Bebeğin bakımı benim görevim.
- Taking care of the baby is my job.
Tom işi yapması için Mary'yi görevlendirdi.
- Tom assigned Mary to do the job.
Ann, bir iş bulamıyor.
- Ann can't find a job.
Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.
- You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
Hayalindeki meslek nedir?
- What is your dream job?
Ben meslek hakkında buradayım.
- I'm here about the job.
Benim işyeri ile iyi bir iş yaparım.
- I do a good job with my work.
Tom işini seven mutlu bir adam ve işyeri hakkında iyi hissediyor.
- Tom is a happy guy who likes his job and feels good about his workplace.
Eğer gerçekten bir işe ihtiyacın varsa, niçin Tom için çalışmayı düşünmüyorsun?
- If you really need a job, why don't you consider working for Tom?
Dokuz-beş işinde çalışmaktan bıktım.
- I'm tired of working a nine-to-five job.
Tom işini bırakması gerektiği konusunda Mary'yi ikna etmekte zorluk yaşadı.
- Tom had difficulty convincing Mary that she should quit her job.
Tom, Mary'yi işinden ayrılmaya ikna etmekte zorluk yaşadı.
- Tom had difficulty convincing Mary to quit her job.
İyi bir iş yapmak istiyorsanız acele etmeyin.
- If you want to do a good job, don't rush through it.
Herkes komik roller oynamanın diğerlerinden daha zor olduğunu iddia ediyor fakat bu hiç doğru değil. Herhangi bir alanda, iyi bir iş yapmak her zaman zordur.
- Everyone claims that it's harder to play comic roles than others, but that's not true at all. Doing a good job is always difficult, in any area.
Bir avukatın işi müvekkilinin suçsuz olduğunu kanıtlamaktadır.
- An attorney's job is proving that his client is innocent.
İçeriden birinin yardımıyla işlenmiş bir suçtu.
- It was an inside job.
Tom bazı aletlerle buraya geldiğinde bu işi bitirmek için ihtiyacımız olan her şeye sahip olacağız.
- Once Tom gets here with some tools, we'll have everything we need to get this job done.
Farklı işler farklı aletler gerektirir.
- Different jobs require different tools.
Bildiğin gibi, işimi kaybettim, bu yüzden bütün faturalarımı ödemekte sorun yaşıyorum.
- As you know, I've lost my job, so I'm having trouble paying all my bills.
Benim işim sorunları öngörmek.
- My job is to anticipate problems.
Patronum zor işi bana verdi.
- My boss assigned the hard job to me.
George o zor işi almaya isteksizdir.
- George is reluctant to take on that difficult job.
Japonya'da işsizlik oranı Eylül 2015'te yüzde 3.4 idi.
- The jobless rate in Japan was 3.4 percent in September 2015.
İşsiz sayısı tüm zamanların en yükseğindedir.
- The number of jobless is at an all time high.
Yarın öğleden sonra Tom'un bir iş görüşmesi var.
- Tom has a job interview tomorrow afternoon.
Tom'un bu sabah bir iş görüşmesi vardı.
- Tom had a job interview this morning.
İş güvenliği büyük bir endişe haline geldi.
- Job security became a major worry.
The overall aim of the actual collective agreement is job secirity for our employess.
job seeker = jobseeker.
Binlerce insan işlerini kaybetti.
- Thousands of people lost their jobs.
İşler için onunla röportaj yapıldı.
- She was interviewed for jobs.
That surgeon has a great job.
I've got a job for you - could you wash the dishes?.
We wanted to sell a turnkey plant, but they jobbed out the contract to small firms.
Only a Job's comforter would try to argue that yesterday's stock fall announcement could bring anything good.
... My job is to work with everybody I can -- from the business ...
... fascinating an amazing job. ...