Tavsiye sormaktan çekinme.
- Don't hesitate to ask for advice.
Öğrenci bir soru sormak için elini kaldırdı.
- The pupil held up his hand to ask a question.
Soru sormaktan korkma.
- Don't be afraid to ask questions.
Böylesina aptal bir soru sormaktan daha iyisini biliyordu.
- She knew better than to ask such a stupid question.
Siz sadece onu istemek zorundasınız ve o size verilecektir.
- You have only to ask for it and it will be given to you.
Sadece onu istemek zorundasın.
- You have only to ask for it.
Tom Mary'ye bazen yapmak zorunda olduğumuz bütün şeyin af dilemek olduğunu söyledi.
- Tom told Mary that sometimes all you have to do is ask for forgiveness.
Tom Mary'yi fırın satışında onun yardım etmesini rica etmek için aradı.
- Tom called Mary to ask her to help at the bake sale.
Tom'un beni affetmesini rica etmek için kararımı verdim.
- I've made up my mind to ask Tom to forgive me.
Tom baloya Mary'yi davet etmek istedi.
- Tom wanted to ask Mary to the prom.
Tom bana Mary'yi dansa davet etmek istediğini söyledi.
- Tom told me that he intended to ask Mary to the dance.
O geri döndüğünde ona sor.
- Ask her when she comes back.
O, ona nerede yaşadığını sordu.
- He asked her where she lived.
Ona dans etmeyi teklif etmekten ve reddedilmekten korkuyorum.
- I'm afraid of asking her to dance and being turned down.
Tom sonunda Mary'ye çıkma teklif etmek için cesaretini topladı.
- Tom finally mustered up the courage to ask Mary out.
To ask for a gift is a privilege, a wonderful expression of commitment to and ownership of the organization. Getting a yes to an ask can be a rush, but asking for the gift can and should be just as rewarding.
Communication researchers call this the foot-in-the-door syndrome. Essentially it's based on the observation that people who respond positively to a small “ask” are more likely to respond to a bigger “ask” later on.
War compelled soldiers to go to the front.
- Savaş askerleri cepheye gitmeye zorladı.
Soldiers currently in theatre will not be made redundant.
- Şu an tiyatrodaki askerler ihtiyaç fazlası yapılmayacaklar.
Senator Tom Jackson was opposed to conscription.
- Senatör Tom Jackson zorunlu askerliğe karşı çıktı.
Tom avoided military service.
- Tom askerlikten kaçtı.
I had my military service in Ankara.
- Askerlik görevimi Ankara'da yaptım.
Lincoln said troops were needed.
- Lincoln, askerlerin gerekli olduğunu söyledi.
The troops had plenty of arms.
- Askerlerin bol miktarda silahları vardı.
Do you know the name of the most successful military man from this area?
- Bu civardaki en başarılı askerin adını biliyor musun?
A change of opinions is almost unknown in an elderly military man.
- Yaşlı bir askeri adamda bir görüş değişikliği neredeyse bilinmiyor.
Tom decided to enlist in the army.
- Tom askere yazılmaya karar verdi.
The army sent soldiers to remove the miners.
- Ordu, madencileri uzaklaştırmak için asker gönderdi.
Lincoln said troops were needed.
- Lincoln, askerlerin gerekli olduğunu söyledi.
The troops easily put down the rebellion.
- Askerler isyanı kolayca bastırdı.
Tom has been AWOL since last week.
- Tom geçen haftadan beri asker kaçağı.
All the soldiers were brave.
- Bütün askerler cesurdu.
The soldiers started their attack.
- Askerler saldırısına başladı.
The troops had plenty of arms.
- Askerlerin bol miktarda silahları vardı.
The arrival of the troops led to more violence.
- Askerlerin gelişi daha fazla şiddete yol açtı.
Soldiers go on patrol in a military vehicle.
- Askerler askeri bir araçta devriye giderler.
Tom is still a rookie.
- Tom hâlâ bir acemi asker.
The boy is playing with his toy soldiers.
- Oğlan oyuncak askerleri ile oynuyor.
Was he a paratrooper?
- O bir paraşütçü asker miydi?
Tom doesn't want to be a paramedic.
- Tom paraşütçü askeri doktor olmak istemiyor.