaşma
konvansiyon
anlaşma
Devletler arası siyasal, ekonomik, kültürel vb. alanlarda yapılan uzlaşma ve bu uzlaşmanın tespit edildiği belge, uyuşma, itilaf, antant
anlaşma
Anlaşmak işi
anlaşma
Sözleşme, mukavele
anlaşmak
المفضلات