güzel güzel

listen to the pronunciation of güzel güzel
Türkçe - İngilizce
peacefully
calmly
beautifully
finely
calmly and quietly
calmly, peacefully
beautifully, calmly and quietly
güzel
good

It smelled really good. - Gerçekten güzel koktu.

At last a good idea struck me. - Sonunda aklıma güzel bir fikir geldi.

güzel
lovely

We had a lovely meal. - Biz güzel bir yemek yedik.

Whenever we have such lovely rain, I recall the two of us, several years ago. - Her nezaman böyle güzel bir yağmurumuz olsa, ben yıllar öncesini, ikimizi hatırlıyorum.

güzel
pleasant

It is very pleasant to cross the ocean by ship. - Gemi ile okyanusu geçmek çok güzel.

Today was a pleasant day. - Bugün güzel bir gündü.

güzel
pretty

She sang pretty well. - O oldukça güzel söyledi.

I found at my elbow a pretty girl. - Yanı başımda güzel bir kız buldum.

güzel
nice

What a nice surprise! - Ne güzel bir sürpriz!

It must be nice to have friends in high places. - Yüksek yerlerde arkadaşlara sahip olmak güzel olmalı.

güzel
beautiful

Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting. - İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.

What a beautiful rainbow! - Ne güzel bir gökkuşağı!

güzel
smart

Mary is not only beautiful, she's smart, too. - Mary sadece güzel değil, o akıllı da.

It's the smart thing to do. - Bu yapılacak güzel bir şey.

güzel
beauty

The beauty of the scenery is beyond description. - Manzaranın güzelliği kelimelerle anlatılamaz.

Words cannot express the beauty of the scene. - Kelimeler manzaranın güzelliğini ifade edemez.

güzel konuşan
eloquent

Tom certainly is an eloquent speaker. - Tom kesinlikle güzel konuşan bir konuşmacı.

I am not an eloquent man. - Ben güzel konuşan bir adam değilim.

en güzel zaman
prime

He was cut down in his prime. - O, en güzel zamanında öldürüldü.

Tom is now in his prime. - Tom şu an en güzel zamanında.

güzel
likely

It is likely to be fine tomorrow. - Yarın hava muhtemelen güzel olacak.

güzel
fine

His speech contained many fine phrases. - Konuşması birçok güzel cümle içeriyordu.

Effort produces fine results. - Çaba güzel sonuçlar üretir.

güzel
handsome

He had handsome dark eyes with long lashes. - Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.

A very handsome prince met an exceptionally beautiful princess. - Çok yakışıklı bir prens istisnai güzel bir prensesle tanıştı.

güzel
beautifully

The trick worked beautifully. - Hile çok güzel çalıştı.

She writes beautifully. - O güzel şekilde yazar.

güzel
beautiful, good-looking, elegant; pretty, nice, lovely; good, fine; (hava) fine, pleasant, favourable; shapely; enjoyable; beautifully; well; nicely; beauty; beauty queen; Fine! Good! Well!
güzel koku
fragrance

During mating season many animals exude strong fragrances. - Çiftleşme sezonunda birçok hayvan güçlü güzel kokular çıkarır.

This flower gives off a strong fragrance. - Bu çiçek güçlü bir güzel koku verir.

güzel
comely
güzel durmak
become
güzel
the beautiful

What should we do to protect the beautiful earth from pollution? - Güzel dünyayı kirlilikten korumak için ne yapmalıyız?

I advised the shy young man to declare his love for the beautiful girl. - Ben, utangaç genç adama güzel kıza aşkını ilan etmesini tavsiye ettim.

gelişi güzel
indiscriminately
güzel
nicely

Tom's creative thinking nicely complemented Mary's organizational talents. - Tom'un yaratıcı düşüncesi Mary'nin örgütsel yeteneklerini güzelce tamamladı.

Tom is dressed very nicely. - Tom çok güzel giyinmiş.

güzel
dilly
güzel
enjoyable
güzel
wellfavored
güzel
sightly
güzel
favourable
güzel
(Argo) bad

I can't help but feel like the ending of Breaking Bad was ridiculously rushed, still an amazing show but it could've been better. - Kendimi Breaking Bad'in sonunun gülünç bir şekilde aceleye getirildiğini düşünmekten alıkoyamıyorum - yine de çok güzel bir dizi ama daha iyi olabilirdi.

Time is a good physician, but a bad cosmetician. - Zaman iyi bir hekim ama kötü bir güzellik uzmanıdır.

güzel (çok)
beautiful
güzel görünüş
glory
güzel kadın
goddess
güzel kokulu
fragrant

The flower planted in our porch is very fragrant. - Bizim verandada dikili çiçek çok güzel kokulu.

These flowers are not only beautiful but also fragrant. - Bu çiçekler sadece güzel değil fakat aynı zamanda güzel kokulu da.

güzel kokulu
fragrance
güzel konuşan
conversational
güzel konuşan kimse
conversationalist
güzel kız
doll
güzel kız
beauty
güzel yan
beauty
küçük ve güzel
bijou
tadı güzel
junk food
güzel kişi
beauty
çok güzel kız
peach
aroma (güzel) koku
aroma
en güzel
finest

Lee was dressed in his finest clothing. - Lee en güzel elbisesini giymişti.

This is the finest picture I have ever seen. - Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel resim.

gelişi güzel
cursory
gelişi güzel
haphazard
görünmek (güzel, hasta vb)
look
güzel
treacly
güzel
sheene
güzel
charming

Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind. - Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.

güzel
dreamy
güzel
elegant

Fifth Avenue is an elegant street. - Beşinci sokak güzel bir sokaktır.

The Avenue of the Champs Elysées is very beautiful and very elegant. - Şanzelize Caddesi çok güzel ve çok şıktır.

güzel
(Konuşma Dili) bully for you
güzel
winsome
güzel
gaiiant
güzel
sharp

The most beautiful flowers have the sharpest thorns. - En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.

güzel
self sufficiency
güzel
well-favored
güzel
agreeable
güzel
well-favoured
güzel
delicate
güzel
(Argo) def

Mary was definitely the prettiest girl at the party. - Mary kesinlikle partide en güzel kızdı.

A pretty girl like you will definitely be noticed. - Senin gibi güzel bir kız kesinlikle fark edilir.

güzel
good-looker
güzel
delicious
güzel
grateful
güzel
good-looking

That girl is good-looking. - O kız güzel görünümlü.

Mary is a very good-looking woman. - Mary çok güzel bir kadın.

güzel
rosy

She has beautiful rosy cheeks. - Onun güzel al yanakları var.

güzel
delight
güzel
cherub
güzel
delightful
güzel
enviable
güzel (hava)
fine
güzel ahlak
social ethics
güzel davranış
gesture
güzel gözler
beautiful eyes
güzel kadın
beauty

Mrs. Smith was a famous beauty. - Bayan Smith ünlü bir güzel kadındı.

güzel kokulu
sweet smelling
güzel konuşan
silver-tongued
güzel konuşma
elocutionary
güzel konuşma
elocution
güzel kız
chick
güzel kız
eyefull
güzel kızlar
beautiful girls
güzel olmak
become beautiful
güzel olmak
be beautiful
güzel vücutlu
well rounded
güzel şehir
beautiful city
güzel şey
beauty
hava güzel
weather is nice
ince güzel
sylphlike
kafası güzel
(Argo) high
koku (güzel)
scent
koyu ve güzel (renk)
rich
müthiş güzel
ravishing
seni görmek güzel
good to see you
tadı güzel
savoury
çok güzel
peachy
çok güzel
fine as a fiddle
çok güzel
divine
çok güzel
how about that?
çok güzel
ethel
çok güzel
(Argo) going off
çok güzel
super
çok güzel
adorable

I have bought an adorable doll for my granddaughter. - Torunum için çok güzel bir bebek satın aldım.

Tom and Mary's kids looked adorable. - Tom ve Mary'nin çocukları çok güzel görünüyorlardı.

çok güzel
very beautiful

She is very beautiful, and what is more, very wise. - O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.

Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting. - İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.

çok güzel
spiffy
çok güzel
terrific
çok güzel
admirable
çok güzel
very good

It didn't taste very good. - Tadı çok güzel değildi.

Very good! You did an excellent job. - Çok güzel!Çok başarılı bir iş çıkardın.

çok güzel
inspired
çok güzel
(Argo) cool

This website is so cool. - Bu web sitesi çok güzel.

It would be so cool if I could speak ten languages! - On dil konuşabilsem, çok güzel olur!

çok güzel
scrumptious
çok güzel
spiffing
çok güzel
fabulous
çok güzel
magical

This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead. - Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.

çok güzel
that's great
çok güzel
slashing
çok güzel
(Konuşma Dili) a heaven on earth
güzel bir dille anlatmak
clothe
güzel
personable
alımlı, güzel (kadın)
attractive, beautiful (female)
beyaz tenli, güzel (kadın)
white-skinned, beautiful (female)
gerçek olamayacak kadar güzel
Too good to be true
gösterişli, güzel at
flashy, beautiful horse
gözlerin çok güzel
you have beautiful eyes
günün güzel geçsin
have a nice day
güzel
bully
güzel kokular
fragrances
güzel konuşmak
good to talk
güzel rastlantı
good coincidence
güzel ses
beautiful voice
güzel, sevimli (insan)
nice, cute (men)
anan güzel mi
(Konuşma Dili) You think you're smart, don't you?
aniden gelen güzel fikir
a brain wave
bir güzel dövmek
(Argo) tan someone's hide
büyük ve güzel ev
dome
büyüleyici güzel
witch
en güzel dönem
pink
güzel
well

She sang pretty well. - O oldukça güzel söyledi.

Why sentences? …you may ask. Well, because sentences are more interesting. - Neden cümleler? ... diye sorabilirsiniz. Güzel, çünkü cümleler daha ilgi çekicidir.

güzel
good, excellent, fine
güzel
shapely
güzel
bonny
güzel
beauteous
güzel
good looking

What did you think of Tom? He's got a nice voice. Just a nice voice? Well, his face is nothing special, right? Really! I think he's pretty good looking. - Tom hakkında ne düşünüyorsun? Onun güzel bir sesi var. Sadece güzel bir ses mi? Pekala, onun yüzü özel bir şey değil, değil mi? Gerçekten mi! Sanırım o oldukça yakışıklı.

This woman is very good looking. - Bu kadın çok güzel görünüyor.

güzel
belle

Mary looked like Belle from the Beauty and the Beast. - Mary Güzel ve Çirkin'den Belle'ye benziyordu.

güzel
beautifully, well
güzel
sweet

This flower smells sweet. - Bu çiçek güzel kokuyor.

He whispered sweet nothings into her ear. - Kulağına güzel ama anlamsız sözler fısıldadı.

güzel
fair

After the rain, fair weather. - Yağmurdan sonra, güzel hava.

Life isn't fair, but it's still good. - Yaşam adil değil ama hala güzel.

güzel Sanatlar Akademisi formerly the Academy of Fine Arts
(in Istanbul)
güzel adayı
bathing beauty
güzel ama kafasız kız
doll's face
güzel ama kafasız kız
doll
güzel bulmak
find someone beautiful
güzel elbise
finery
güzel genç kız
gamine
güzel ifade edilmiş
well turned
güzel insan
beautiful-good person
güzel kadın resmi
pin-up
güzel kimse
vision
güzel koku
scent
güzel koku vermek
perfume
güzel kokulu
odoriferous
güzel kokulu
aromatic
güzel konuşan kimse
orator
güzel konuşma
a glib tongue
güzel konuşma bilgisi
paralinguistics
güzel konuşmacı
rhetorician
güzel kız
sylph
güzel kız
rose
güzel kız
juicy girl
güzel kız
pretty girl

Look at the tall pretty girl standing there. - Orada duran uzun boylu güzel kıza bak.

Who is the pretty girl sitting beside Jack? - Jack'in yanında oturan güzel kız kim?

güzel kız
eyeful
güzel manzaralı yer
beauty spot
güzel olma
beauteousness
güzel olmak
1. to become beautiful. 2. to become good or excellent
güzel sanat
vertu
güzel sanat eseri
article of vertu
güzel sanatlar
fine arts

Where is the Palace of Fine Arts? - Güzel Sanatlar Sarayı nerede?

The fine arts flourished in Italy in the 15th century. - Güzel sanatlar on beşinci yüzyılda İtalya'da gelişti.

güzel sanatlar
fine arts, the arts
güzel sanatlar meraklısı kimse
virtuoso
güzel sanatlar sevgisi
virtu
güzel sanatlarla ilgili
artistic
güzel sanatlarla ilgili
artistical
güzel sanatlarla uğraşma
artistry
güzel sesli ardıçkuşu
(Tabiat Doğa) (kuş, Fam: karatavukgiller,ardıçkuşugiller) [syn.: güzel sesli ardıçkuşu, öter ardıçı] song thrush
güzel söz söyleme sanatı
eloquence
güzel tatlı
ambrosial
güzel ve çekici kız
looker
güzel yazı sanatı
calligraphy
kusursuz güzel olmaz
(Atasözü) Even the best or the most beautiful things have their flaws
müthiş güzel
awfully nice
ne güzel
how lovely
ne güzel
how nice

Tom! How nice to see you again! - Tom! Seni tekrar görmek ne güzel!

How nice to be in Hawaii again! - Yine Hawaii'de olmak ne güzel!

ne güzel
goody
ne kadar güzel bir manzara
What a nice view
ne kadar güzel bir oda
What a nice room
ne kadar güzel bir yer
What a nice place
olduğundan güzel göstermek
flatter
seni görmek çok güzel
it is good to see you
son derece güzel
superfine
tadı güzel
savory
tadı güzel
savoury [Brit.]
tadı güzel
yummy
tadı güzel
tasty
uyuyan güzel
Sleeping Beauty
yaprağı güzel
(Botanik, Bitkibilim) coleus bluemi
yarışmaya katılan güzel
bathing beauty
çok güzel
two thumbs up
çok güzel bir geceydi
It's been a wonderful night
çok güzel kız
very beautiful girl
güzel güzel