kulak

listen to the pronunciation of kulak
İngilizce - Türkçe
{i} toprak sahibi zengin çiftçi
Rus tarihinde nekonomik açıdan üst düzeyde bulunan toprak sahibi zengin çiftlik sahibi
{i} rus çiftlik sahibi
kulak asmamak
(deyim) Turn a deaf ear, be deaf to something, turn a deaf ear (to sb/sth), fling to the winds
kulak misafiri olmak
ben nerden biliyim
kulak vermemek
(deyim) Turn a deaf ear, be deaf to something, turn a deaf ear (to sb/sth), fling to the winds
rasp raspa, kaba törpü; törpü sesi, kulak tirmaliyici ses
törpülemek, rendelemek
rasp raspa, kaba törpü; törpü sesi, kulak tirmaliyici ses
gıcırdamak
rasp raspa, kaba törpü; törpü sesi, kulak tirmaliyici ses
rahatsız etmek, sinirlendirmek, dokunmak
Türkçe - Türkçe
Balıklarda başın iki yanında bulunan ve ağızdan alıp solungaçlardan geçirdiği suyu dışarıya vermeye yarayan yarıklardan her biri
Telli çalgılarda tel germeye yarayan burgu
Denizlerin karalara doğru girmiş olan parçalarına verilen ad
Bu organın, sesleri toplayıp içeriye almaya yarayan dış bölümü
Akarsuların ve özellikle göllerin karaya giren ve durgunlaşan yerleri
Varlıklı Rus köylüsü
Başın her iki yanında bulunan işitme organı: "Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum."- H. C. Yalçın
işitme işlevini gören ve denge organını içinde bulunduran anatomik yapı
Varlıklı eski Rus köylülerine verilen ad
çarlık Rusya'sında zengin köylülere verilen ad
Başın her iki yanında bulunan işitme organı
Bu organın, sesleri toplayıp içeriye almaya yarayan dış bölümü: "Elleriyle kulaklarını tıkayıp yatağının yanında tortop oldu."- H. E. Adıvar
Sabanın toprağa giren kısmının iki yanında bulunan ve toprağı yollara dökmeye yarayan parça
Seslerin uygunluğunu seçebilme ve değerlendirebilme yeteneği
(Osmanlı Dönemi) USMUH
üzn
guş
(Osmanlı Dönemi) SINARE
misma
kulak altı bezi
Kulağın yakınında bulunan tükürük bezlerinin en büyüğü
kulak davulu
Kulak zarı
kulak demiri
Pulluklarda, uç demirinin kaldırdığı toprağı ters çeviren demir
kulak dolgunluğu
İşiterek elde edilen bilgi
kulak erimi
Sesin işitilebileceğı uzaklık
kulak kepçesi
Sesi toplayarak orta kulağa göndermeye yarayan, kulağın, yarım daire biçimindeki bölümü
kulak kulağa
Gizlice, başkası duymaksızın
kulak memesi
Kulağın yumuşak ve kıkırdaksız olan alt ucu
kulak misafiri
Yanında konuşulan bir şeyi, konuşmaya katılmadan dinleyen kimse
kulak misafiri olmak
Yanında konuşulan bir şeyi konuşmaya katılmadan dinlemek
kulak sadakası
Duyulan ve öğrenilen bilgilerin bir bölümünün başkalarına aktarılması
kulak tıkacı
Çok şiddetli sesleri, gürültüleri hafifletmek için kulağın içine veya üzerine konulan araç
kulak tırmalayıcı
Kulağı rahatsız eden
kulak zarı
Dış kulakla orta kulağı birbirine bağlayan zar, kulak davulu
kulak çivisi
Kağnıda tekerleğin çıkmaması için mazının ucuna takılan çivi
Kulak memesi
kulaktozu
Kulak memesi
(Osmanlı Dönemi) BİNAGUŞ
Kulak vermek
sroş
Kulaklar
azan
dış kulak
Kulağın, kulak kepçesi ve dış kulak yolundan oluşan bölümü
kulak
Kulağın işitme sinirlerinin bulunduğu bölümü
kepçe kulak
Kocaman ve öne doğru kulakları olan (kimse)
orta kulak
Kulak zarı, çekiç, örs, üzengi kemiklerinin bulunduğu, dış kulakla iç kulak arasındaki bölüm
orta kulak boşluğu
Dış kulak ile iç kulak arasındaki boşluk
orta kulak iltihabı
Orta kulakta oluşan iltihaplı hastalık
İngilizce - İngilizce
A prosperous peasant in the Russian Empire or the Soviet Union, who owned land and could hire workers
{i} wealthy peasant farmer in czarist Russia
A prosperous landed peasant in tsarist Russia
(Russian: "fist") Wealthy or prosperous landed peasant in Russia. Before the Russian Revolution of 1917, kulaks were major figures in peasant villages, often lending money and playing central roles in social and administrative affairs. In the War Communism period (1918-21), the Soviet government undermined the kulaks' position by organizing poor peasants to administer the villages and requisition grain from richer peasants. The kulaks regained their position under the New Economic Policy, but in 1929 the government began a drive for rapid collectivization of agriculture and "liquidation of the kulaks as a class" (dekulakization). By 1934 most kulaks had been deported to remote regions or arrested and their land and property confiscated
A farmer whom Communists in Soviet Russia deemed to be wealthy
Türkçe - İngilizce
ear

The ear canal sends sound waves to the eardrum. - Kulak kanalı, kulak zarına ses dalgaları gönderir.

She closed her ears to what he was saying. - O, onun söylediğine kulaklarını kapattı.

lobe

I wonder why we have ear lobes. - Neden kulak memelerimiz olduğunu merak ediyorum.

I wonder what ear lobes are for. - Kulak memelerinin ne işe yaradığını merak ediyorum.

gill
oto

The Otolaryngologist suffered from hipopotomonstrosesquipedaliofobia. - Kulak burun boğaz uzmanı hipopotomonstrosesquipedaliofobia'dan muzdaripti.

tuning peg
handgrip, lug, (rounded) handle (of a cooking pot)
natural sense of musical pitch, ear
aural
lug

Please look after my luggage. - Lütfen bagajıma göz kulak ol.

gill (of a fish)
ear; gill; flange; tuning peg; aural
otolaryngologist
otology
ears of
ear of
lughole
(Anatomi) auris
tympanum
flange
ear(1)
(Nükleer Bilimler) bracket
kulak vermek
hear
kulak asmayan
deaf
kulak vermek
listen carefully
kulak vermek
hark
kulak ağrısı
earache

I'm feeling OK except for the earache. - Kulak ağrısı dışında kendimi iyi hissediyorum.

kulak misafiri olmak
eavesdrop
kulak vermek
harken
kulak vermek
heed
kulak vermek
mind
kulak asmak
mind
kulak asmak
give heed to
kulak asmak
pay heed to
kulak asmak
pay attention to
kulak asmak
take heed of
kulak asmak
lend an ear
kulak asmak
heed
kulak asmamak
ignore
kulak asılmamak
be disregarded
kulak ağrısı
(Tıp) ear pain
kulak davulu
(Tıp) tympana
kulak delme
ear-piercing
kulak eğitimi
(Dilbilim) ear-training
kulak jeli
(Tıp) ear gel
kulak kepçesi
earlap
kulak kepçesi
the external ear
kulak kesilmek
all ears
kulak kesilmek
be on the watch
kulak küpesi
(Tıp) ear tag
kulak memesi
(Anatomi) ear lobe
kulak memesi
(Anatomi) lobule
kulak misafiri
overheard
kulak takozu
spring brackets
kulak tamponu
(Tıp) ear tampon
kulak tozu
(Tıp) ear powder
kulak tıkacı
ear muffs
kulak tıpası
(Askeri) ear plug
kulak vermek
give ear
kulak vermek
(deyim) give an ear to
kulak vermek
regard
kulak vermek
(deyim) lend an ear to
kulak vermek
lend an ear
kulak vermek
listen for
kulak vermek
(Konuşma Dili) take to heart
kulak vermek
pay attention to
kulak vermek
(deyim) prick up one's ears
kulak vermek
give ear to
kulak vermek
listen to
kulak yolu
auditory canal
kulak zarı
(Tıp) tympana
kulak ardı etmek
Turn a deaf ear
kulak burun boğaz
Otorhinolaryngology: The study of diseases of the ear, nose, and throat
kulak burun boğaz doktoru
ear, nose and throat doctor
kulak iltihabı
otitis
kulak içi
ear
kulak kepçesi
auricle
kulak pamuğu
(Ev ile ilgili) Cotton bud
kulak vermek
(deyim) Lend an ear, lend one's ear, listen attentively, pay attention, give an ear
kulak çubuğu
Ear stick
kulak çınlaması
(Tıp, İlaç) Ringing or buzzing in the ears, tinnitus
kulak çınlaması
Syrigmus, a singing in the ears
kulak akıntısı
discharge from an ear
kulak altı tükürük bezi
parotid gland
kulak altı tükürük bezi
parotid
kulak ardı etmek
to turn a deaf ear
kulak asmak
listen
kulak asmak
to pay attention (to); to heed
kulak asmak
to lend an ear, to pay attention to, to heed (of sth)
kulak asmamak
to turn a deaf ear, to be deaf to sth, to turn a deaf ear (to sb/sth)
kulak asmamak
fling to the winds
kulak ağrısı
otalgia
kulak borusu
(cihaz) ear trumpet
kulak boşluğu
(Tıp) vestibule of the ear
kulak burun boğaz
otorhinolaryngology
kulak burun boğaz hastalıkları bilimi
otology
kulak burun boğaz uzmanı
otolaryngologist
kulak burun boğaz uzmanı
otorhinolaryngologist
kulak burun boğaz uzmanı
ear, nose and throat specialist
kulak cerrahı
aural surgeon
kulak damlası
(Tıp) ear drops
kulak damlası
eardrops
kulak davulu
tympanum
kulak davulu ile ilgili
tympanic
kulak deldirmek
have one's ear-pierced
kulak delici
earsplitting, deafening (noise)
kulak delmek
pierce ears
kulak doktoru
(Tıp) ear doctor
kulak dolgunluğu
hearsay, knowledge acquired by listening
kulak dolgunluğu
knowledge picked up here and there (by listening)
kulak erimi
earshot
kulak etrafındaki saç lülesi
earphone
kulak ile
aurally
kulak iltihabı
path. ear infection
kulak içi
endaural
kulak işareti
earmark
kulak kabartmak
to prick up one's ears
kulak kabartmak
prick up one's ears
kulak kabartmak
cock one's ears
kulak kabartmak
overhear
kulak kabartmak
to prick up one's ears, be all ears
kulak kabartmak
eavesdrop
kulak kapakçığı
ear flap
kulak kemikçiği
ossicle
kulak kepçesi
pinna
kulak kepçesi
earlap, the external ear
kulak kepçesi
anat . earlap, the external ear
kulak kepçesi çukuru
concha
kulak kepçesiyle ilgili
auricular
kulak kesilmek
incline one's ear to smb
kulak kesilmek
be all ears
kulak kesilmek
to be all ears
kulak kesilmek
to be all ears, listen attentively
kulak kiri
wax

What do you use to pick wax out of your ears? - Kulaklarınızdaki kulak kirini çıkarmak için ne kullanırsınız?

kulak kiri
cerumen
kulak kiri
earwax
kulak kiri
(Fizyoloji) ceruminous
kulak koruyucu
ear protectors
kulak kremi
(Tıp) ear cream
kulak manşonu
(Askeri) ear muff
kulak manşonu
(İnşaat) ear-muff
kulak memesi
earlobe
kulak memesi
lobe of the ear
kulak menzili
earshot
kulak merhemi
(Tıp) ear ointment
kulak mikrofonu
ear microphone
kulak misafiri
auricular witness
kulak misafiri
earwitness

One eyewitness is better than ten earwitnesses. - Bir görgü tanığı, on tane kulak misafirinden daha iyidir.

kulak misafiri
eavesdropper
kulak misafiri olmak
to overhear
kulak misafiri olmak
overhear

I didn't mean to eavesdrop, but I did overhear you. - Kulak misafiri olmak istemedim ama tesadüfen duydum.

Tom couldn't help overhearing what Mary said. - Tom Mary'nin dediğine kulak misafiri olmaktan kendini alamadı.

kulak misafiri olmak
to overhear, to listen in
kulak muayene aleti
otoscope
kulak salyangozu
cochlea
kulak spreyi
(Tıp) ear spray
kulak sınavı
audition
kulak taşı
(Biyoloji) otolith
kulak tutmak
to listen carefully (to)
kulak tüyleri
(Hayvan Bilim, Zooloji) auricular feathers
kulak tıkamak
to pretend not to hear; to ignore
kulak tırmalamak
grate on the ear
kulak tırmalamak
rasp
kulak tırmalamak
jar
kulak tırmalamak
to jar
kulak tırmalayan
jarring
kulak tırmalayan ses
strum
kulak tırmalayan ses
rasping
kulak tırmalayıcı
discordant
kulak tırmalayıcı
piping
kulak tırmalayıcı
rasping
kulak tırmalayıcı
rough
kulak tırmalayıcı ses
piping
kulak tırmalayıcı ses
bray
kulak uyuzu
ear mange
kulak uzmanı
aurist
kulak uğuldaması
a singing in the ears
kulak uğultusu
(Tıp) a ringing in the ears
kulak uğultusu
ringing in the ears
kulak ve ağız
(Askeri) ear and mouth
kulak verme
listening carefully
kulak verme
ear
kulak verme
heed

He doesn't heed any advice. - O herhangi bir tavsiyeye kulak vermez.

kulak vermek
to listen carefully (to)
kulak vermek
take heed of
kulak vermek
pay attention
kulak vermek
to give ear, to listen out, to heed, to pay attention (to sb/sth)
kulak vermek
hearken
kulak vermek
attend
kulak yağı
earwax, cerumen
kulak yolu
anat . auditory canal
kulak zarı
tympanic membrane
kulak zarı
tympanum
kulak zarı
drumhead
kulak zarı
drum
kulak çınlaması
a singing in the ears
kulak şeklinde
(Anatomi) auriform
dikmek (kulak)
prick up
kulak asmak
regard
kulak memesi
lobe
kulak vermek
pay heed
kaba kulak
brute ear
kulak vermek
listen out
tele-kulak
Phone-tapping
ana kulak
major lobe
ağız veya kulak yarası
canker
dayaktan şişmiş kulak
cauliflower ear
devede kulak
a drop in the ocean
devede kulak
a drop in the bucket
devede kulak gibi
derisory
dış kulak
external ear
en yakın kulak uzmanı nerede
Where is the nearest ear specialist
ense kulak yerinde
(Konuşma Dili) big and burly (man)
göz kulak olmak
to look after, to take care of, to watch over, to keep an eye on, to hold the fort
kelle kulak yerinde
(deyim) fit as a fiddle
kelle kulak yerinde strapping, big and robust
(man)
kulak memesi
earlap
kulak vermek
lend one's ear
suni kulak
(Teknik,Telekom) artificial ear
vicdanına kulak veren
qualmish
yan kulak
side lobe
yapay kulak
artificial ear
kulak

    Heceleme

    ku·lak

    Telaffuz

    Etimoloji

    [ 'kü-"lak, -"läk, k&u ] (noun.) 1877. 1877 Kulak, 1885 koulak. From Russian кулак (kulák), originally meaning “fist”. Compare also Russian раскулачивание (raskuláčivanie, “dekulakization”), подкулачник (podkuláčnik, “subkulak”).