konuşma

listen to the pronunciation of konuşma
Türkçe - İngilizce
talking

Tom kept talking all night. - Tom, bütün gece konuşmayı sürdürdü.

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

conversation

Their conversation went on. - Onların konuşmaları devam etti.

When you speak Shanghainese with your mum, I only understand a few words, so I can't join in the conversation. - Annenle Şangayca konuştuğun zaman sadece çok az kelime anlayabiliyorum, bu yüzden de konuşmaya katılamayacağım.

speech

His speech contained many fine phrases. - Konuşması birçok güzel cümle içeriyordu.

Jane's farewell speech made us very sad. - Jane'in veda konuşması bizi çok üzdü.

(Hukuk) talk

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

Talking in the library is not allowed. - Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.

speaking

I'll stop speaking to you in French. - Seninle Fransızca konuşmaktan vazgeçeceğim.

Frankly speaking, he is untrustworthy. - Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.

talk, lecture, public speech
address

The address was transmitted by radio. - Konuşma radyo tarafından yayınlandı.

The President made an address to the nation. - Başkan ulusa sesleniş konuşması yaptı.

spiel
delivery
allocution
discourse

In their discourse after dinner, they talked about politics. - Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.

speaking; talk; lecture; speech; conversation
interlocution
conversation; discussion
utterance
spoken

Yuko has never spoken with a foreigner. - Yuko bir yabancı ile asla konuşmadı.

You get rusty if you haven't spoken English for a long time. - Eğer uzun süre İngilizce konuşmadıysan, körelirsin.

chat

We continued chatting. - Konuşmaya devam ettik.

It was really nice chatting with you. - Seninle konuşmak güzeldi.

causerie
harangue
oration
word

When you speak Shanghainese with your mum, I only understand a few words, so I can't join in the conversation. - Annenle Şangayca konuştuğun zaman sadece çok az kelime anlayabiliyorum, bu yüzden de konuşmaya katılamayacağım.

I want a word with you. - Seninle konuşmak istiyorum.

colloquium
colloquy
commune
call

I'll put your call through in a minute. - Konuşmanızı bir dakika içerisinde bağlayacağım.

I need to make a telephone call. - Benim bir telefon konuşması yapmam gerekiyor.

concourse
colloquialisms
konuşmak
talk

I want to talk to your uncle. - Amcanla konuşmak istiyorum.

I don't want to talk about the weather. - Hava hakkında konuşmak istemiyorum.

konuşmak
{f} speak

Frankly speaking, he is untrustworthy. - Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.

It's not easy to speak English. - İngilizce konuşmak kolay değildir.

konuşma diline ait
colloquial
konuşma özgürlüğü
free speech

You have the right to free speech, but not the right to slander. - Serbest konuşma özgürlüğün var ama iftira etme hakkın yok.

konuşma şekli
speech

It was just a figure of speech. - O sadece bir konuşma şekliydi.

That was only a figure of speech. - O sadece bir konuşma şekli idi.

konuşma dili
Spoken language
konuşma metni
Speech copy
konuşma sanatı
Elocution, eloquence, declamation
konuşma anahtarı
speaking key
konuşma aygıtı
communicator
konuşma biçiminde
chatty
konuşma borusu
speaking tube
konuşma bozukluğu
speech impairment
konuşma bozukluğu
lalopathy
konuşma dili
everyday speech, colloquial language
konuşma dili
vernacular
konuşma dili deyimi
colloquial expression
konuşma dili deyimi
colloquialism
konuşma dili sözcüğü
colloquialism
konuşma dili sözcüğü
colloquial expression
konuşma dilinde
in common parlance
konuşma dilinde kullanılmayan
literary
konuşma düğmesi
push to talk button
konuşma frekansı
speech frequency
konuşma hakkı
(mahkemede) right of audience
konuşma ile ilgili
conversational
konuşma konusu olan mesele
case in point
konuşma kılavuzu
phrasebook
konuşma maratonu
talkathon
konuşma merkezi
speech center
konuşma sanatı
elocution
konuşma sanatı
eloquence
konuşma sanatı
declamation
konuşma sırasında
conversationally
konuşma tarzı
address
konuşma yapmak
harangue
konuşma yapmak
orate
konuşma yapmak
to speak
konuşma yapmak
give a speech
konuşma yapmak
speak
konuşma yapmak
address
konuşma yeteneği
the gift of the gab
konuşma yeteneği
speech

Only human beings are capable of speech. - Sadece insan konuşma yeteneğine sahiptir.

konuşma yeteneği
a glib tongue
konuşma yitimi
aphasia
konuşma özgürlüğü vermek
unmuzzle
konuşma özürlü
inarticulate
konuşma ıngilizcesi
spoken english
konuşmak
discourse
günlük konuşma dilinde
colloquial
konuşmak
{f} reason
konuşmak
commune
karşılıklı konuşma
dialogue
konuş
speak

She doesn't speak to me. - O benimle konuşmuyor.

Can you speak English? - İngilizce konuşabiliyor musun?

konuş
{f} spoke

Which language is spoken in the U.S.A.? - ABD'de hangi diller konuşuluyor?

The policeman spoke to a man on the street. - Polis bir adamla sokakta konuştu.

konuş
{f} commune
terbiyesiz konuşma
dirt
etkili konuşma sanatı
eloquence
genizden konuşma
twang
güzel konuşma
elocutionary
güzel konuşma
elocution
ikili konuşma
(Dilbilim) dialogue
kamuya yönelik konuşma
public speaking
konuş
(Tıp) conus
konuşmak
discuss

I wanted to discuss this with you yesterday, but you didn't seem to want to listen. - Dün bunu seninle konuşmak istedim ama sen dinlemek istiyor gibi görünmüyordun.

I avoid discussing personal subjects with my boss. - Patronumla kişisel konuları konuşmaktan imtina ederim.

konuşmak
spoke

You've spoken with Tom since I have, haven't you? - Benim konuştuğumdan beri Tom'la konuşmaktasın, değil mi?

konuşmak
spoken

You've spoken with Tom since I have, haven't you? - Benim konuştuğumdan beri Tom'la konuşmaktasın, değil mi?

konuşmak
spoke to
konuşmak
chat

It was really nice chatting with you. - Seninle konuşmak güzeldi.

You know, I came across him in the street the other day, we stopped to chat. - Biliyorsun, geçen gün sokakta onunla karşılaştık, biz konuşmak için durduk.

konuşmak
touch base with
konuşmak
(deyim) come out with
konuşmak
spoken out
konuşmak
tongue

Gorillas cannot use their lips and tongues to speak, but they can communicate with people in other ways. - Goriller konuşmak için dudaklarını ve dillerini kullanamazlar ama insanlarla başka yollarla iletişim kurabilirler.

konuşmak
go through
konuşmak
spoke out
konuşmak
spoken to
konuşmak
(Konuşma Dili) be on to
konuşmak
commune with
konuşmak
run on
konuşmak
contact
normal konuşma
station to station call
sıkıcı konuşma
harangue
yapay konuşma
(Dilbilim) speech synthesis
konuş
talk to

Mary was lonely because the other students didn't talk to her. - Diğer öğrenciler onunla konuşmadığından dolayı Mary yalnızdı.

Please come to talk to me. - Lütfen benimle konuşmaya gel.

konuş
{f} talk

Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely. - Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.

Do not talk with your mouth full. - Ağzın doluyken konuşma.

konuş
commune with
konuş
spoke out
konuş
speak out

You need to speak out. - Senin konuşman gerekiyor.

Better to remain silent and be thought a fool than to speak out and remove all doubt. - Sessiz kalmak ve bir aptal olarak düşünülmek bütün şüpheyi açıkça konuşmak ve gidermekten daha iyidir.

konuş
{f} spoken

In Papua New Guinea, there are 850 different languages spoken by Papuans. - Papua Yeni Gine'de, Papualılar tarafından konuşulan 850 farklı dil vardır.

Which language is spoken in the United States of America? - Amerika Birleşik Devletleri'nde hangi dil konuşuluyor?

konuş
spoke to
konuş
speak to

She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood. - O, kötü bir ruh hali içerisinde olması dolayısıyla seninle konuşmayı reddedebilir.

How dare you speak to me like that? - Sen benimle nasıl böyle konuşabilirsin?

konuş
spoken out
konuş
{f} tongue

Do not fear the heavens and the earth, but be afraid of hearing a person from Wenzhou speak in their local tongue. - Göklerden ve yerden korkmayın fakat Wenzhou'lu bir kişinin kendi dilini konuştuğunu duymaktan korkun.

By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek. - Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.

konuş
{f} talked

We always talked about a lot of things after school. - Biz okuldan sonra her zaman birçok şey hakkında konuştuk.

They talked during the movie. - Film sırasında konuştular.

konuş
{f} talking

Who were you talking with? - Kiminle konuşuyordun?

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

konuş
spoken to
konuş
{f} speaking

Speaking English is not easy. - İngilizce konuşmak kolay değildir.

I'm not very good at speaking Arabic. - Çok iyi Arapça konuşamıyorum.

konuşmak
converse with
konuşmak
get onto
konuşmak
spiel
konuşmak
converse
konuşmak
{f} bespeak
karşılıklı olarak arkadaşça konuşma,sohbet
mutually friendly conversation, chat
konuş
discourse

In their discourse after dinner, they talked about politics. - Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.

konuşmak
to talk
konuşmak
to talk to
konuşmak
to speak
konuşmak
the talking
çok konuşma
many speeches
abartılı konuşma
flamboyance
adına konuşma
pleading
aksanlı konuşma
brogue
alçak sesle konuşma
low tone conversation
anlaşılmaz konuşma
gabble
argo konuşma
slanging
arka plandaki konuşma
rhubarb
ateşli konuşma yapma
tub-thumping
az konuşma
reticence
açık havada yapılan konuşma
stump speech
açık konuşma
plain talk
açık saçık konuşma
smut
açık saçık konuşma
ribaldry
açık ve net konuşma
direct speech
ağır ağır konuşma
drawl
ağır konuşma
lash of one's tongue
belirsiz konuşma
equivocation
bitmek bilmeyen konuşma
no end of talk
bitmek bilmeyen konuşma
screed
boş konuşma
idle talk
burnundan konuşma
snuffle
büyük konuşma
big talk
canlandırıcı konuşma
pep talk
dahili konuşma sistemi
intercom system
davetkâr konuşma
solicitation
donuk konuşma
(Dilbilim) frozen speech
düzenli konuşma
(Dilbilim) articulate speech
esprili konuşma
wisecrack
etkili konuşma sanatı
rhetoric

This argument is pure rhetoric. - Bu tartışma etkili konuşma sanatından başka bir şey değil.

gecikmeli konuşma
(Dilbilim,Pisikoloji, Ruhbilim) delayed speech
genizden konuşma
snuffle
gereksiz konuşma
idle talk
gereksiz konuşma
chin music
gereksiz konuşma
prattle
gereksiz konuşma
unnecessary talk
gereksiz konuşma
prate
gereksiz konuşma
blether
gizli konuşma
backstairs talk
güzel konuşma
a glib tongue
güzel konuşma
atticism
güzel konuşma
rhetoric
güzel konuşma bilgisi
paralinguistics
güzel ve etkili konuşma
oratory
havadan sudan konuşma
small talk
havadan sudan konuşma
(sevgililer) sweet nothings
heyecanlı konuşma
declamation
heyecanlı konuşma yapmak
declaim
hızlı konuşma
jabber
hızlı ve anlamsız konuşma
gibberish
ihbarlı konuşma
person-to-person telephone call
ihbarlı konuşma
person to person call
iğneli konuşma
causticity
işten konuşma
shoptalk
kaba konuşma
vulgar expression
kaba konuşma
profanity
kaba konuşma
unparliamentary language
karnından konuşma
ventriloquy
karnından konuşma
ventriloquism
karınından konuşma
ventriloquism
karşılıklı konuşma
duologue
karşılıklı konuşma
dialog
kaçamak konuşma
circumlocution
kendi kendine konuşma
soliloquy
konuş
placing, arrangement
konuş
(Askeriye) disposition, deployment
konuş
geol. location
konuş
intercede
konuş
converse

We conversed until late at night while eating cake and drinking tea. - Biz kek yerken ve çay içerken gece geç saatlere kadar konuştuk.

Passengers shall not converse with the driver while the bus is in motion. - Otobüs hareket halindeyken yolcular şoförle konuşmamalıdır.

konuşmak
to discuss, talk about
konuşmak
have a talk with

Tom, I want to have a talk with you. - Tom, seninle konuşmak istiyorum.

I want to have a talk with Tom. - Tom'la konuşmak istiyorum.

konuşmak
talk to smb
konuşmak
(Konuşma Dili) (for something) to look sharp, be eye-catching
konuşmak
to be on friendly terms with; to be on speaking terms with
konuşmak
to talk, to speak; to discuss; to speak (to each other), to be on speaking terms; to look trendy, to look showy, to look attractive
konuşmak
(ile) speak to
konuşmak
to converse, chat, talk (with each other)
konuşmak
have a talk

Tom, I want to have a talk with you. - Tom, seninle konuşmak istiyorum.

I want to have a talk with Tom. - Tom'la konuşmak istiyorum.

konuşmak
parley
konuşmak
to talk, speak
konuşmak
confabulate
konuşmak
chin

If I go to China, it would be for the purpose of speaking Chinese as much as possible. - Çin'e gidersem, bu mümkün olduğu kadar çok Çince konuşmak amacıyla olurdu.

My dream is to speak Chinese fluently. - Benim hayalim, akıcı bir şekilde Çince konuşmak.

konuşmak
pipe up
konuşmak
have speech with
konuşmak
confab
Türkçe - Türkçe
Görüşme, danışma, müzakere
Konuşmak işi
Dinleyicilere bilim, sanat, edebiyat gibi bir konuda bilgi vermek için yapılan konuşma, konferans
Konuşmak işi: "Gecenin sessizliğini bozan bu gürültülü konuşmaların uğultusu yukarı katlara genişleyerek, sağırlaşarak çıkmaya başladı."- M. Ş. Esendal
Dinleyicilere bilim, sanat, edebiyat gibi bir konuda bilgi vermek için yapılan söyleşi, konferans: "Bu konuşmaya nihayet verirken okumak terbiyesinden bahsetmek lazımdır."- Y. K. Beyatlı
laf
(Hukuk) MÜKALEME
mübahase
tezekkür
konuşma bozukluğu
Bazı sesleri gereği gibi çıkaramamaktan ileri gelen söyleyiş, kötü telâffuz etme
konuşma dili
Günlük yaşayışta kullanılan ve yazı dilinden az çok farklarla ayrılmış bulunan dil, günlük konuşma
konuşma güçlüğü
Bazı konuşma organlarının gereği gibi çalışmaması sebebiyle rahat ifade edememe
konuşma korkusu
Tutukluk
konuşma merkezi
Beynin, konuşma işlevini denetleyen bölümü
konuşma yapmak
Topluluk karşısında bir konuda konuşmak
konuşma yetersizliği
Beklenen düzeyde veya yeterli ölçüde konuşamama
Konuşmak
(Osmanlı Dönemi) NEDVE
konuş
Konma işi veya biçimi
konuş
Konum
konuş
Bütün imkânlar göz önünde tutularak kara, hava ve deniz birliklerinin yerleştirilmesi biçimi
konuşmak
Becermek, uzman gibi yapabilmek
konuşmak
Becermek, uzman gibi yapabilmek: "Fokstrotta uzun boylu konuşamam."- M. Yesarî
konuşmak
Konuşmaya benzeyen birtakım sesler çıkarmak
konuşmak
Gizli bir şeyi açığa vurmak, ele vermek
konuşmak
Geçerli olmak, etkin olmak. Şık ve zarif görünmek
konuşmak
Geçerli olmak, etkin olmak
konuşmak
İlişki kurmak veya ilişkiyi sürdürmek
konuşmak
Belli bir konudan söz etmek: "Mehmet yedi yaşındayken anasıyla konuştuklarından fazla bir şey konuşmazdı."- H. E. Adıvar
konuşmak
Şık ve zarif görünmek
konuşmak
Dargın bulunmamak
konuşmak
Düşüncesini herhangi bir araç kullanarak anlatmak
konuşmak
Etkin olmak
konuşmak
Bir konuda karşılıklı söz etmek, sohbet etmek: "İşten sonra Nuruosmaniye'deki İkbal kahvesinde arkadaşlarla şiir ve edebiyat konuşuyoruz."- F. R. Atay
konuşmak
Belli bir konudan söz etmek
konuşmak
Flört etmek
konuşmak
Konuşma dili olarak kullanmak
konuşmak
Bir dilin kelimeleriyle düşüncesini anlatmak
konuşmak
Oyuncak, hayvan vb. konuşmaya benzeyen birtakım sesler çıkarmak
konuşmak
Söylev vermek, konuşma yapmak
konuşmak
Bir konuda karşılıklı söz etmek, sohbet etmek
teklifsiz konuşma
Senli benli, samimî, resmî olmadan konuşma ve davranma
konuşma