pará

listen to the pronunciation of pará
İngilizce - Türkçe

pará teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

para
ötesinde
para
yakın

Onun felci ilerliyor ve yakında yataktan çıkamayacak. - His paralysis is progressing, and soon he won't be able to get out of bed.

para
(Biyokimya) yan

Bu paragraf iyi yazılmış ama son cümlede bir yanlışlık var. - This paragraph is well written, but there is a mistake in the last sentence.

para
paragraf

Bu paragrafın anlamını anlayabiliyor musun? - Can you understand the meaning of this paragraph?

Tom paragrafı yeniden yazdı. - Tom rewrote the paragraph.

para
paraşütçü asker

O bir paraşütçü asker miydi? - Was he a paratrooper?

Tom paraşütçü askeri doktor olmak istemiyor. - Tom doesn't want to be a paramedic.

para
(Diş Hekimliği) ' Yanında ' anlamında önek; bazen ' peri' ile aynı anlamda kullanılır
para
ikinci derecede
para
(Tıp) Benzol halkasında birbirine karşı mevkide bulunan elementlerin durumu
para
(Tıp) 1.Bir veya daha fazla doğum yapmış olan (çocuğu olan) kadın
para
benzer
para-
(önek) ötesinde
para-
yarı
para-
tali
para-
yanındaki
para-
gibi
para-xiphoid
yan kılıç şeklinde
para
(Pisikoloji, Ruhbilim) para
Türkçe - Türkçe

pará teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

para
Devletçe bastırılan, üzerinde değeri yazılı kâğıt veya metalden ödeme aracı
para
Devletçe bastırılan, üzerinde saymaca değeri yazılı kâğıt veya metalden ödeme aracı, nakit
para
Kazanç: "Balıkçılıkta para vardır ama dalgıçlık kadar genç işidir."- S. F. Abasıyanık
para
Kuruşun kırkta biri
Para
(Osmanlı Dönemi) AKÇA
Para
mangır
Para
tıngır
Para
(Osmanlı Dönemi) PAR
Para
mangiz
Para
tıkır
Paralar
nukut
Parça
(Osmanlı Dönemi) PERGÂLE
Parça
(Osmanlı Dönemi) HUZVE
Parça
(Osmanlı Dönemi) HABBE
Parça
(Osmanlı Dönemi) FİRZE
Parça
lime
Parça
(Osmanlı Dönemi) FİLK
Parça
(Osmanlı Dönemi) FİRK
para
(Osmanlı Dönemi) akçe
parça
Birkaçı bir araya gelince bir bütünü oluşturan şeylerin her biri
parça
"benzeri", "bir örneği" gibi anlamlarda kullanılır
parça
Belirtilen durumunda bazen küçümseme ve değersiz sayma anlatır: "Bir çoban parçasısın, olmasa bile koyun / Daima eğeceksin başkalarına boyun."- K. Kamu
parça
Kısa bir süre
parça
Bir bütünden kopma, kırılma, yırtılma vb. yoluyla ayrılmış bölüm: "Alınacakları bir gece önceden küçük bir karton parçasına yazmıştır."- H. Taner
parça
Müzik eseri
parça
Sayı sıfatıyla "tane" anlamına gelir
parça
Tane. Edebiyat eserinin bir bölümü: "Hayatımın en acı ve tatlı saatleri bunun başında geçti, eserimin en güzel parçalarını onun kenarında yazdım
parça
Bir müzik eserinden alınmış tam bir bölüm
parça
Ay parçası, elmas parçası gibi deyimlerde "benzeri", "bir örneği" gibi anlamlarda kullanılır
parça
Edebiyat eserinin bir bölümü
parça
Belirtilen durumunda bazen küçümseme ve değersiz sayma anlatır
parça
Bir bütünden ayrılan, ayrı sayılan veya artakalan şey
parça
Bir bütünden kopmak, kırılmak, yırtılmak vb. yoluyla ayrılmış bölüm
parça
Güzel, alımlı kız veya kadın
parça
Az bir miktar
İngilizce - İngilizce
State in northern Brazil which has Belém as its capital
para
A woman who has had a certain number of pregnancies, indicated by the number prepended to this word
para
Short form of paralytic
para
Short form of paragraph
para
Short form of paratrooper
para
Formerly, one-hundredth of a dinar in Yugoslavia and, later, in the constituent states of that country
para
A piece of Turkish money, usually copper, the fortieth part of a piaster, or about one ninth of a cent
para
paragraph(s)
para
Short form of parachutist
para
100 para equal 1 dinar
para
a soldier in the paratroops
para
(obstetrics) the number of live-born children a woman has delivered; "the parity of the mother must be considered"; "a bipara is a woman who has given birth to two children"
para
Ortho-, and Meta-
para
A prefix denoting: (a) Likeness, similarity, or connection, or that the substance resembles, but is distinct from, that to the name of which it is prefixed; as paraldehyde, paraconine, etc
para
Also used adjectively
para
prefix meaning behind, e g , para-appendiceal
para
That two groups or radicals substituted in the benzene nucleus are opposite, or in the respective positions 1 and 4; 2 and 5; or 3 and 6, as paraxylene; paroxybenzoic acid
para
(b) Specifically: (Organ
para
an estuary in northern Brazil into which the Tocantins River flows 100 para equal 1 dinar
para
A para is a paratrooper. some guys just out of the paras. Para. is a written abbreviation for paragraph. See Chapter 9, para. 1.2. a paratrooper (paratrooper). par the written abbreviation of paragraph
para
port city in northern Brazil in the Amazon delta; main port and commercial center for the Amazon River basin
para
Chem
para
Short form of paramedic
para
prefix, beside, near
para
(pref ) far from, away, out, different from (k318)
para
A woman who has been delivered of a viable fetus
para
an estuary in northern Brazil into which the Tocantins River flows
para
A prefix signifying alongside of, beside, beyond, against, amiss; as parable, literally, a placing beside; paradox, that which is contrary to opinion; parachronism
para
also, an isomeric modification
para
having resemblance to certain features (e g Paralithic)
para
Paragraph Identifies a block of text It is a mix of #PCDATA and special text elements Attributes: N/A
para
Cf
para
Paraplegic
para
param: Sanskrit word meaning supreme
para
{i} coin of low value, penny
para
Beside/next to
para
A variety of forastero cacao bean cultivated in the Brazilian state of the same name
para
Refers to groups occupying 1,4 positions on a benzene ring
Pará rubber tree
Hevea brasiliensis, the rubber tree
para red
Paranitraniline red
para reds
plural form of para red
para-
This word needs a definition. Please help out and add a definition, then remove the text {{rfdef}}
para-
Forming words relating to activities carried out with a parachute
para-
In isomeric benzene derivatives, having the two substituents in opposite positions (compare ortho- and meta-.)
para-
abnormal, incorrect
para-
resembling
para-
beside, near, alongside, beyond
paras
{i} parachuters, skydivers, people who jump from aircraft and float to earth using parachutes
paras
plural of para; paratroopers
Türkçe - İngilizce

pará teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı

para
money

He has lots of money. - O aşırı para harcıyor.

How much money do you want? - Ne kadar para istiyorsun?

para birimi
currency

The former Italian currency was the lira and its symbol was ₤. It's not related to the Turkish lira. - Daha önceki İtalyan para birimi liradır.ve onun sembolü £ dır.O Türk lirasıyla ilgili değildir.

In several European countries, the current currency is the euro. Its symbol is €. One euro is worth about two Turkish lira. - Birtakım Avrupa ülkelerinde geçerli para birimi avrodur. Simgesi € şeklindedir. Bir avro yaklaşık iki Türk lirası değerindedir.

para kazanmak
earn

He worked very hard to earn a lot of money. - Çok para kazanmak için çok çalıştı.

Tom changed jobs to earn more money. - Tom daha çok para kazanmak için iş değiştirdi.

parça
piece

Give me two pieces of chalk. - Bana iki parça tebeşir ver.

Please write the answer on this piece of paper. - Lütfen cevabı bu kâğıt parçasına yazın.

beklenmedik bir para
windfall
parça
part

Death is an integral part of life. - Ölüm hayatın tamamlayıcı bir parçasıdır.

Mother divided the cake into three parts. - Anne pastayı üç parçaya böldü.

fazla para çekmek
overdraw
peşin para
cash
devletin devlete barış için ödediği para
tribute
ödünç para
loan

Has Tom ever asked you to loan him money? - Tom hiç ona ödünç para vermeni istedi mi?

I loaned Tom some money. - Ben Tom'a biraz ödünç para verdim.

para
means

She lives beyond her means. - O, kazandığından çok para harcıyor.

They live beyond their means. - Onlar kazandıklarından çok para harcıyorlar.

para
dough

I'm rolling in dough. - Ben çok para kazanıyorum.

He's rolling in dough. - O, çok para kazanıyor.

para
currency

In 1971 the United Kingdom changed its currency to the decimal system. - 1971 de Britanya Kırallığı parasını ondalık sisteme çevirdi.

France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea. - Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.

para
shiners
para
gelt (yiddish)
para
(Pisikoloji, Ruhbilim) para
para
(Argo) benjamins
para
(Argo) ruff
para
iron
para
fund

IMF stands for International Monetary Fund. - IMF Uluslararası Para Fonu (IMF) anlamına gelir.

We exhausted our funds. - Biz para kaynağını tükettik.

para
(Argo) dead prez
para
(Argo) dosh
para
kail
para
finances

A household is a group that shares the same living space and finances. - Ev halkı, aynı yaşam alanını ve parayı paylaşan bir gruptur.

para
banknote
para
(Ticaret) allowance
para
(Argo) dead presidents
para
(Argo) wonga
para
the wherewithal
para
monetary

It is important for a nation to have an adequate mix of monetary and fiscal policies. - Bir milletin para ve mali politikalarının yeterli karışımına sahip olması önemlidir

They have monetary problems. - Onların parasal problemleri var.

para
lolly
para
funds

Many of my friends tried to live on their own but moved back home because of insufficient funds for their lifestyle. - Arkadaşlarımdan birçoğu kendi başlarına yaşamaya çalıştı ancak yaşam biçimleri için yetersiz para nedeniyle eve döndü.

Tom is running short of funds. - Tom para kaynağını tüketiyor.

para
lucre
para
bread

When he had no money, he couldn't buy any bread. - Parası olmadığı zaman hiç ekmek alamazdı.

He had barely enough money to buy bread and milk. - Ekmek ve süt alacak kadar parası ancak vardı.

para
rock

Tom and Mary have jumped together from Pulpit Rock with a parachute. It was a short but magical experience. - Tom ve Mary birlikte Pulpit Rock'tan paraşütle atladılar. Kısa ama büyülü bir deneyimdi.

para
kale
para
dust
para
money, cash, dough; (kâğıt) banknote; (madeni) coin; pecuniary
para
sugar
para
chip

We all chipped in to buy our teacher a birthday present. - Hepimiz öğretmenimize bir doğum günü hediyesi almak için para verdik.

para
Chink
para
ducat
para
boodle
para
(a) para (one fortieth of a kuruş)
para
pecuniary
para
oof
para
shekels

If you want to go to Israel, you need many shekels. Water costs only 0,50 ₪. - İsrail'e gitmek istiyorsan çok paraya ihtiyacın var. Su sadece 0,50 ₪.

para
pay dirt
para
tin
para
filthy lucre
para
(Hukuk) money, cash
para
Jack

My jacket has a secret pocket where I can hide money or other valuables. - Ceketimin para veya başka şeyler saklayabileceğim gizli bir cebi var.

With the money Jack won from his lawsuit, he should be able to live on easy street. - Jack davasından kazandığı parayla refah içinde yaşayabilmeli.

para
green

Green is the color of money. - Yeşil, paranın rengidir.

para
coffers
para
brass

The five yuan coins are brass, and the ten yuan coins are made out of bronze. - Beş yuan paralar pirinç, ve on yuan paralar bronz dışında yapılır.

The 5 yen coin is made from brass and the 10 yen coin is made from bronze. - 5 yen bozuk para pirinçten yapılır ve 10 yen bozuk para bronzdan yapılır.

para
purse

I put my money in a purse. - Paramı bir cüzdana koydum.

He has swords and purse. - Onun kılıçları ve parası var.

para
cash

Tom caught Mary stealing money from the cash register. - Tom Mary'yi yazar kasadan para çalarken yakaladı.

Many people use cash machines to withdraw money. - Pek çok insan para çekmek için nakit para çekme makineleri kullanıyor.

para
coin

The Italian paid for his coffee in Germany with Greek euro coins. - İtalyan, Almanya'da kahvesi için Yunan euro parası ile ödeme yaptı.

A nickel is a five-cent coin. - Bir nikel beş kuruş değerinde bozuk paradır.

para
rhino
para
wherewithal
para cezası vermek
fine
para çekme
withdrawal
para cezası
(Hukuk) fine

Tom paid a $300 fine. - Tom 300 dolar para cezası ödedi.

Ken was fined 7,000 yen for speeding. - Ken hızdan dolayı 7.000 yen para cezasına çarptırıldı.

para biriktirmek
to save money
para iadesi
refund

I'd like to get a refund. - Para iadesi istiyorum.

Please send me a refund. - Lütfen bana bir para iadesi yapın.

para kaynağı
fund

We exhausted our funds. - Biz para kaynağını tükettik.

Tom is running short of funds. - Tom para kaynağını tüketiyor.

para basmak
counterfeit
para parayı çeker
Money breeds money
para yatırmak
to invest
para yatırmak
deposit

Sir, I would like to deposit my money. How do I do that? - Beyefendi, ben para yatırmak istiyorum. Bunu nasıl yaparım?

I want to deposit some money. - Biraz para yatırmak istiyorum.

para yetirilebilir
affordable
para çekmek
withdraw

How much money you would like to withdraw? - Ne kadar para çekmek istersin?

Many people use ATMs to withdraw money. - Birçok kişi ATM'leri para çekmek için kullanır.

para alma
(Ticaret) collection
para almak
get money
para dökmek
spend a lot of money
para etmek
work
para etmek
cost
para etmek
worth
para etmek
to be worth
para etmek
tell
para etmek
be worth
para için
for money
para yemek
accept a bribe
para ödeme
(Ticaret) disbursement
para ödemek
pay
para ödülü
purse
para üstü
remainder
para basmak
print money
para yatırmak
Make deposit

Making bank deposits just got easier. Make deposits quickly and easily.

parça
bit

When I was a kid, touching bugs didn't bother me a bit. Now I can hardly stand looking at pictures of them. - Ben bir çocukken, böceklere dokunmak beni bir parça rahatsız etmezdi. Şimdi neredeyse onların resimlerine bakmaya katlanamıyorum.

Tom hasn't changed a bit since college. - Tom üniversiteden beri bir parça değişmedi.

parça
fragment

Fragments of the mirror were scattered on the floor. - Ayna parçaları zemin üzerinde dağıldı.

He tried to put the fragments of a broken vase together. - O, kırık bir vazonun parçalarını bir araya getirmeye çalıştı.

parça
passage

Read this passage and translate it into Japanese. - Bu parçayı okuyup Japonca'ya çevir.

The following passage is a quotation from a well-known fable. - Aşağıdaki parça iyi bilinen bir fabldan bir alıntıdır.

parça
{i} component

He instantly regretted taking apart the laptop after realizing how many complex components there were inside. - İçinde ne kadar karmaşık parçalar olduğunu farkettikten sonra dizüstünü söktüğüne anında pişman oldu.

parça
{i} catch
parça
segment
parça
cake

She shared her piece of cake with me. - O, kek parçasını benimle paylaştı.

Cutting a cake into equal pieces is rather difficult. - Bir pastayı eşit parçalara ayırma oldukça zordur.

parça
lump

He gave him a lump of silver as big as his head. - Ona kafası kadar büyük gümüş bir parça verdi.

Then little Gerda wept hot tears, which fell on his breast, and penetrated into his heart, and thawed the lump of ice, and washed away the little piece of glass which had stuck there. - Sonra küçük Gerda, onun göğsüne dökülen, oradan kalbine nüfuz edip, buz kalıbını eriten ve orada saplanmış olan küçük cam parçasını alıp götüren sıcacık gözyaşlarını döktü.

parça
portion

I'd like a large portion, please. - Lütfen, büyük bir parça istiyorum.

parça
{i} scrap

Tom asked for Mary's address and wrote it down on a piece of scrap paper. - Tom Mary adresini istedi ve onu bir parça kâğıt üzerine not etti.

I wrote down his phone number on a scrap of paper. - Onun telefon numarasını bir kâğıt parçasına yazdım.

parça
{i} item

Your item will be shipped as soon as possible. - Parçanız en kısa sürede gönderilecektir.

That's an item from a famous company. - Bu ünlü bir şirketten bir parça.

parça
{i} fraction
para
(Argo) ends
paralar
monies
parça
clip
parça
stretch

The dough broke up when Tom tried to stretch it. - Tom onu germeye çalıştığında hamur parçalandı.

parça
(Politika, Siyaset) extract
parça
length
parça
chop

And the servant came and chopped the Tree into little pieces. - Uşak geldi ve ağacı küçük parçalara ayırdı.

Before forks and chopsticks, people usually ate food with a piece of flat bread. - Çatal ve çubuklardan önce, insanlar genellikle düz bir parça ekmek ile yemek yerdi.

parça
clump
parça
clod
parça
slug 
parça
pass

Read this passage and translate it into Japanese. - Bu parçayı okuyup Japonca'ya çevir.

There is a limit of two pieces of luggage for each passenger. - Her yolcu için iki parça bagaj limiti vardır.

parça
slice

Would you slice me a piece of ham, please? - Bana bir parça jambon dilimler misin?

parça
(Bilgisayar) parts

This factory manufactures automobile parts. - Bu fabrika, otomobil parçaları üretmektedir.

Tom is making spare parts in a car factory. - Tom bir araba fabrikasında yedek parça yapıyor.

parça
song

Did you listen to her new song? - Onun yeni parçasını dinledin mi?

parça
{i} moiety
parça
particle

The Higgs boson has been called the God particle. - Higgs bozonu, Tanrı parçacığı olarak adlandırıldı.

Some scientists think that gravity is made up of particles called gravitons which travel at the speed of light. - Bazı bilim adamları yer çekiminin ışık hızıyla seyahat eden graviton denilen parçacıklardan yapıldığını düşünüyor.

parça
(Muzik) pieces

There were four pieces of furniture in the room. - Odada dört parça mobilya vardı.

Give me two pieces of chalk. - Bana iki parça tebeşir ver.

parça
snippet
parça
quote
parça
slide
parça
chapter
parça
chick

On the plate was a piece of chicken, a potato and some green peas. - Tabakta bir parça piliç, bir patates ve biraz yeşil bezelye vardı.

parça
dibs
para
capital

Mr. Morita started a business by using borrowed money as capital. - Bay Morita sermaye olarak borç para kullanarak bir işe başladı.

You worship money because you believe in capitalism. - Kapitalizme inandığın için paraya tapıyorsun.

para
wealth
para
pelf
para
obverse
para
leeway
para
take

It takes a lot of money to keep up such a big house. - Böylesine büyük bir evi geçindirmek için çok para gerekir.

Jane went to the bank to take out some money. - Jane biraz para çekmek için bankaya gitti.

para
moolah
parça
article

Nouns, pronouns, verbs, adjectives, adverbs, articles, prepositions, conjunctions, and interjections are the parts of speech in English. - İsimler, zamirler, fiiller, sıfatlar, zarflar, makaleler, edatlar, bağlaçlar, ve ünlemler İngilizcede konuşma parçalarıdır.

parça
cut

Tom cut his sister a piece of cake. - Tom kız kardeşine bir parça kek kesti.

Tom cut the pie into six pieces. - Tom pastayı altı parçaya böldü.

parça
grain
parça
snatch
parça
dollop
parça
ounce

It's clear Tom doesn't have an ounce of humanity. - Tom'un bir parça insanlığının olmadığı açık.

parça
cantle
parça
unit

Work is a very important part of life in the United States. - Çalışma ABD'de hayatın çok önemli bir parçasıdır.

The Shetland Islands are part of the United Kingdom. - Shetland Adaları Birleşik Krallığın bir parçasıdır.

parça
section
parça
jot
parça
slug
parça
bar

I can rip you apart with my bare hands. - Seni çıplak ellerimle parçalayabilirim.

Can you break an apple in half with your bare hands? - Çıplak ellerinle bir elmayı parçalayabilir misin?

parça
text
parça
quotation

The following passage is a quotation from a well-known fable. - Aşağıdaki parça iyi bilinen bir fabldan bir alıntıdır.

parça
gusset
parça
iota
parça
track

This is my favorite track on the entire disc. - Bu, bütün diskteki favori parçam.

Possibly the fossilized tracks belong to animals of the Jurassic period. - Muhtemelen fosilleşmiş parçalar jura dönemi hayvanlarına aittir.

parça
{i} tool

I fixed the flashlight using a small tool. - Ben küçük bir parça kullanarak el fenerini onardım.

A pick is a long handled tool used for breaking up hard ground surfaces. - Bir kazma sert zemin yüzeyleri parçalamak için kullanılan uzun saplı bir araçtır.

para
rich

How can Bill Gates be the the world's richest man if he gave away all of his money? - Bill Gates parasının hepsini bağışladıysa nasıl dünyanın en zengin adamı olabilir?

Even if I were rich, I wouldn't give money to him. - Zengin olsam, ona para vermem.

paralar
money
para
kale,kail
para
exchequer
para
coffer
para
effective
para
wampum
para
loot
para
kickback
parça
attachment
parça
used as a counting word: beş parça kumaş five lengths of cloth
parça
piece (of literature, music, fine art); passage (from a piece of literature, music, or fine art)
parça
member
parça
driblet
parça
slang hashish, hash
parça
(Hukuk) article, component, fragment
parça
patch

Tom has a patch of gray in his hair. - Tom'un saçında bir parça gri var.

parça
slang pretty woman, nice piece of goods
parça
piece; fragment; bit
parça
a poor substitute for ..., a worthless thing that goes by the name of ...: bu hekim parçası this worthless individual who's supposed to be a doctor
parça
(et) gobbet
parça
batch
parça
dribblet
parça
item (in a set of several items)
parça
morsel
parça
piece; bit; fragment; particle; component; morsel; item; part; piece, song; chick; quotation, quote, passage
parça
shred

Tom shredded the lettuce. - Tom marulu parçaladı.

Tom put a bag of shredded cheese into his shopping cart. - Tom alışveriş sepetine bir kutu parçalanmış peynir koydu.

parça
(Nükleer Bilimler) substrates
parça
division
parça
remnant
parça
tablet
parça
versicle
parça
flake
parça
dregs
parça
clast
parça
smithereen
parça
fritter
parça
avulsion
parça
gobbet
parça
(İnşaat) armature
parça
gob
pará

    Heceleme

    pa·ra

    Türkçe nasıl söylenir

    perı

    Telaffuz

    /ˈperə/ /ˈpɛrə/

    Etimoloji

    [ pär-& ] (noun.) 1687. The second part of words such as primipara and multipara