çalma

listen to the pronunciation of çalma
Türkçe - Türkçe
Kibrit
Maden üzerine yapılmış oyma, işleme
Kadınların alınlarına bağladıkları ince eşarp
Yumurta sarısı katılarak belli kıvamda özel olarak hazırlanan az katı haldeki pekmez
Çalmak işi
Başa sarılan sarık
Kakmalı olmayan, kalemle işlenmiş
Çalınmış
Pekmezin koyusu
Hırsızlık, sirkat
Kalemle oyularak işlenmiş
Altın sarısı renginde ve bulamadan daha az kıvamlı olan pekmez
çalmak
Bir müziği dinlemeyi sağlayan aleti çalıştırmak: "Fevkalade zekidir; iyi dans eder, piyano çalar, tenis oynar, ata biner, avcıdır, kayakçıdır."- R. H. Karay
ÇAL
(Osmanlı Dönemi) Bir şeyi şiddetle kapmaya delâlet eder. Meselâ: Çal-yaka: Yakasından kapmak, şiddetle yakalamak
ÇAL
(Osmanlı Dönemi) İsimlere önden eklenip, onun daima hareket edip oynamakta olduğuna işaret ve delâlet eder. Meselâ: Çal-at : Durduğu yerde de hareket eden at
Çalmak
götürmek
Çalmak
dımbırdatmak
Çalmak
üflemek
Çalmak
almak
çal
Ala renk
çal
Taşlık yer, çıplak tepe
çal
ihtiyar
çal
Ot bağlamak için ottan yapılmış ip
çal
Fundalıklı yer
çal
Deste halindeki otu bağlamak için ottan yapılmış ip
çalmak
Kumaşın bir parçasını kesmek
çalmak
Yoğurt yapmak için sütü mayalamak, katıp karıştırmak
çalmak
Bozmak, zarar vermek
çalmak
Oymak, kalemle işlemek
çalmak
Başkasının malını gizlice almak, hırsızlık etmek, aşırmak: "İngiliz cephesinden at kaçırıp bize satan bedeviler dönüşlerinde bizim atlarımızı çalıp İngilizlere satarlardı."- F. R. Atay
çalmak
Ses çıkarmak, ses vermek
çalmak
Terayağı saklamak için kullanılan tahtadan küçük yayık
çalmak
Zamanı boşa harcatmak, ziyan edilmesine yol açmak
çalmak
Vurarak veya sürterek ses çıkartmak: "Bir yandan mızıka istiklal havasını çalıyordu."- R. E. Ünaydın
çalmak
Benzemek, andırmak: "Geniş alınlı, kırmızıya çalar, kahverengi saçlı, altın dişli tuhaf bir delikanlı gülümsedi."- S. F. Abasıyanık
çalmak
Bozmak, zarar vermek: "Acı patlıcanı kırağı çalmaz."- Atasözü
çalmak
Bir müziği dinlemeyi sağlayan aleti çalıştırmak
çalmak
Süpürmek, temizlemek
çalmak
Madeni oymak, kalemle işlemek
çalmak
Üzerine sürmek
çalmak
Benzemek, andırmak
çalmak
Yoğurt yapmak için sütü mayalamak, katıp karıştırmak: "Ana, inek sağar; yoğurt çalar, yayık vurur."- T. Buğra. Üzerine sürmek
çalmak
Boşa harcatmak, ziyan edilmesine yol açmak
çalmak
Ses çıkarmak, ses vermek: "Hafif hafif ıslıklar çalan sesi eski keskinliğini kaybetmiştir."- R. N. Güntekin
çalmak
Başkasının malını gizlice almak, hırsızlık etmek, aşırmak
çalmak
Atmak, çarpmak, vurmak
çalmak
Vurarak veya sürterek ses çıkartmak
çalma