The actress tore up her contract angrily.
- Aktris sözleşmesini öfkeyle yırttı.
She had a work contract.
- Bir iş sözleşmesine sahipti.
Tom had a previous engagement.
- Tom'un bir önceki sözleşmesi vardı.
The media got wind of a rumor about his engagement and came quickly.
- Medyanın onun sözleşmesi ile ilgili bir söylenti rüzgarı vardı ve hızlı geldi.
The contract is in the bag, so let's go out and celebrate.
- Sözleşme çantada, öyleyse kutlamak için dışarı çıkalım.
The contract was rather loose.
- Sözleşme oldukça gevşek.
Tom nodded his agreement.
- Tom sözleşmesini başı ile onayladı.
A tenancy agreement is a legally binding document between a landlord and their tenant.
- Bir kira sözleşmesi, ev sahibi ve kiracıları arasında yasal olarak bağlayıcı bir belgedir.
I don't censor their articles.
- Onların sözleşmelerini sansürlemem.
Didn't you sign a lease?
- Bir kira sözleşmesi imzaladınız mı?
Are you going to renew your lease when it expires?
- Kira sözleşmesi bittiği zaman onu yenileyecek misin?
Bush never violated the Geneva Convention.
- Bush Cenevre Sözleşmesi'ni asla ihlal etmedi.
Is Mexico a signatory to the Geneva Convention?
- Meksika, Cenevre Sözleşmesi'nde imza sahibi mi?