That baby will have slept five hours by noon.
- O bebek öğleye kadar beş saat uyumuş olacak.
This train left Aomori thirty minutes late, so we won't arrive at Tokyo before noon, I'm afraid.
- Bu tren Aomori'den yarım saat geç ayrıldı, bu yüzden maalesef Tokyo'ya öğleden önce varamayacağız.
I should get to Boston by lunchtime.
- Öğle yemeği arasına kadar Boston'a varmalıyım.
She's supposed to be back by lunchtime.
- Öğle yemeği saatine kadar burada olması gerekiyor.
They will contact us before midday today.
- Onlar bugün öğleden önce bizimle iletişime geçecekler.
It took place around midday.
- Öğle civarında gerçekleşti.
We are having lunch in the garden.
- Öğle yemeğini bahçede yiyoruz.
You have eaten lunch, haven't you?
- Öğle yemeğini yedin, değil mi?
We asked ten people to the luncheon.
- Öğle yemeğine on kişi davet ettik.
I'm afraid I won't be able to make it for our luncheon appointment.
- Maalesef öğle yemeği randevumuz için bunu yapamayacağım.
Tom said that he was eager to eat lunch with Mary.
- Tom Mary ile öğle yemeği yemek için istekli olduğunu söyledi.
Do you know a good place to have lunch?
- Öğle yemeği yemek için iyi bir yer biliyor musunuz?
Tom didn't take a siesta.
- Tom öğle uykusu uyumadı.
Frankly, I didn't have the confidence to ask Mary to have lunch with me.
- Açıkçası, Mary'nin benimle öğle yemeği yemesini istemeye güvenim yoktu.
We often have lunch together.
- Biz sık sık birlikte öğle yemeği yeriz.
I have already eaten lunch.
- Daha önce öğle yemeği yedim.
I wash my hands before eating lunch.
- Öğle yemeği yemeden önce ellerimi yıkarım.