He hid his sadness behind a smile.
- Tebessümün arkasında üzüntüsünü sakladı.
I saw the mark of sadness that had remained on her face.
- Onun yüzünde kalan üzüntü işaretini gördüm.
He felt great sorrow when his wife died.
- Eşi öldüğünde büyük üzüntü hissetti.
Joy was mingled with sorrow.
- Joy üzüntüden altüst olmuştu.
Friendship redoubles joy and cuts grief in half.
- Dostluk sevinci ikiye katlar ve üzüntüyü yarıda keser.
She went nearly mad with grief after the child died.
- Çocuğu öldükten sonra, o üzüntüden neredeyse çıldırdı.
She showed her regret over the serious mistake.
- O ciddi bir hata üzerinde üzüntüsünü gösterdi
He expressed regret over the affair.
- Olaydan duyduğu üzüntüyü ifade etti.
Cares and worries were pervasive in her mind.
- Endişeler ve üzüntüler onun aklında yaygındı.
Cares and worries were pervasive in her mind.
- Endişeler ve üzüntüler onun aklında yaygındılar.
She looked sadly at me.
- O, bana üzüntülü şekilde baktı.
He hid his sadness behind a smile.
- Tebessümün arkasında üzüntüsünü sakladı.